İnsanlığın en önemli dönüm noktalarından biridir arabanın icadı. Bir yerden bir yere kısa sürede nasıl gidilir? Bu merak insanoğlu için itici güç oldu. 1769 yılında Fransız mühendis Fardler Nicholas Joseph Cugnot, kendi başına hareket edebilen ilk ka

 

İnsanlığın en önemli dönüm noktalarından biridir arabanın icadı. Bir yerden bir yere kısa sürede nasıl gidilir? Bu merak insanoğlu için itici güç oldu. 1769 yılında Fransız mühendis Fardler Nicholas Joseph Cugnot, kendi başına hareket edebilen ilk kara taşıtını icat etmeyi başardı. Ancak günümüzde kullanılan teknolojiye en yakın icat 1885 yılında gerçekleşti. İçten yanmalı benzinle çalışan motora sahip ilk otomobil 1885 yılında Alman mühendis olan Karl Benz tarafından üretildi.

1900’lü yıllara doğru Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya’da başarılı denemeler yapıldı. Daha sonra Japonya, Kore gibi ülkeler de yarışa katıldı.

Gelişmiş ülkeler 1.ve 2.dünya savaşlarına rağmen kendi otomobil markalarını büyütmeye, geliştirmeye devam etti. Seri üretimler başladı.

Türkiye ise bekledi, bekletildi…

Ülkemizde 1956 yılında Vehbi Koç, dönemin başbakanı Adnan Menderes’ten bir mektup alarak Henry Ford II’ye gitti. Bu temaslar sonucunda işbirliği yapılmasına karar verildi. 1959 yılında Koç grubu Otosan’ı kurdu. Ford kamyonların montajı Otosan’da başladı.

Aslında bu işbirliği ülkemiz için bir milattı. Ancak yüzde 100 Türk otomobil markası hayali henüz gerçekleşmemişti. Ve bu süreç Anadol fikrini ortaya çıkardı. Koç Holding ve Ford ortaklığıyla üretilen Anadol’un tasarımı İngiliz Reliant firmasına ait olup araçta Ford firmasından tedarik edilen şase ve motorlar kullandı. Anadol’un üretimi 19 Aralık 1966’da başladı. Anadol üretimi, 1984’te durduruldu. Bunun yerine Ford Motor Company lisansı altında bugün artık dünyada üretimden kalkmış olan Ford Taunus’un üretimine başlandı.

Devrim’e gelince…

Devrim adı gibi devrimdi! Türkiye’de tasarlanan ve üretilen ilk otomobilin Anadol olduğu düşünülür. Ancak tasarım ve mühendislik anlamında ilk Türk otomobili yani ilk Türk malı “Devrim”‘dir. Devrim’e ilk Türk tipi otomobili diyebiliriz.

Hikayesi dramatik. Ama derslerin çıkarılmadığı bir hikaye… Türkler otomobil üretemez tezine ve girişimlerine karşı yapılmış bir devirimdir Devrim. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in emriyle 1.400.000 TL ödenekle 4.5 ay gibi kısa bir süre içinde üretimi tamamlanmış bir Türk arabası.

29 Ekim 1961 sabahı Türkiye' de Türk mühendisler tarafından yapılan bir otomobil, kendi tekerlekleri üzerinde ve yine Türkiye'de yapılan kendi motorunun gücüyle Büyük Millet Meclisi binasının önüne götürülerek Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Paşa' ya sunuluyor.

Dramatik hikaye şöyle anlatılıyor; 29 Ekim sabahı, Devrimler motosikletli oldukça kalabalık bir trafik ekibinden oluşan eskortun arasında yola çıktı. Çıktı ama eskorttakiler, benzin alma işinden haberleri olmadığı için, mobile uğramadan yola devam ettiler. Meclis'in önüne gelindiğinde durum anlaşıldı, acele getirilen benzin birinci arabaya kondu. 2 numaraya konacağı sırada Cemal Paşa Meclis' in önüne gelmiş ve Anıtkabir'e gitmek üzere 2 numaralı Devrim otomobiline binmişti. Yola çıkıldı. Fakat 100 metre kadar sonra motor öksürerek durdu. Cemal Paşa'nın “Ne oluyor?“ sorusuna direksiyondaki Yüksek Mühendis Rıfat Serdaroğlu “ Paşam, benzin bitti.“ cevabını verdi. Paşa'dan özür dilenilerek 1 numaralı Devrim'e geçmesi rica edildi. Buna uyan Cemal Paşa Anıtkabir' e bu otomobil ile gitti. İnerken ünlü “Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz” sözlerini söyledi.

Bu olay maalesef gazetelere “100 metre gidip bozuldu“ başlığıyla yansıyordu. Harcanan bunca paranın boşa gittiği iddia ediliyordu. Oysa Cemal Paşa'nın Anıtkabir'e bir başka Devrim otomobili ile gittiğinden söz edilmiyordu.

Devrim’in hikayesi nerdeyse başlamadan bitiyordu. Oysa 1961 yılında atılan bu adımın devamına izin verilseydi, bugün Devrim yüzde 100 Türk Malı olarak Avrupa’nın hatta belki dünyanın en önemli markaları arasındaydı.

2015 yılının ilk yarısında Devrim, Türkiye’deki en çok satan araba olabilirdi.

Ama olmadı…

Ne mi oldu?

Yılın ilk yarısında, satılan araçların yüzde 66.68'ini (288 bin 451) ithal, yüzde 33.31'ini (144 bin 99) yerli üretimler oluşturdu. Toplamda, Volkswagen 65 bin 222 adetle birinci, Ford 52 bin 932 ile ikinci, Fiat ise 48 bin 412 ile üçüncü sırada yer aldı. Yerli ifadesiyle Türkiye’de üretimi yapılan ancak menşei Türkiye olmayan markalar kastediliyor. Yani ülkemizin halen Türk Malı bir markası yok. Can alıcı nokta da bu zaten…

Ama artık bir umut belirdi gibi. Türkiye otomobil platformu satın aldı. Tanıtılan ‘yerli otomobil’ prototipi Türkiye’nin önemli gündem maddelerinden biri haline geldi. Türkiye SAAB'ın platformunu ve fikri mülkiyet haklarını satın aldı. Türkiye bunu SAAB olarak geliştirmeyecek. Platform üzerinde kendi markasını oraya çıkaracak.

Tersi bile ola Dünya’da bu tarz işbirliklerine hele otomotiv sektöründe sıkça rastlanmakta. Önemli olan markanın hangi ülkeye ait olduğudur. Kardeş markalar var. Mesela Peugeot ile Citroen, Opel ile Chevrolet, Renault ileDacia, Skoda ile Seat, Volkswagen ile Audi, Fiat ile Alfa Romeo gibi markaları kardeş firmalardır. Bir çarpıcı örnek daha; Mercedes-Benz ile Renault, BMW ile Toyota bile işbirliği içine girebiliyor.

Tanıtımın ardından yapılan bazı haberler 1961’de Devrim için atılan manşetleri hatırlattı. “Türk otomobili Çakma çıktı” ne demek? Bu aynı zamanda çok cahilce bir yaklaşım…

Çok uzattım, işin özü şu; Ülkemiz, bizler, hepimiz 1950’li yıllardan bugüne araba sektöründe kazıklandık ve kazıklanıyoruz hala… Sadece otomobil alırken değil, yedek parça alırken de kazıklanıyoruz. Sıradan basit bir araba parçası 150-200 TL olur mu? Fransız, Alman malıysa olur. Japonsa olur… Bunları yaşıyoruz her gün. Bu paralar maalesef cebimizden çıkıp yabancı markaların cebine giriyor. Bağımlıyız…

Bazı firmalar kendi ülkeleri için kaliteli, bizim için ise kalitesiz, güvenliksiz arabalar üretti. Distribütörler malzemeden çaldı ya da fahiş fiyatlara arabalar sattı. Bize ölüm makineleri sattılar. 10 binlerce insanımız trafik kazalarında kağıt gibi yırtılan, güvenliğin sıfır olduğu sözde arabalarda can verdi.

Ve hala değişen bir şey yoksa ama atılan bir adım varsa bu bir umuttur. Ülkemizin geleceği adına bir umut. Bu yüzden kendi markamıza hele otomotiv sektöründe çok ihtiyacımız var. Milli projelere bakış açımız siyasi değil, milli olmalı. Yoksa bir yüzyıl daha kazıklanırız…