Cami avlusuna yaklaştıkça uğultu artıyor, akın akın geliyordu insanlar. Kalabalığı yara yara ilerlemeye çalıştım. Ve nihayet tam karşısındaydım musalla taşının. Bugüne kadar kim bilir kaç bin belki de kaç milyon insanı taşımıştı… Bu kez bayrağa sarılı bir

Cami avlusuna yaklaştıkça uğultu artıyor, akın akın geliyordu insanlar. Kalabalığı yara yara ilerlemeye çalıştım. Ve nihayet tam karşısındaydım musalla taşının. Bugüne kadar kim bilir kaç bin belki de kaç milyon insanı taşımıştı… Bu kez bayrağa sarılı bir tabut ve üzerinde fotoğrafıyla duruyordu son kişi. Bu kez musalla taşının üzerinde kendisi vardı.

Dostları vardı, arkadaşları, ailesi. Benim gibi onu canı yürekten seven kardeşleri de oradaydı. Kim yoktu ki?  Onu hiç sevmeyen de oradaydı, çok seven de! Öyle bir duruş ki bu, musalla taşında boylu boyuna uzanırken bile bir şeyler anlatıyor, bir mesaj veriyordu. Herkesi çağırmış, “gelmiyorum” diyen olmamıştı.

Eksiksiz oradaydılar!  

Hatuniye en acı cenaze merasimlerinden birine sahne oluyordu. Manisa sıradan bir kişiyi kaybetmemişti belli ki…

Ezan okununca hareketlendi kalabalık. Cami ağzına kadar dolunca dışarıya serildi hasırlar. Saflara dizildi insanlar.  İslam’ı anlatan ne güzel fotoğraftır o değil mi? Herkes aynı safta ve eşit. Ne anlamlı bir eylemdir…

Günlerden 21 Haziran. En uzun gün, güneş tam tepede. Secdeye giden anlımız terli, ıslak. Dün Cuma’ydı. Onu yanına alırken ne güzel bir gün seçmişti yüce Yaradan. Yan yana ayakta saf tutuyoruz. En önde olmak için verilen mücadeleyi anlamaya çalışırken bir ses!!!

Er kişi niyetine!

İçimde tarifsiz bir acı. Bir fark ediş bu sanki! Babamın vefatında aynı acıyı hissetmiştim. Ben artık  Bülent Koşmaz’la el sıkışmayacak, onunla bir röportaj, hadi onu da bırak bir fotoğrafını bile çekemeyecek miydim artık?

Offff…  Of…

Bu şahsiyetli adama duyduğum derin saygının ne denli büyük olduğunu anlamaya başlamıştım. Onun için miydi bu anons?

Er kişi niyetine…

Ağlamamak, ayakta durmak için çabaladım. Bir yandan da “er kişi” klişesinin ona ne kadar yakıştığını düşünmeye başlamıştım.  

Er kişi…

Tam da onu anlatıyordu. Sözünün de eriydi, Manisa’nın da… Yaptıklarının ne kadar doğru olduğunu cami avlusundaki insan çeşitliliği çok güzel anlatıyordu.

Musalla taşında yatan bir er kişiydi. Sadece cinsiyetinden dolayı değil, gerçekten hayatını buna adadığı için tam anlamıyla öyleydi.

Nasıl bir itibardır bu bıraktığı; Cenaze namazını kıldıran hoca “Yaptığın hizmetlerden dolayı Manisalılar adına sana şükranlarımı sunuyorum” diyor. Bu alışılmışın dışında bir şey!  

Zaten sen de öyle değil miydin?

Alışılmışın dışında bir adam, bir başkan…

Tam bir ağabey.

Başkanım, Abim, Bülent Abim…

Yaşadığım acıyı ifade etmekte güçlük çekiyorum.  Soy isminin aksine yıllarca koştun, çabaladın. Sayende binlerce kişi ekmek yiyor, hayatını idame ediyor. Sanma ki boşa onlar. Arkanda çok dua var. Benim anlamaya çalıştığım şey başkaydı. Seninle ticari bağı olan birisi değilim,  yanında çalışan birisi de değilim. Ailenden biri de değilim, hatta Manisalı değilim. Hemşeri bile değiliz. Ben seni niye bu kadar çok seviyorum. Sana olan saygım niye bu kadar derin?

Bugün nihayet anlattın!    

Hatuniye Cami’nde, 21 Haziran günü, o en uzun günde her zamanki gibi kısa ve öz bir şekilde çok güzel anlattın.

Er kişisin abi. Gerçek bir er kişi.

Ben ve biz seni bu yüzden çok sevmişiz.

Allah mekanını cennet etsin.

GÜLE GÜLE ABİ…