Türkiye kan donduran bir cinayete şahit oldu. Sakarya’da Suriyeli 9 aylık hamile kadınla 10 aylık bebeği vahşice katledildi.
Katiller ailenin kapı komşusu Birol K. ile Cemal B.’…
Adam komşusunun hamile karısına göz dikiyor, kocasından eşini istiyor, olmayınca öldürüyor. Kadını, kadının karnındakini, 10 aylık çocuğunu… 
Her vahşice cinayetten sonra ‘bundan daha kötüsü olmazdı’ derken bu son cinayet öngörüleri de yerle bir etti. İnsanlık bu kadar mı devre dışı kalır? Bir insan daha ne kadar alçalır, küçülür… Hayvan diyemem çünkü hiçbir hayvan böyle vahşi olmadı.     
Bu adamlarda kalp, beyin ne işe yarar? Vicdan, merhamet duygularını bu bedenlerde neden olmaz? Uçkur bu kadar mı yok etmiş diğer duyguları?
En tehlikeli olanı ise çıkarılmak istenen fatura…
Faturada ‘Suriyeli’ yazıyor.
Belli kesimlerde bir Suriyeli düşmanlığıdır almış başını gidiyor. Son zamanlarda yaşadıklarımız sanırım kocaman bir sonuç.   Suriyeli düşmanlığı sosyal medyada da adeta moda...  Ama bu tehlikeli yaklaşımın bize hiçbir faydası yok.
Hele şu süreçte…
Suriye yakın tarihte, belli güç odaklarının oyun sahasına çevrilmesi neticesinde iç savaşa sürüklendi. Batının icat ettiği ancak özünde İslam’ı hedef alan örgütler kuruldu. Hedef Sünni-Şii savaşı çıkarırken Suriye’de batının uzaktan kumanda ile yönetebileceği bir Kuzey Irak benzeri Kürt bölgesi oluşturmaktı. IŞİD veya DEAŞ’ın İslam’la ne ilgisi olabilir? Kendi icat ettikleri, silahlarını kendi verdikleri örgütleri önüne ve arkasına “İslam” ibaresini iliştirip Müslümanları bile ikna ettiler. O turuncu giysili teröristlerin profesyonel gırtlak kesme çekimlerini hatırlayın. Son yıların en güzel Holywood senaryosuydu.  Sonra foyaları ortaya çıkınca çekimler bitirildi. Hafızalarda turuncu giysili teröristler kaldı.
Bu algıyı oluşturarak asıl hedefe zemin hazırlamak gerekiyordu.
İslam ve terör… 
Ne var ki İslam’la terörü bazı kafalarda yan yana getirmeyi başardılar.  Ama gerçekte haşa İslam’dan…
Böyle kirli bir savaşın mağduru olarak mecburen Türkiye’ye sığınan komşu ilin vatandaşları herhalde isteyerek, koşarak gelmedi. Kimse evini barkını, topraklarını terk etmez. Ama terk etmek zorunda bırakılır. Tarih bu ve benzeri olaylara şahittir.
Bu konuda hükümet politikalarını eleştirebiliriz, gelen Suriyelilere neden savaşmadınız diye de, (Kim kimle savaşacak sorusuna rağmen) kızabiliriz. Ancak bir bakış var ki çok incitici.
“Onlar Suriyeli…”
“Bu ülke bizim, gitsinler” falanlar filanlar…
Bu insanların büyük bölümü ülkelerine geri dönecek zaten. Mutlaka ciddi bir nüfus da burada kamaya devam edecek. Bu bir savaş ve sonuçları var. Herkes biliyor ki bu insanlar güle oynaya gelmedi ve savaş bitmeden de ülkelerine dönmeleri imkansız! Buna rağmen yapılan, yayılan Suriyeli düşmanlığı, ırkçı yaklaşımlar bizi çözümsüzlüğe, kaosa ve iç savaşa sürükler. 
Bu kaosu çıkartmak isteyenler için “Suriyeli” yaklaşımı bulunmaz bir fırsat. Çünkü Suriye’den ülkemize gelen ve bulundukları şehirlerde ayakta kalmaya çalışan bu insanların bazıları maalesef çeşitli suçlara karışıyor. Ve bunlar üzerinden kaos yaklaşımları üretmek çok kolay.  
Diğer tarafta kasıtlı ve planlı olarak Suriye’den ülkemize gönderilen canlı bombalar, teröristler var. Amaç ülkemizi çaresiz bırakmak. Amaç bizi köşeye sıkıştırmak… 
Bu sonuçtan Manisa da nasibini alıyor.
İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 2016 yılı verilerine göre Manisa'da yaşayan Suriye vatandaşı sayısı 5 Bin 534. Bu sayı muhtemelen biraz daha düşmüştür.
Bu kadar insan birden bire aramıza katılınca ortaya sorunlar da çıkıyor. Parklarda, sokaklarda dolaşan hele trafikte dilendirilen çocuklar çoğumuzun vicdanını yaralıyor. Bazılarımız tepki gösteriyor haklı olarak. 
Ama ırkçılık mı, asla…
Sağduyu, sağduyu, sağduyu…   
Her şeye rağmen geldiğimiz nokta ile getirilmek istendiğimiz nokta arasında hala mesafe var. Suriye’de başardılar belki ama ülkemiz oyuna gelmiyor. Bir oyun var ve her oyuna gelen oyunu organize edenlere katkı sunacağının farkında…