Bu sabah, Türkiye yine bir siyasi darbe sabahına uyandı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Medya A.Ş. ihaleleri, Kent Uzlaşısı ve “terör” soruşturması gibi gerekçelerle gözaltına alındı. Aynı operasyonda, Türkiye'nin en saygın gazetecilerinden İsmail Saymaz da Gezi Parkı soruşturması kapsamında gözaltına alındı.
Ama baskının dozu bununla sınırlı kalmadı. Dün akşam saatlerinde Halk TV’nin Ana Haber Spikeri Ece Üner, kanal binasına girmek üzereyken polisler tarafından gözaltına alındı. Evet, yanlış okumadınız: Artık muhalif haberleri sunan gazeteciler, işlerine giderken alınıyor.
Ve yetmedi… Dün, Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimine girmesini engellemek için diploması iptal edildi.
Bu yaşananlar, artık hukuki bir tartışmanın ötesine geçti. Bu, siyasi bir darbedir. Bu, iktidarın panik halinde kendini koruma refleksidir. Bu, kaybetmenin eşiğinde olan bir gücün, hırs ve korkuyla her şeyi yakıp yıkma çabasıdır.
Muhalifleri susturmak için hukuku bir cellat gibi kullanmak, AK Parti’nin uzun süredir uyguladığı bir yöntem. Ama artık çıtayı iyice yükselttiler.
Türkiye’nin en büyük şehrinin seçilmiş belediye başkanı gözaltına alınırken, ülkedeki en büyük muhalif haber kanalının ana haber sunucusu gözaltına alınıyor.
Ve dönemde Abdullah Öcalan’a, "barış süreci muhatabı" gibi alan açılıyor.
Bunun adı nedir? Bunun adı ikiyüzlülüktür. Bunun adı, iktidarı korumak için yapılan her türlü ahlaki ve siyasi çarpıtmanın zirve noktasıdır.
Bir yanda, terörle alakası olmayan muhalif liderler "terörle bağlantılı" diye suçlanıp tutuklanıyor. Diğer yanda, PKK’nın lideri siyasi figür gibi lanse ediliyor.
Korku ve çaresizlik neler yaptırıyor...
İmamoğlu: Kaybettiklerini Gösteren Ayna
Ekrem İmamoğlu, son yıllarda yapılan tüm anketlerde Erdoğan’ın önünde çıkan, muhalefetin en güçlü adayı.
Geleceği temsil eden bir lider. Gençliği, enerjisi ve kapsayıcı diliyle AK Parti’nin uzun yıllardır kaybettiği seçmenleri kendine çekebilecek bir figür. Ve tam da bu yüzden, İktidar için en büyük tehdit o.
Hatırlayalım:
* 2019’da İstanbul seçimleri iptal edildi.
* "Ahmak Davası" açıldı, siyasi yasak getirilmeye çalışıldı.
* Belediyeye "terör soruşturmaları" adı altında baskınlar düzenlendi.
* Ve dün, İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığına aday olmasını engellemek için diploması iptal edildi.
Bu artık bir siyasi savaş. Ama savaşı açan taraf, kaybetmeye mahkûm olan taraf.
Ve bugün Türkiye’de medya özgürlüğünden söz etmek mümkün mü? Televizyonların, gazetelerin %90’ı iktidarın denetiminde. Kalan %10’u da RTÜK cezaları ve davalar la susturmaya çalışıyorlar.
* Kendi hikâyelerini anlatacakları ekranlar var, ama kimse izlemiyor.
* Kendi propagandalarını yapacakları gazeteler var, ama kimse okumuyor.
* Kendi uydurdukları "gerçekler" var, ama halkın artık karnı tok.
Ve işte tam da bu yüzden, kalan muhalif sesleri tamamen susturmak istiyorlar.
Düşünün: Bir ana haber spikeri, işine gitmek için binaya adım attığında polisler tarafından gözaltına alınıyor. Bu ne demek? Bundan sonra muhalif haber yapmak fiilen yasaklanıyor demek.
Kaybettiklerini Biliyorlar, Çırpınıyorlar
Bu operasyonların amacı belli: Muhalefeti baskılamak, halkı korkutmak, seçimleri manipüle etmek. Ama korkuya dayalı hiçbir iktidar sonsuza kadar sürdürülemez.
Bugün yapılanlar, sadece Ekrem İmamoğlu’na, Ece Üner’e ve İsmail Saymaz’a değil, onları destekleyen milyonlara, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne yapılan saldırılardır.
AK Parti, seçimleri kaybedeceğini biliyor. O yüzden yargıyı, medyayı, polisi, tüm devlet mekanizmalarını sopa olarak kullanıyor. Ama nafile.
Çünkü tarih boyunca hep aynı şey yaşandı: Baskı arttıkça, direniş de arttı. Susturulmaya çalışılan her ses, daha da büyüdü. Muhalifleri yok etmeye çalışan her iktidar, kendi sonunu hazırladı.
Bugün yaşananlar, bir iktidarın panik halinde yaptığı hamlelerden biri. Ve bu hamleler, onların çöküşünü hızlandırmaktan başka bir işe yaramayacak.
Bugün hedef aldıkları isimler, sadece siyasetçiler ve gazeteciler değil. Bugün hedef alınan halkın iradesidir. Ama unutulmasın: Halk, her zaman mağdur edilenin yanında olmuştur.
Bugün yapılan her baskı, yarınki direnişi büyütüyor. Ve er ya da geç, korkuyla yönetilen bu düzen çökecek.
Çünkü biliyoruz ki, "korkunun ecele faydası yok."