İki gün önce İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik düzenlenen operasyonun Hollywoodvari görüntülerini mutlaka görmüşsünüzdür.
Yok eğer görmediyseniz, dert değil. Zira video her yerde; film kurgusu gibi çekilmiş, müzikle döşenmiş, yan yana dizilmiş çakarlı araçlar, koşan memurlar, sabaha karşı yapılan baskınlar...
Baksanız zannedersiniz Pablo Escobar’a operasyon yapılıyor.
Gerçek ne peki?
Aynı konuyla ilgili daha önce dört kez ifade vermeye gitmiş eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tuç Soyer'in beşinci kez ifadesi alınacak.
Ve bir çoğu iyi eğitimli, ülkesine yıllarca hizmet etmiş, bürokraside önemli görevler üstlenmiş 157 bürokrat.
Aralarında biri var ki, bambaşka, ismini anmadan geçemeyiz; Yücel Erten.
79 yaşında.
Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü yapmış.
Onlarca oyunun rejisini üstlenmiş, yüzlerce çeviri kazandırmış.
Yurt içi ve dışında ödüller almış, Türkiye’nin ilk mektepli tiyatro yönetmeni.
Benim de kurucusu olduğum Cumhuriyet Sahnesi'nde birlikte çalışma fırsatı bulduğum, alçak gönüllülüğüne, bilgeliğine defalarca tanıklık ettiğim bir usta.
Bana ve bir çok kişiye göre Türk Tiyatrosu'nun yaşayan en büyük yönetmeni.
İzmir Şehir Tiyatrosu'nun da kurucu genel sanat yönetmeni. Kim bilir ifade ne için?
Ama sormak gerek;
Bu yaşta, bu kariyerle nereye kaçacak Yücel Hoca?
Manisa'mızdan da bir isim var.
Rahmetli Ferdi Zeyrek’in Manisa’da göreve getirdiği, kısa sürede tüm şehre kendini sevdiren Genel Sekreter Yardımcısı Ulaş Aydın…
Aynı şekilde sabaha karşı evinden alınanlardan.
Peki ortada ne var?
Bir dava mı? Hayır.
Bir suç mu? Hayır.
Yakalama kararı mı? Hayır.
Delil? O da yok.
Sadece “ifade alınacak”.
Ama gözaltılar 5-6 sabahı, eşlerin, çocukların, komşuların önünde, "suçlu" muamelesiyle yapılıyor.
Ve bu görüntüler kameralarla itinayla kaydedilip basına servis ediliyor.
Kime mesaj bu?
Aslında bu görüntüler kimsenin itibarını sarsmaz.
Ama Türk devletinin, adalet sisteminin, kolluk gücünün içine düştüğü halin utanç belgesi olur.
Devletin gücünü kendi gücün zannedenler bir gün o devletin gücünden nasibini alır.
Kaldı ki bu yapılan, artık sadece siyasal rakibi sindirme değil, düşmanlaştırmadır.
Yıllardır “milletin iradesi” diyerek iktidar olmuş bir partinin, o milletin seçtiği belediye başkanlarına karşı uyguladığı düşman hukuku.
Bugün CHP’li belediyeler neyle suçlanıyor?
Belediyecilikle ilgili teknik dosyalar, ihale prosedürleri, birtakım usul hataları…
Tamam da kat be kat fazlası üstelik belgeleriyle yıllardır iktidar belediyelerinde var. Sadece Melih Gökçek'in hiç işletilemeyen, çürüyen 801 milyon dolar harcadığı dinozorlu Ankapark bile iktidar devirir. İnanılmaz bir rakam. Neden göz ardı ediliyor? Hani nerede hukuk, nerede çakarlı baskın?
Artık kimse inanmıyor zaten. Halkta da bir karşılığı yok, insanlara zulüm etmek dışında bir işe yaramıyor.
Bu, yeni bir hikâye yazamayan, seçmen nezdinde kredisi tükenmiş bir iktidarın “giderayak” her alanı kontrol altına alma çabası.
Güç kaybeden rejimlerin refleksidir bu.
Ve bu refleksler demokratik değil, otoriter bir dilde yapılıyor.
Artık bu saçmalıkları seyretmeye mecbur değiliz.
Sabahları Fatih Altaylı'nın boş koltuğunu seyretmek zorunda değiliz.
Çocuğumuz iş ararken partili olmak veya bulmak zorunda değil.
Bu güzel topraklarda sebze meyve kıtlığı yaşamak zorunda değiliz.
Türk hayvancılığını bitirip 2-3 et ithalatçısı çuvalla para götürecek diye, yurt dışında son derece sıradan bir gıda olan ete altın muamelesi yapmak zorunda değiliz.
İmam hatibe gitmek zorunda kalmasın veya biraz iyi eğitim alsın diye borç harç çocuklarımızı özel okula göndermek zorunda değiliz.
Gençlerimiz iki kahve içerken kara kara düşünmemeli.
Gençlerimiz çareyi yurt dışında aramamalı.
Uyduruk kaydırık dünya kadar vergi ödemek zorunda değiliz.
Korkarak yazmak ve yaşamak zorunda değiliz.
Bitmeyen zamlara katlanmak zorunda değiliz.
Mahkemeye düşersek sonumuz ne olur dememeliyiz.
Otoyollarla, köprülerle, ötv ile, mtv ile, KDV ile, stopajla, deprem vergisiyle, harçla, pulla, araç muayenesiyle, yakıtla, SGK ile her yerden, her şekilde soyulup soğana çevrilip üzerine böyle muamele görerek, her sabah farklı bir krizle uyanmayı hiçbirimiz hak etmiyoruz.
Özgür, onurlu ve refah bir toplumda yaşamak hepimizin hakkı.
Sadece Cumhuriyet Halk Partili veya herhangi bir partili değil, ülkenin tüm sağduyulu yurttaşları bu hoyratlıkları istemiyor artık.
İstediğimiz; derhal erken seçim!