"Bir avuç toprak sana / Bir avuç toprak bana / Dünyada değilse de / Mezarlıkta yan yana."

Böyle yazmıştı Zonguldaklı Şair Rüştü Onur karısı Mediha için.

Mediha Sessiz, evliliklerinin ikinci ayı dolmadan ölür. Rüştü Onur hayata küser. O da 20 gün sonra, henüz 22 yaşındayken Şair Leyla Sokağı'nda, ciğerlerinden gelen kanla boğularak ölür. Geriye yazmış olduğu şiirler kalır. O yazmış olmasaydı, biz bu şiiri okuyamayacaktık.

Necip Fazıl’ın “Çile”si, Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” yazma sevdasıyla kaleme alınmış eserlerdir. 

 Sabahattin Ali “Kürk Mantolu Madonna” romanını, askerdeyken kolu çatlak bir şekilde yazmıştır.

Yazmak bir sevdadır kalem erbabı için. Bazen bir şiir olur gönülden dökülen kağıtlara. Bazen bir hikaye bazen bir mektup…

Bir anı olarak çıkar karşımıza bazen yazılanlar. Destan olur, masal olur, olur da olur.  Bir vesikadır yazılan her yazı. Geçmişten günümüze bir belge, günümüzden geleceğe bir kanıt. 
  

Yazmak heves işidir, aşk işidir. Bazen bir dava işi, bazen yaşama gayretidir. Bazen delirmemek için yazar insan. Boşuna dememiş Sait Faik:“Yazmasam deli olacaktım” diye. 

Okumayı-yazmayı seven, topluma sevdiren şüphesiz öğretmenlerdir. Bir gaye olarak görür kendini mesleğine adayan öğretmenler yazmayı. Yazı yazan öğrenciler, onlar için bir cevher hükmündedir. Okul sıralarındaki bu cevherleri keşfetmek, öğretmenlere düşer. 

Akhisar Bilim Sanat Merkezinde görevli Türkçe Öğretmeni Burak AKGÜN ile aynı sütunlarda yazılar yazdık yıllardır. Okumayı, yazmayı seven, öğrencilerine sevdiren Burak Hoca’nın öğrencisi Eylül Bilge de okuma-yazma meraklısı bir öğrenci. Yazmış olduğu kısa öyküleriyle geçen yıl 2. olduğu yarışmada, bu yıl çıtayı yükselterek “Göğüs Kafesi” adlı kısa hikayesiyle 1. olmayı başardı:

“Sandalyeyi çekti, oturdu. Etrafına bakındı. Odada pek bir şey yoktu. Bir masa, iki sandalye ve içeride loş ışığın kaynağı olan küçük pencere… O etrafını incelerken, biri geldi odaya. Boştaki sandalyeye yerleşti. ‘Neden burada olduğunuzu biliyor musunuz?’ İçten içe karşısındakinin konuşmayı reddedip avukat isteyeceğini düşünüyordu. Ama itiraz etmeden konuşmaya başlayınca şaşırdı, söylediklerini duyunca daha da şaşıracaktı. ‘Evet’ diyecekti çünkü. ‘Ne yaptığımı biliyorum; kafeslerinin kapısını açtım, gitmek istiyorlardı ve ben onlara yolu gösterdim.’ Sorguyu yapan hatırlayacaktı ardından: Bütün kurbanlar kuş besliyordu…” 

 Bu akıcı üslubundan ve almış olduğu ödülden dolayı öğrencimizi tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

Necip Fazılların, Nurullah Ataçların, Yakup Kadrilerin, Orhan Velilerin yazma aşkı aktarılacak yeni nesillere. Burak Hoca’lar, Eylül’ler devam ettirecek bu geleneği. Yazı, kıyamete kadar devam edecek.

Sağlıcakla kalın.