Manisa’da her zamankinden daha çok rastlıyoruz onlara. Kavşaklarda bekliyorlar. Kimisi elinde mendil, kimisi direkt avucunu uzatıyor cama. Verseniz bir tülü vermesiniz bir türlü. İki arada bir derede kalıyorsunuz. Ya da şöyle ifade edeyim; Vicdanınızla mantığınızın yaptığı anlık savaşı kim kazanırsa ona göre hareket ediyorsunuz.

Sonuç itibarıyla sizden yardın isteyen üstü başı kir pas içinde bir çocuk. Sizi öyle bir köşeye sıkıştırıyor ki bu görüntü, aklınıza kendi çocuğunuz geliyor.  Hatta kendi çocukluğunuz…

Çoğumuz yokluk içinde büyüdük, halden anlarız.   

Vicdan genelde galip geliyor. Ve vicdan insanın sorgulama yetisini de alıp götürüyor. Hemen bozuk bir şeyler bulup uzatıyorsunuz o masum yüzlü çocuğa. Aslında biliyorsunuz verdiğiniz para onun olmayacak. Babası, abisi hatta en korkuncu onu dilendiren birilerinin cebine gidecek o para. Ama iyilik yap denize at diyor vicdanınız…

Sonuç…

Bir dolu soru işaretleri…

Şuana kadar vicdanın yazdırdığı cümleleri okudunuz. Hadi biraz mantık düşünelim. Vicdanımızın bağırıp dursun, duymayalım. Bakalım işin gerçeği neymiş. Belki vicdanımız da ikna olur.

Bundan yaklaşık 5 yıl önceydi…

O güne kadar tam olarak oynanan tiyatronun çok da farkında değildim. Duygu sömürüsü olduğunu biliyordum ama işin boyutunun tam bir şebeke noktasında olduğunu sonradan öğrendim. Belki de vicdanım izin vermiyordu.    

Barbaros Mahallesinde bir çöp konteynırı. Yanında bir aile. Baba, anne ve çocukları…

Görüntü inanılmaz iç acıtıcı. Gören birçok kişi durup yardım etmek istiyor, para veriyor. Her nasıl oluyorsa mahalleden birkaç kişi tiyatroyu farkediyor. Aralarında çıkan tartışma polise intikal ediyor. Derken zabıtalar falan müdahale ediyor.

Olayın aslı çok geçmeden ortaya çıkıyor. Belki de aile süsü verilmiş bu grup her yerde aynı numarayı sahneye koyuyormuş. Amaç para kazanmak. Ve bunun için bir çöp konteynırı ve yere serilmiş bir parça çaput yeterli. Görüntü tam bir tuzak. Vicdan sahibi insanları sırayla ağlarına düşürüyorlar.

İşin komik tarafı aynı tuzağa biz gazeteciler de düştük. Aile günlerce orada bu tiyatroyu oynarken biz de yardım bekliyorlar haberi yapmıştık.

Sonrasında tam tersi haber yaptık tabi. Ama iş işten geçmişti. Aile Manisa’dan gönderildi.

Ben ajans arşivlerinden kısa bir araştırma yapınca aynı kişilerin Sivas’ta ve başka illerde de benzer senaryoyla para topladığını tespit ettim.

Haberi “Şehirler farklı senaryo aynı” başlığıyla girdim. Bir fotoğraf Sivas’tan, diğeri Manisa’dan…

Daha sonra Manisa’da her sokak ve caddede benzer tiyatrolar seyrettik. Sabah erken saatlerde İzmir’den bir araç dolusu insan Manisa’ya getiriliyor. Ve dağılıyorlar dört bir yanına şehrin. İşleri akşama kadar para toplamak. Emniyet durumu farkedince bir operasyon yapıldı. Ama onlar işlerine aynen devam etti. Çünkü bu işin cezai bir müeyyidesi pek yok.

Sözü nereye getireceğim…

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı… Manisa’da binlerce çocuk 23 Nisan’ı kutlarken bizim dilenci çocukların adresi yine belliydi. Kavşaklar… Birisini istemeden de olsa fotoğrafladım.

Manisa’da her kavşakta nerdeyse bu çocuklara rastlamak mümkün. Sizce bu çocuklar o kavşaklara kendi başlarına mı geliyor? Kimler o noktalara bu çocukları getiriyor, taşıyor.

Bunu kim denetleyecek?

Sorsanız belediye yetkililerine denetlemekten bıktık derler eminim. Bu pek inandırıcı değil. Siz bu işi çok sıkı denetlemiş olaydınız Manisa sokakları bu çocuklarla dolup taşmazdı. Her taraf dilencilerle dolu. Kimsenin bir şey dediği yok. Göstermelik birkaç denetimle olmadığı ortada. Onlar paraları toplayıp akşam arabalara toplu halde binip dönüyorlar evlerine. Belki İzmir’e. Sabah tekrar mesai… Zabıtalarımız, bu duygu sömürüsünü, gelecekte belki de birer suç makinesine dönecek bu çocukları neden görmez?

Neden göremez?

Bu çocuklar dilendiği sürece birinci, derecede sorumlu zabıtadır, ilgili kurumlardır.

İkinci derecedeki sorumlu ise biziz. Çünkü paraları bizden topluyorlar.  

Vermezsek yapacak işleri kalmaz.

Vicdanımızla değil mantığımızla hareket etmeye mecburuz. Çünkü acıdıkça acınacak hale düşüyoruz.   

MANİSALILARIN ÇİLESİ 

Manisa İstasyon hemzenin geçitte dün yaşanan rezalet sadece son örnekti. Tren yolu kapattı, aradan 20 dakika geçti, 30 dakika geçti. İnsanlar karşıya geçmek için vagonların arasından atlamaya başladı. Çocuklar, kadınlar. Bir okurumuz öyle güzel bir yorum yapmış ki; Survivor sanki…

Gerçekten öyleydi. İstasyondaki görevliler insanları vagonlardan indirmek için sandalye koydu basamak niyetine…

Sağolun!

O an bulunabilecek tek çözüm buydu.

Çaresizliğe bakar mısınız?

10 yıllardır bu rezalet yaşanıyor. Ve biz büyükşehir olmuşuz!

İşin aslı ne biliyor musunuz?

Biz kağıt üzerinde büyükşehiriz ama gerçekte sadece bir şehiriz. Büyükşehir olduğunu iddia eden bir şehir!

Çözülmeyi bekleyen daha çok sorunumuz var...