Samimiyet… En ikna edici, en etkili dışavurumdur. Bu duygu sadece günlük ilişkilerde değil hayatın her alanında çok tuhaf bir şekilde belirleyici özelliğe sahiptir. 

Bir insan herhangi bir konuda istediği kadar çaba sarf etsin, farklı bir amacı varsa hedeflediği konuda samimi görünemez.

Samimiyet satın alınacak bir duygu değil.  Bu duygunun en önemli özelliği içten gelmesi, doğal olmasıdır.  Yani samimiyet planlayarak değil doğal gelişir. 

Varsa vardır yoksa yoktur. 

Samimiyet duygusunun temeli istediğiniz veyahut yapmak istediğiniz herhangi bir şeyle doğru orantılıdır. Kandırmak, yanıltmak üzerine bir stratejiniz varsa samimiyet ortadan kaybolur. Ne yaparsanız yapın o hissiyatı karşıya veremezsiniz. 

Samimiyet, ne yapmak istiyorsanız o orantıda ortaya çıkıp karşı tarafa geçen bir duygudur. “Ben asla yalan söylemem” diyen bir kişi samimiyse zaten o ifadeyi kullanma gereği duymaz.  

Şimdi ben bunları niye yazdım?

Malumunuz Türkiye’miz tarihin en büyük felaketlerinden birini yaşadı. Ülkemizin en az 11 ili, onlarca ilçesi sarsıldı, yıkıldı. 50 bine yakın can kaybı var. İnsanlar enkaz altında kaldı, on binlerce yaralı var ama inanın bu acıyı bu Vatan için kalbi çarpan herkes iliklerine kadar hissetti. 

Süreç benim için de çok zordu. Bazı haberleri ağlayarak düzenledim. Bazı görüntüleri izlerken insanlığımı sorguladım. 

Yaşadıklarımız korkunçtu. Ve yara hala sıcak. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.  Tek tesellim yaralar sarılırken ortaya koyduğumuz birlik ve beraberlikti... 

Ve bir de seçim kapıya dayandı. 

Ülkemiz böyle bir psikolojide sandık başına gitmeye hazırlanıyor.  2002'nin kasımından bu yana AK Parti ülkeyi yönetiyor. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmesi ile birlikte Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisi de AK Parti'nin yanında yer almaya başladı. 

Cumhur ittifakı hatasıyla sevabı ile ortada, 20 yıldır test ediliyor.  İktidarı muhalefet değiştirir gerçeğinden yola çıkarsak asıl bakmamız gereken taraf başka. 

Burada belirleyici olan Millet İttifakı'nın ne yapacağı. Haliyle en çok Millet İttifakı'nın hamleleri konuşuluyor, tartışılıyor. 
Milyonlarca insan ve seçmen, beyaz ekrandan, sosyal medyadan, basın yayın organlarından olan biteni izliyor, takip ediyor. 

İdeolojik çizgileri net olan seçmenler için değişen bir şey olmayacak. Herkes kendi partisine oyunu atacak. 
Ancak seçimlerin kaderini belirleyecek olan dev bir kitle var. İşte onların baktığı tek bir şey var. 

Samimiyet...  Biraz da tutarlılık. 

Birçok parti bir araya geldi, yan yana durdu. Hatta geçmişte aleyhte sözlenen sözlerin çoğu unutuldu. 

Elbette kavgadan yana değiliz. Keşke bu kadar keskin bir şekilde fikir ayrılıkları olmasa. Ancak geldiğimiz nokta bu tartışmanın artık çok ötesinde. 

İktidarı değiştirecek olan tek alternatif Millet İttifakı olduğuna göre, yaşananları kendi penceremden şöyle bir test ediyorum. İzliyorum. 

Bu birleşme gerçekten samimi mi? Gördüklerimiz sadece ve sadece mevcut hükümeti devirmeyi amaçlıyorsa vay halimize… Çünkü böyle bir amaç elde edildikten sonra ne olacağı konusunda hiç kimsenin bir öngörüsü yok. 
Daha kötüsü olmamalı.  

Yok eğer tam tersiyse, yani müşterek noktalarda bir birleşme, birlikte hareket etme ve fikir birliğiyse eyvallah. 
Bazı ip uçları özellikle muhalif ve kararsız seçmende endişeye neden oldu.  

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in “Bu bir dayatmadır” diyerek masadan kalkması ve daha sonra yaptığı, kumar masası, noter masası gibi benzetmeler, Millet İttifakı’nın iktidar olması durumunda yaşanması muhtemel sorunların habercisi gibi algılandı. 

3 gün devam eden krizde İyi Parti teşkilatlarından tüm illerde açıklamalar birbiri ardına geldi. CHP tarafı daha temkinliydi. Daha sonra masa tekrar kuruldu. 

Meral Akşener’in masadan kalkması masaya dönmesinden daha samimiydi, daha tutarlıydı. 
Çünkü Akşener’in temel itiraz nedeni ortadan kalkmadı. Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu gerçeği değişmediği gibi daha da güçlendi, pekişti!   

O halde niye bu olanlar? 

İki büyükşehrin, büyükşehir belediye başkanı için özel madde kondu. Bu çok tuhaftı. Her partiye bir bakanlık, Millet İttifakının genel başkanlarına “Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı” gibi görevler dağıtıldı. 

Bu yapılanlar gerçekten kurulacak olan mükemmel bir sistem için bir gereklilik mi yoksa pazarlığın getirdiği görülmemiş, duyulmamış bir garip anlaşmanın kaçınılmaz sonucu mu?  

Daha sonra en enteresan olanı gerçekleşti. Saadet Partisi’nin mabedinde CHP Genel Başkanı’nın cumhurbaşkanlığı adaylığı ilan edildi.   

Bu iki parti arasındaki birliktelik ne kadar samimi ne kadar içten?  

Saadet Partisi yobaz, gerici, şeriatçıydı bir dönem bazıları için. Şimdi değil midir? 

Değilse bravo. Umarız değildir… 

Gelecek Partisi, Deva Partisi ve Demokrat Parti’nin bakanlık ve milletvekilliği kapmaktan başka hedefleri de vardır umarım.

İyi Parti’nin “Kılıçdaroğlu kazanamaz” tezi şimdilik rafa kaldırıldı. 

Baltalar gömüldü mü yoksa tamamen mi atıldı? Ben şunu görüyorum: Evet, baltalar gömüldü ama yerleri unutulmayacak gibi… 

Millet İttifakı’nın bu temel üzerinde her an bir kriz yaşama ihtimali oldukça yüksek. Karılan harç, şu son yaşananlar bu tespiti yapma zorluyor. Çok seslilik bazen çorbaya da dönebilir.  

Keşke strateji, sadece kazanmak üzerine değil sonrası üzerine kurulsa… Güzel, mantıklı, mevcuttan daha iyi bir sistemi kim istemez. 

Her iki ittifakı açısından seçim tahminim şudur:  Görüntü ne kadar samimiyse sandığa da o yansıyacak…

Ülkemiz için hayırlısı…