Son söylenmesi gerekeni baştan söyleyeyim; Özgür Özel liderliğinde bir Cumhuriyet Halk Partili ve Manisalı olmaktan gurur duyuyorum. Neden mi? Çünkü yıllardır siyasetin iki dudağı arasında ezilen yurttaşın hislerini, dertlerini, öfkesini, umutlarını ilk kez bu kadar sahici bir lider dillendiriyor.

Türkiye siyaseti uzun zamandır reflekslerle yönetiliyor. Her kritik eşikte, milletin beklentisinin tersine yapılan manevralar, içi boş hamleler, göz boyayan hamaset… Ama bu kez öyle değil. Bana ve bir çok kişiye göre bu kez karşımızda sadece bir siyasi figür değil, aynı zamanda yaşadığı ülkenin acılarını omuzlarında taşıyan, yorgun bir halkın sesi olmayı seçmiş bir lider var.

Hayat pahalılığı, hukuk dışılık, aylar süren hastane kuyrukları, bir hayale bile tutunamayan gençlik, ay sonunu getiremeyen emekliler, her yaz yakılan ormanlar, her sabah farklı bir krize uyanmaktan yorgun bir halka umut olmak, ayağa kaldırmak kolay bir iş değil.

Özgür Özel’in 5 Temmuz Cumartesi günü, Adana, Adıyaman ve Antalya büyükşehir belediye başkanlarının gözaltına alınmasının ardından yaptığı o tarihi konuşmayla yalnızca bir siyasi lider değil, bir direniş çağrısı yükseldi.

“Artık milletin gözünden de gönlünden de düştüğüne hiç şüphe olmayan bir iktidarın… yalnızca koltuğuna tutunmaya çalışan, milletten korkan, sandıktan kaçan bir baskı rejimi inşa etmeye çalışan bir iktidarın karşısındayız,” dedi.

Bu bir eşik. Çünkü Saray ve çevresindekilerin neden Özel’in Ankara’dan çıkmamasını, meydanlara inmeyip ‘genel merkez konforunda’ kalmasını istediklerini artık herkes gördü. Özgür Özel artık sadece CHP Genel Başkanı değil, ülkenin vicdanı olma yolunda ilerliyor.

Konuşmasındaki bazı cümleler, sadece siyaset tarihine değil, demokrasi mücadelesinin belleğine kazındı;

“Türkiye artık yol ayrımında, tüm muhalefet tehdit altında.”

“Bu operasyon, kirli bir operasyondur.”

“Beni yenemeyince Akın Gürlek’i çelme takmak için yolluyorsun.”

“Kasımpaşa delikanlısıysan seçime bekliyorum.”

"Senin icazetinle partinin başında oturacağıma namusumla Silivri’de Ekrem Başkanın yanında yatarım seçime kadar."

"Sokağa davet edeceğim günü ben bilirim. O gün sen ne hale düşeceğini kendin düşün. Ama bana bu milleti sokağa davet ettirme. Aklını başına topla."

“Bu mücadele artık ya demokrasi ya otokrasi mücadelesi.”

Bu sözler öfkenin değil, bilinçli bir kararlılığın dışavurumu. Çünkü artık mesele partiler değil, sistem ve bir rejimin dönüşüm yoludur.

Dün hemen hakkında Cumhurbaşkanına hakaret vs.. suçlamalarıyla soruşturma açıldı. Yani hukuk yine sopa olarak hemen devreye girdi.

Özgür Özel’in bunca baskı ve hukuksuzlukla tüm yollar tıkandığında temelde söylediği, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ruhuna uygun şekilde net; “gerektiğinde sokakta direnmek haktır.”

Bu noktada, ‘bir genel başkan böyle konuşamaz’ diyenlere tek bir önerim var; Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi'ni bir kez daha okusunlar.

Ve elbette Bursa Nutku’nu okusunlar. Okusunlar ki, devrimlerin yalnızca yasalarla değil, inançla ve gerekirse bedel ödeyerek korunacağını hatırlasınlar. Atatürk 5 Şubat 1933'te Bursa'da diyor ki;

"Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek ama hiçbir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek." Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."

İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!"

Bugün, Cumhuriyetimizin kurucu partisinin lideri, o gençliğe ses veriyor. Bugün CHP, yalnızca bir parti değil, bu halkın demokrasi talebinin çatısıdır.

Selam olsun…

Cumhuriyet devrimlerine yürekten bağlı, baskıya boyun eğmeyen, hukuksuzluğa karşı direnen, hak ve özgürlükleri savunan onurlu yurttaşlara…

Ya demokrasi, ya otokrasi...

Biz, tercihimizi çoktan yaptık.