Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasette yıllardır alıştığı bir konfor alanına sahip.
Karşısına çıkan muhalefet ya ezberini bozmaz, ya da zaten onun çizdiği çerçevenin dışına çıkmaz, çıkamaz.
Hatta bunu şöyle formüle edebiliriz;
Erdoğan bugüne kadar kazandığı seçimlerin önemli bir kısmını, karşısına istediği rakipleri çıkarabildiği için kazandı.
Meral Akşener, hatırlayanınız vardır, kaybolalı o kadar da uzun zaman olmadı.
Bir dönem Erdoğan’ın çekindiği bir figür oldu. Sağ seçmeden oy alıyordu ve hatta bir ara anketlerde %17'leri bulmuştu. Sonra durum bir garipleşti ve millet ittifakının içinde saatli bir bomba gibi patladı. Ardından sarayda göründü, şimdi suskunluğun içinde.
Yani Erdoğan yapıyor yapacağını. Hatta kendi partisi içinde dahi.. Kardeşim Abdullah Gül mesela.. Süleyman Soylu Demokrat Parti Genel Başkanı olarak en ateşli muhalifiydi. Aldı, kullandı, parti içinde biraz güçlendiğini gördüğünde ipini çekti. Has Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'ta sıkı muhalifi. Arşivlerde hala duruyor, iktidara sahtekar deyişi ve İsrail en büyük kazanımını AKP sayesinde yaptı açıklamaları.. Şimdi sarayın sakini.
Yükselme potansiyeli olan her figürü ya sistemine entegre etti ya da yıprattı.
Bu mühendisliğin temel dayanağı ise malum;
Anketler.
Erdoğan, siyasi öngörüsünü büyük ölçüde sürekli yaptırdığı kamuoyu yoklamalarına göre şekillendiriyor.
Açılım sürecinde oy kaybı mı başladı? Masayı devirdi.
Selahattin Demirtaş’ın yükselişi mi dikkat çekti? Siyaset dışına itildi, hukuksuzca hapsedildi.
Ve şimdiki kurban Ekrem İmamoğlu..
Erdoğan İmamoğlu’nu karşısında görmek istemiyor.
Anketler bunu gösteriyor. Toplumsal enerjinin bu isme doğru aktığını görüyor.
Ve denediği başka yöntemlerle sonuç alamayınca klasik refleks devreye giriyor;
hukuku hukuksuzca kullanma.
Ne yapıldı?
İmamoğlu’nun diploması iptal edildi. Ardından Silivri’ye hapsedildi.
Amaç belli; Demirtaş’ta olduğu gibi, toplumu önce öfkelendirip sonra susturmak, soğutmak, unutturmak..
Aynı şey planlandı, İmamoğlu için toplumsal öfke köpürecek, sonra zamanla köpük sönecek.
Ve boşlukta yeni bir aday, belki de iktidarın “gözünün tuttuğu” biri kamuoyuna türlü yollarla empoze edilecekti.
PKK süreci, Kürt oyları, kimlik dengeleri..
Sonra yine o meşhur şapka ve içinden çıkan tavşan.
Ama bu kez hesap bozuldu.
Çünkü Erdoğan’ın karşısında yıllardır alıştığı muhalefetten çok farklı biri çıktı;
Manisalı Eczacı Özgür Özel.
Özgür Özel siyasetin konfor alanını reddetti. Halka dokunma ve duyma gibi muhaliflerin pek de alışık olmadığı bir lider oldu. Mesela öğrencilerin ve gençlerin çaktığı ilk kıvılcımı gördü, kıvılcımı ateşe dönüştürdü ve meşaleyi Konya'ya kadar taşıdı. Genel başkanlık koltuğunu vitrin olarak değil, yürüyüş alanı olarak kullandı.
Günde birkaç miting, basın toplantısı, ziyaret, yüzlerce kilometre yol..
CHP teşkilatları bile onun temposuna yetişmekte zorlanıyor.
Bu hareketlilik sistemin sinir uçlarına dokundu.
Nereden mi anlıyoruz?
Sırrı Süreyya Önder’in anma töreninde Özgür Özel’e atılan yumruk, tesadüf değil.
Tetikçi malum…
İki çocuğunu öldürmüş biri.
Yani tam tabiriyle "kullanışlı bir aparat".
Mesaj açık;
“Otur koltuğunda. Sahaya fazla yayılma. Biz seni çekeriz.”
Zaten birkaç hafta önce Erdoğan ne dedi?
“Ayağını denk al, almazsan biz denk getiririz.”
“Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olacak, göreceğiz.”
Özgür Özel geri çekilmedi, aksine vites yükseltti, sokak da sessiz kalmadı.
Üstelik egosuna da yenik düşmedi.
Bugünün değil, daha başından beri, defalarca söylediği gibi;
“Ben aday değilim. Adayımız Ekrem İmamoğlu’dur” demeye devam ediyor ve unutulmasına izin vermiyor.
CHP’de yıllarca "ben" ile "biz" arasında sıkışmış söylemlerden sonra bu kadar net bir duruş, belki de partide çok uzun süredir yoktur.
Ve şimdi bu satırları yazarken bir köşe yazarı ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin sıradan bir üyesi olmaktan çok, bir Manisalı olarak yazıyorum.
Bir genel başkan çıkardık.
Ve o genel başkan, genel merkezde değil, ülkemizin en zor, en karanlık zamanlarında tüm yurtta dimdik ayakta ve tüm yurttaşlara umut veriyor. Cumhuriyet tarihimize yazılacak bir duruş ve performans sergiliyor.
Memleketine de seçimden seçime gelmiyor. Her zaman bir ayağı Manisa’da.
Ve biz Manisalılar, hangi görüşten olursa olsun bununla gurur duymalıyız.
Toplumun hafızasına kazınacak, cumhuriyet tarihimize yazılacak bir direnişin adı artık; Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Manisalı Eczacı Özgür Özel.