42 milyon abonesi olan, canlı yayınları milyonlarca kişi tarafından izlenen ünlü yayıncı IShowSpeed geçtiğimiz günlerde İstanbul’a geldi. Dijital çağın en büyük fenomenlerinden biri. Gezdiği her ülke için bir reklam, bir tanıtım, bir PR fırsatı. Dünyanın dört bir yanından insanlar onu izliyor, onun neye güldüğüne, neyi beğendiğine dikkat ediyor. Çünkü artık çağ değişti. Gazeteye ilan vermek, televizyona reklam koymak değil, doğrudan kitlelerin önüne çıkmak önemli. Ve biz bu fırsatı öyle bir heba ettik ki, araştırmalara "dijital çağın rezilliği" diye geçebilir.

*

Speed, canlı yayında İstanbul’u geziyor. Milyonlar izliyor. Ama bir sorun var: İngilizce bilen kişi yok. Dünyanın neresine giderseniz gidin kasiyerden tutun polis memurlarına herkes İngilizce bilir. Özellikle turist çeken yerlerde. Dilenciler bile İngilizce öğrenmiştir dilenecek kadar bilirler. Galata Kulesi gibi turist akınına uğrayan bir yerde çalışan personele soru soruyor, yanıt alamıyor. Neden personel İngilizce bilmiyor ki…. Turizm Bakanlığı açıklama yapıyor, “Personel bilgi vermek zorunda değil,” diyor. Sanki Speed Galata Kulesi’ne gitmemiş köy meydanında köy kahvesine oturmuş 2 çay istemiş köy hakkında da bilgi istemişte cevap alamamış gibi... Yahu kardeşim, burası İstanbul. Her yıl milyonlarca turist ağırlayan, dünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri. Bir personel en azından temel düzeyde İngilizce bilmeyecekse, bilgi vermeyecekse neden orada? Hiç İngilizce bilen personel yok mu? Hadi Turizm Bakanlığında bulamadın diğer bakanlıklardan al, ver güzelce eğitimini olsun bitsin. Sonuçta devlet memurluğunda İngilizcesini belgeleyene dil tazminatı veriliyor. İngilizcesi olan herkes kayıtlı duruyor. Bu kadar mı zor Turizm merkezlerine İngilizce bilen personel koymak? Daha öncede Türkiye’ye gelmişti. Yolda Çevik Kuvvet görüyor soru soruyor “you all are in army?” yani hepiniz ordudan mısınız? Bizim polislerden gelen cevap “ Ne diyon lan”. A1 İngilizce bile yok ama İstanbul sokaklarında polis memuru.


*

Adam yemek yiyor Türk döneri, gramaj komedi. Sonrasında diyor ki Alman döneri daha güzel. Açın videoyu bakın ekmeğin içinde döner yok sadece yeşillik. Adam döneri bulamadı ki kardeşim. Ekmek arası yeşillik verdiler. Balon alıyor, fiyat bir anda iki katına çıkıyor. Kalabalığı gören fırsatçılar anında fiyatla oynuyor. Dondurma alıyor, yıllardır aynı bayat şakalardan bir tanesi yapılıyor. Adamın ağzına peçete sokuldu iyi mi. Komik değil, görgüsüzlük, Maraş dondurmacılarının bu davranışlarının acilen kesilmesi gerekiyor. Speed’in yanında kim var kendi reklamını yapacak olan CZN Burak var, sosyal medyada tanıtım yapacağına Turabi'nin sapıklık dolu şarkısı eşliğinde sözde “kültürel etkileşim” gösterisi yapılıyor. Hem içeriği rezalet hem de verilmek istenen imaj yerlerde. Ve tüm bu olan biteni milyonlarca insan izliyor. Sadece Türkiye’den değil, ABD’den, Avrupa’dan, Asya’dan…

*
Aynı yayıncı başka ülkelere de gitti. Japonya, Güney Kore, Suudi Arabistan, İtalya… Ne oldu biliyor musunuz? Havalimanında karşılandı, rehber eşliğinde gezdirildi. Dil sorunu yaşamadı. Tarihi, kültürü, mutfağı tanıttılar. Ve o ülkeler bu içeriklerden müthiş bir reklam çıkardı. Bizde ise o kadar rezildi ki hayvanat bahçesine mi gidilsin, korku evine mi, lunaparka mı soruları vardı. İstanbul’da o kadar büyük bir turizm potansiyeli varken cehalet dolu kişiler yanında olursa en fazla hayvanat bahçesine hamama falan götürürler. Sonuç olarak yayın boyunca yorumlarda şu cümleler dolanır:

"This looks like the India of Europe."

Yani “Avrupa’nın Hindistan’ı.” Ne anladık bu işten?

*

Speed’in İstanbul yayını, Türkiye PR’ı için tarihi bir fırsattı. Ama biz bu fırsatı PR zaferine çevireceğimize, tam bir fiyaskoya dönüştürdük. Devlet kurumları ilgisiz, çalışanlar eğitimsiz, esnaf fırsatçı, sokaklar düzensiz, organizasyon sıfır. Sonuç? Ülke dijital vitrinde dünyaya böyle sunuldu. Ben bir yabancı olarak o yayını izleseydim kafamdaki sonuç şu olurdu “bu ülkeye gidilmez”.

*

Biz dijital dünyayı hâlâ “şov” sanıyoruz. Oysa burada algı yönetimi var. İmaj var. Uluslararası etki var. Bunu anlayamadığımız sürece daha çok böyle rezalet izleriz. Bir yayıncının yaptığı canlı yayınla bir ülkenin itibarı yerle bir olur mu? Evet, olur. Çok net söylüyorum oldu da.

*

Türkiye hala dijital çağa hazır değil. Çağın çok gerisinde bir ülke.

Neden mi hazır değiliz çünkü hâlâ iletişimi kavrayamıyoruz.

Hazır değiliz çünkü hâlâ turisti “yolunacak kaz” görüyoruz.

Hazır değiliz çünkü hâlâ İngilizce bilmeyen personeli turistik alanda çalıştırıyoruz.

Hazır değiliz çünkü hâlâ neyi, kime, nasıl göstereceğimizi bilmiyoruz.

*

Speed gitti. Milyonlara bir Türkiye profili çizdi. Ve o profil, ne yazık ki bizinle gurur duyacağımız bir tablo değil. Yorumlarda denildiği gibi "This looks like the India of Europe."