Ülkemizde her sabah uyandığımızda maruz kaldığımız haberler tutuklama, gözaltı, görevden el çektirme vs...

Bence ilk kırılma İstanbul Büyükşehir seçiminin iptal edilmesiyle başladı. Hatırlayın, iptal edilen İstanbul seçiminde aynı zarftaki 4 pusuladan sadece birinin hileli olduğuna inanmamız istenmişti. Dönemin Ak Parti il başkanının "hiçbir şey olmadıysa bile bir şey oldu" sözü hala kullanılıyor..

Bu soruyu bir süredir notlarımda tutuyorum;
“İktidardaki tükenmiş bir partinin, millet iradesine yargıyla el koymasına karşı ne yapılır?” Benim cevabım elbette direnmek ve ilk sandıkta karşılığını vermek.

Zira Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet tarihinin en ağır demokrasi kırılmalarından birini yaşıyor. Bu kez hedef, yalnızca bir siyasi figür değil; doğrudan halkın iradesi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu (yani milyonların oyuyla 3 kez seçilmiş bir belediye başkanı, son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefetin en yüksek profilli aktörü ve mevcut Cumhurbaşkanı adayı) bugün birçok bürokratıyla birlikte tutuklu.
Henüz hakkında tek bir mahkeme kararı yok.
Ortada somut delil yok.
Yalnızca “duydum öyleymiş” diyen gizli tanık beyanıyla hapsediliyor.

Yine başta İstanbul ve Türkiye'nin dört bir yanındaki CHP'li ilçe belediyelere görevden el çektirme kararları geliyor. Şu an sayı 11.
CHP’li tüm belediyeler mali kıskaca alındı. Büyük çoğunluğu kendinden önceki iktidar partisinin yapmış olduğu borçlar nedeniyle direkt iller bankasından gelecek ödeneği kesiliyor, banka hesaplarına el konuluyor.
Yetmedi. CHP kurultayı mahkemeye taşındı. Parti içi mühendislik için yine yargı devrede. Daha önce Meral Akşener ile MHP'de yaşanmıştı benzer bir süreç.
Şimdi de sıra doğrudan Genel Başkan Özgür Özel’de. Özel'e arka arkaya soruşturmalar açılıyor.

CHP son yerel seçimde müthiş bir halk desteğiyle iktidarın elindeki bir çok belediyeyi aldı. Şimdide iktidara yakın anket şirketlerinin dahi araştırmalarında 1. parti olarak çıkıyor ve günden güne yükseliyor. Bariz olan şu; sandıkta yenilmeyen siyasi rakip, hukuk kılıfıyla diskalifiye etmeye çalışılıyor.

Erdoğan siyasal kariyerinin büyük bölümünü seçim kazanmak için çalışarak değil, muhalefeti dizayn ederek geçirdi. Burada kendine müthiş bir konfor alanı yarattı. Türlü siyasi ayak oyunları ve medya manipülasyonunu bir strateji haline getirdi. En son örneğini 2023 seçimlerinde adeta bir film gibi izledik. Kaybedileceği neredeyse kesin olan seçimi rakiplerini dizayn ederek yine kazandı.

Yani ne kadar baskıcı, otoriter bir iktidar sürerse sürsün bir şekilde meşruiyetini sandık ile alıyordu. Demokrasi sadece sandık olmasa da, içinde özgür basın, sivil toplum, kuvvetler ayrılığı vs gibi unsurlar olmadan bir anlam ifade etmese de ülke içine hodri meydan işte sandık diyebiliyor, dünyaya da meşruiyetini kabul ettirebiliyordu.

Fakat artık siyasetle değil, yargıyla kazanmanın peşinde.
Anketler masasında ve her ihtimalde kaybettiğini görüyor.
Ve düşünün ki umudu Kılıçdaroğlu’nu geri getirmek. Evet, dayandığı son strateji bu, resmen tükenmişliğin tablosu..
Muhalefeti geçmişe mahkûm ederek geleceği rehin almak ve bugünkü umut vadeden, CHP'yi 1. parti haline getiren ve direnen yönetimi hapsetmek.

Nasıl?
Bir gizli tanığın, “duydum öyleymiş” demesi yetiyor. Yandaş kanallar hemen şok şok şok başlıkları atıyor. Ondan sonra gözaltı, görevden alma ve itibarsızlaştırma süreci başlıyor.

Bugün İmamoğlu’na, 10 ilçe belediye başkanına ve bürokratlarına yapılıyor.
Yarın bizim memleketimize, senin mahallene, senin oy verdiğin kişiye niçin yapılmasın?

İktidara “vesayetle mücadele” diyerek gelenler, bugün milletin iradesine devlet eliyle el koyuyor. Bir zamanlar "asker gölgesi" diye bağıranlar, şimdi gölge yargı oyunlarıyla seçim sonuçlarını gasp ediyor.
Seçim kazanamayan, halkın teveccühünü alamayan, muhalefeti parçalayarak siyaset yapmaya çalışan bir iktidar bloğu var artık karşımızda.

Meselenin CHP’yle ilgisi kalmadı.
Mesele artık bir partinin ötesinde.
Yani sizin, benim, hepimizin millet iradesine zincir vurma girişimidir bu.
Mesele Türkiye’nin yol ayrımında olması.

Ya yolumuza Atatürk’ün emanet ettiği demokratik, laik cumhuriyetle devam edeceğiz, ya da Venezuela tipi göstermelik seçimli, ama halksız ve hukuksuz bir rejimle. Bir anlamda “Sandık var ama irade yok” rejimiyle...

Türkiye demokrasiyi yaşadı, yıllarca beğenmediği iktidarları oyuyla değiştirdi, güçlü iktidarları istediğinde baraj altında bıraktı, istediğinde baraj altı bir partiyi iktidar yaptı yeri geldi şu anki iktidar gibi yeni kurulmuş bir partiyi 20 yıl iktidarda tuttu.

Şimdi o parti halkın bu hakkını elinden alacak adımlar atıyor.

Peki “hür yaşadım, hür yaşarım, hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” diyen milyonları ne yapacak?
Atatürk’ün daha 30 yaşındayken emperyalizme karşı kurduğu bu ülkeyi, yandaş medyayla, gizli tanıkla teslim almaya çalışmak büyük yanılgı.

Erken seçimden yani sandıktan kaçılıyor.
Ama o sandık mutlaka gelecek.

Çünkü biliyoruz ki çoğunluğuz.
Çünkü hergün daha kötüye giden ekonomi sıkacak diş bırakmadı, umutsuz gençler artık öfkeli ve birçoğumuz her şeyin farkında.

Siyaseti polis zoruyla yapanların, adaleti manşetle dizayn edenlerin, millet iradesine el koyanların sonu hep aynıdır; tarihin arka kapısından, utançla çıkmak.
Hala utanma duygusu yaşayanlaradır sözüm; Allah utandırmasın...