AK Parti’nin unutulmaz sloganı “Nereden nereye...” bir zamanlar 2002’nin krizlerinden 2010’ların büyüme hikayesine uzanan bir gurur tablosunu anlatıyordu. Bugün bu slogan acı bir ironiye dönüştü. Neredeyse bir ömür diyebileceğimiz koskoca 23 yılın sonunda Türkiye'nin geldiği yer sadece başından beri iktidara muhalif olanlar açısından değil, toplumun büyük bir kesimi açısından da uçurumun eşiği..
Ekonomide: Kazandık mı, Kaybettik mi?
AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye, 2001 krizinin enkazı altındaydı. Ancak bu krizden çıkışın temelleri, aslında Ecevit Hükümeti döneminde atıldı. Kemal Derviş’in öncülüğünde uygulanan IMF destekli sıkı ekonomik politikalar, bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması ve kamu maliyesinin disipline edilmesi, AK Parti’nin ilk yıllarındaki ekonomik toparlanmanın zeminini hazırladı. Ancak bu politikaların sosyal maliyeti ağırdı: Ecevit Hükümeti, bu sıkı önlemler nedeniyle iktidarı kaybetti. AK Parti ise bu reformların meyvelerini toplayarak 2010’lara kadar ekonomik büyüme rakamlarıyla övündü. Peki ya sonrası?
Bugün Türkiye, dünyanın en yüksek enflasyon oranlarından birine sahip. TÜİK’in Şubat 2025’te açıkladığı enflasyon oranı %39,5, ancak bağımsız kuruluş ENAG’a göre enflasyon %79,51. Sokaktaki vatandaş için TÜİK’in rakamlarının bir anlamı yok. Çünkü markette, pazarda, ödenen fiyatlar resmi enflasyonun çok ötesinde.
Asgari Ücret ve Emekli Maaşları
1 Ocak 2001’de asgari ücret 102.369.600 TL idi. O dönemde bir çeyrek altın fiyatı ise 9.382.385,95 TL’ydi. Yani, bir asgari ücretli aylık kazancıyla yaklaşık 10,9 çeyrek altın alabiliyordu. 2024’te ise asgari ücret 17.002 TL, ancak bir çeyrek altın yaklaşık 5.767,38 TL. Yani, bugün bir asgari ücretli aylık kazancıyla sadece 2,9 çeyrek altın alabiliyor. Görünen o ki, 23 yılda asgari ücretlinin alım gücü neredeyse üçte birine düştü. Bu hesapla asgari ücretin bugün olması gereken rakam; 62.865 TL..
Emeklilere gelince… Ocak 2025’te en düşük emekli maaşı 14.469 TL’ye çıkarıldı. Ancak bu miktar, TÜRK-İŞ’in açıkladığı 2025 yılı açlık sınırı olan 22.131,06 TL’nin bile altında. Yani, bir emekli maaşı, açlık sınırını karşılamaktan çok çok uzak. Resmen zulüm...
Eğitim: Daha Çok Okul, Daha Az Bilgi
AK Parti döneminde okullaşma oranları arttı, her ile üniversite açıldı. Ancak bu, eğitimde kaliteyi getirdi mi? Hayır. Türkiye, OECD’nin PISA testlerinde fen, matematik ve okuma becerilerinde her yıl biraz daha geriye düşüyor. PISA testlerinde öğrencilerimiz fen bilimlerinde 468, matematikte 454 ve okuma becerilerinde 466 puan aldı. Bu sonuçlar, Türkiye’yi OECD ortalamasının oldukça altına yerleştirdi.
Üniversiteler çoğaldı, ama diplomalar değer kaybetti. Bugün Türkiye’de 1 milyondan fazla üniversite mezunu işsiz. İş bulabilenler ise asgari ücretle hayata tutunmaya çalışıyor. Yani, diploma var ama gelecek yok.
Sağlık: Eskiden Randevusuz giderdik, Şimdi Randevu da, Doktor da, İlaç da Yok
AK Parti, sağlık alanında hastane sayısını artırdı, sağlık sigortasını genişletti. Ancak günümüzde sağlık sisteminin en büyük sorunu doktorların ve sağlık çalışanlarının hızla ülkeyi terk etmesi. Her yıl binlerce doktor yurt dışına gidiyor. 2002’de beyin göçü bir konu bile değildi. Bugün ise herkes gitmenin yollarını arıyor. Bütçeden oluk oluk para akıttığımız şehir hastaneleri ama içerisinde yeterli doktor yok. Olan doktorlara da 3 dakikada 1 hasta bakması söyleniyor.
2002’de hastane kuyrukları vardı. Bugün ise randevu bile bulunamıyor. Hastalar aylarca sıra bekliyor, acil servisler dolup taşıyor. Yani, randevu almak da zor, doktor bulmak da, ilaç bulmak da..
Hukuk: Adalet Herkes İçin mi? Sınıfsal mı?
AK Parti, ilk yıllarında AB uyum süreci kapsamında hukuk reformları yaptı. Ancak sonrasında, hukuk siyasi iktidarın gölgesine girdi. Bugün Türkiye, hukukun üstünlüğü endeksinde 140 ülke arasında 117. sırada. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde ise 180 ülke arasında 165. sıradayız.
2002’de gazeteciler haber peşindeydi, yargı bağımsızdı. Bugün gazeteciler hapis yatıyor, mahkemeler siyasi kararlar veriyor. Yani, adalet var ama herkes için değil.
23 yıllık iktidar, Türkiye’yi ilerletmek yerine geriye götürdü. Ülke, yerinde saymakla kalmadı, bir neslin ömrünü yedi. Güney Kore gibi ülkeler, 2000’lerin başında Türkiye ile benzer ekonomik seviyelerdeyken, bugün dünyanın en gelişmiş ekonomileri arasında yer alıyor. Türkiye ise enflasyon, işsizlik ve gelir adaletsizliğiyle boğuşuyor.
Toplumun genel mutluluğu ise yerlerde. Gençler gelecekten umutsuz, emekliler açlık sınırının altında maaşlarla geçinmeye çalışıyor. Aileler, çocuklarının geleceği için endişeli. İnsanlar, ülkeden gitmenin yollarını arıyor. 23 yıl önce, “Nereden nereye...” sloganı umut vaat ediyordu. Bugün ise bu slogan, kaybedilen yılların, yok olan hayallerin ve gelecek nesillere bırakılan umutsuzluğun bir simgesi haline geldi.
Daha milyonlarca göçmenden, darbe teşebbüsünden, Suriye'den, Öcalan'dan ve birçok konudan bahsetmedik bile...
23 yıllık güçlü halk desteğiyle gelinen nokta tam bir çöküş tablosu. Ülke geçen çeyrek asırda sadece yerinde saymadı, bir neslin ömrünü de yedi. Enflasyon, işsizlik ve gelir adaletsizliğiyle boğuşan ülkede bir avuç saray eliti ve onların çevresi dışında toplumun büyük bir kesimi mutsuz, umutsuz. Üstelik, neredeyse tamamı iktidarın elinde olan konvansiyonel medya, dezenformasyon ve başarılı algı operasyonları sebebiyle hala bu durumun sebebini başka yerde arayan %30'luk bir kesim var.
Bu soruyu gerçekten kendimize ve etrafımıza sormanın ve cevap aramanın zamanı: "Nereden Nereye Gidiyor Türkiye?"