11 yıl önce, 13 Mayıs 2014’te saatler 15:10’u gösterirken, Manisa Soma’da, yerin 400 metre altında cehennem kapıları açıldı. 787 madenciden yalnızca çıkışa yakın olanlar kurtulabildi. 301 işçi o gün diri diri yakıldı, boğuldu, gömüldü… Kömürün karasına değil; ihmalkârlığın, açgözlülüğün, devletin körlüğüne gömüldüler. En genci 18, en yaşlısı 53 yaşındaydı. 432 çocuk babasız kaldı. Ama aslında bir ülkenin vicdanı öksüz kaldı. Çünkü Soma'da sadece insanlar değil; adalet, merhamet, denetim, hukuk, sorumluluk ve utanç duygusu da o gün öldü.
*
Dünya madencilik tarihinin en büyük katliamlarından biri yaşandı. Kazaydı diyemedik çünkü 8 ay sonra çıkan bilirkişi raporu “Bu bir iş cinayetidir” dedi. Çünkü kazalar önlenemez, ama bu önlenebilirdi. Çünkü patronun daha fazla para kazanma hırsı, devletin denetimsizliği, bakanlıkların göz yumması, iş güvenliğinin hiçe sayılmasıyla birleşti. Çünkü bu ülkede “en ucuz şey işçinin canı” olmaya devam etti.
*
Neydi rapordaki gerçekler?
Oksijen ve karbonmonoksit seviyeleri göz ardı edilmişti.
Havalandırma sistemi madene uygun değildi.
Maskelerin çoğu ömrünü tamamlamıştı.
Gaz sensörleri yetersizdi; olanlar da antik çağdan kalmaydı.
Acil çıkış merdivenleri dardı, makineler yolları kapatıyordu.
3 yıl önce yapılması gereken kaçış galerisi, patron "masraf olur" dediği için yapılmamıştı.
Ama en vurucu gerçek şuydu: Madende planlanandan 2,5 kat fazla üretim yapılmıştı. İşçilere baskı uygulanmıştı. “Kömür çıkar” emri, “canını çıkar” demekti. Yani bu bir kaza değildi. Bu, taammüden işlenmiş bir toplu kıyımdı.
*
Katliamının ardından gelen yargı süreci, en az ihmaller kadar korkunçtu…
301 kez “olası kastla öldürme” ve 162 kez “ağırlaşmış yaralama”dan sanıklara binlerce yıl ceza istenmişti. Umut yeşermişti. Ama bu ülkede adalet bir yere kadar gider, sonra birileri frene basar sözünü unutmuştuk.
Ne mi oldu?
Patron “FETÖ kumpası olabilir” dedi, mahkeme ertelendi.
Mahkeme başkanı 5 dakika ara verdi, bir daha gelmedi.
Savcı mütalaa için 1.5 yıl bekledi, suskun kaldı.
Başka bir dosyada “asgari sınırdan ceza” veren bir hâkim getirildi, Soma davasına başkan yapıldı.
Ve sonuç: Cinayet taksirli ölüme çevrildi. Yani “Yanlışlıkla oldu” dendi. Patronlar 12–20 yıl arasında ceza aldı, sonra tahliye edildi. 301 cana karşılık patronlar sadece birkaç yıl yattı. Hesapladık: Her madenci için 8 gün ceza. Yazıyla Sekiz, Rakamla 8…
301 can = 8’er gün
*
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, önce 5 üyeyle “olası kast” dedi. Sonra üyeler değiştirildi. Yerlerine Adalet Bakanı’nın müsteşarı, eski HSK genel sekreteri ve Ceza Tevkifevleri müdürü getirildi. Davayı beş günde “incelediler.” Ve “taksir” diyerek patronları kurtardılar.
*
Yani...
Adaletin de maskesi düşmüştü. Artık onun da filtresi bitmişti.
Ama bu ülkede ceza ile ödül ters işler. Soma’da patronu kurtaranlar terfi aldı. Fuzuli Aydoğdu, o skandal karara imza atan üye, şimdi HSK üyeliğine aday. AKP desteğiyle seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
*
Peki ceza kime?
Madencinin yanında duranlara! Avukat Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı şu an cezaevinde.
*
Hani bir de madenci yakınını tekmeleyen Yusuf Yerkel vardı ya? Ayağını incitip rapor alan... O da Almanya Frankfurt Başkonsolosluğu'na Ticari Ataşe olarak atandı. Tekmeyi attı, ödülü aldı.
*
Yani bu ülkede:
Tekme atan ödüllendirilir.
301 kişiyi öldüren patron korunur.
Adalet isteyen avukat hapse atılır.
Adaletin kendisi ise... gömülür.
*
Soma’da sadece madenciler değil, hukuk da öldü. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mahkemelerinde işçilerin değil, patronların canı kutsaldır. Bu düzenin yakıtı insan eti, vicdanı paslı demiridir.
*
301 mezar açıldı. Ama kapatılan 85 milyonun vicdanıydı.
O karanlık madenin içinde sadece kömür değil, devlet de çöktü.
Unutma:
Eğer unutursak, eğer susarsak, bir gün yine gömeriz. Bu kez mezar sadece yerin 400 metre altında değil; insanlığın onurunun bittiği yerde olur.