Yıl 1788.

Yer Transilvanya kıyısında, Tuna Nehri'ne yakın sisli, ıslak, kuş uçmaz kervan geçmez bir alan.
Avusturya İmparatorluğu ordusu Osmanlı'ya karşı mevzilenmiş. Yani Osmanlı ile Habsburglar bir kez daha karşı karşıya. Ya da Avusturya' nın planı öyleydi diyebiliriz.

O gece, Şebeş’te tarihin en garip savaşlarından biri yaşanacaktı. Savaş sabahı, Avusturya birlikleri siperlerine girmişti. Osmanlı’dan ise çıt yoktu. Çünkü Osmanlı henüz orada bile değildi.

Gece çöktü ve sis geldi.

Ama öyle böyle değil. Transilvanya’nın sisiydi bu. Dracula’nın mezar taşını bile yutan, düşmanı geçtim, dostu bile görünmez kılan türden. Tam bir doğa olayı.

Görüş mesafesi neredeyse yoktu. Siper kazılıyor, fısıltılarla emirler iletiliyordu. Herkesin aklında aynı soru; “Osmanlı nerede?”

Ortamı korku sardı.
“Ses duydum!”
“Gölge gördüm!”
“Kesin Osmanlı geldi!”

Sonra bir şey oldu. Tam olarak ne bilinmiyor. Kimi tarihçilere göre bir at ürktü. Kimi, bir devriyenin karartısını düşman sandı. Ne olursa olsun, ilk barut kokusu havaya karıştı. Panik, yayılmakta gecikmedi. Herkes Osmanlı saldırıyor sandı ve ardından kurşunlar.

Avusturya ordusunda, farklı etnik gruplar vardı. Almanlar, Macarlar, Sırplar, Rumenler.. Üniformalar benzer, diller farklı. Komutanlar birbirini tanımıyor, askerler daha da tanımıyor.

Biri diğerine bağırıyor;
“Dost musun, düşman mı?”
“Was?”
“Šta?”
“Ce faci?”

Cevap alınamayınca..
Bas tetiğe!

Herkes herkesle savaşmaya başladı. Almanlar, Bohemyalıları vurdu. Macarlar, Hırvatlara ateş etti.

Osmanlı askerleri o esnada nerede mi? Cephede yoklar, mışıl mışıl uyuyorlardı.

Ama Avusturya cephesinde durum vahimdi; 10 bin ölü. Tamamı kendi askerleri.

Osmanlı kuvvetleri sabah güneşiyle birlikte kahvaltıdan sonra durumu fark etti. Karşı tepenin ardında sessizlik vardı. İstihbaratçılar gönderildi. Gelen haber şu cümlede özetlendi;
"Efendim, kendi kendilerini biçmişler."

Hiç düşman görmeden verilen bu kayıplar tarihe şöyle geçti;
“Dost ateşi.”
Yani modern askeri literatürün nazik tabiriyle, “kazara birbirini vurma.”

Gerçek hayattaki karşılığı?
“Tarihte kendi kendine savaş açan ve o savaşta kendi kendini yenen tek ordu.”

Dönemin Avusturyalı komutanı Joseph II, bu durumu nasıl açıkladı derseniz...
Açıklamadı.

Ama yıllar sonra Avusturya arşivlerine giren belgelerde şöyle bir not bulunduğu rivayet edilir; “Durumu kontrol altına aldık. Şimdilik birbirimizi vurmuyoruz.”

Bugün hâlâ askeri akademilerde Şebeş anlatılır. Ama askeri dehadan çok, komuta kademesinin nasıl dağılabileceğine dair ibretlik bir örnek olarak.

Ve tarihçilerin dilinde bir klişe hâlini almıştır; “Kazanılan, ama kaybedilen en büyük savaş."

Kendi kendini yenen ordu..

Bu bir savaş değil, bir ders kitabıdır aslında.
Korkunun aklın önüne geçtiği, panikle liderlik yapıldığı, iletişimin olmadığı bir savaş neye benzer görmek isterseniz...
Buyurun size Şebeş.