“Gazetecilik, birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir.”
Bu söz sadece bir tanım değil; bir manifesto. Çünkü bu ülkede iktidarın istemediği her haber, potansiyel bir suç sayılıyor. Sayılmasa kürsülerde hedef haline getirilip sonra da suç uyduruluyor ve uydurulan her şeyi yandaş medya propaganda bandına döndürüyor.
Geçen gün Erdoğan çıktı ve bir fıkra anlattı dedi ki: “Türkiye’de basın hiç olmadığı kadar özgür.”. Neden fıkra diyoruz? Çünkü geçek gazeteciler için bu söz gülünecek bir şey. Çünkü sadece onun kontrolündeki, sarayın emir eri olan basın için özgürlük var. Saraydan gelen fısıltıyla manşet atanlar, talimatla program yapanlar, ekranlardan tetikçilik yapanlar için basbayağı özgürlük var. Onlara savcı da karışmaz, RTÜK de, mahkeme de. Çünkü onların görevi gerçekleri ortaya çıkarmak değil, örtbas etmek. Onlar gazeteci değil, halkla ilişkiler görevlisi.
*
2025 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye her yıl olduğu gibi bu yılda gerileme gerçekleştirdi 159. Sırada kendine yer buldu. Dünyanın dibine demir atmışız ama hala “özgürüz” fıkrası anlatılıyor. Bu ülkede haber yapmak, suçla özdeşleştirilmiş durumda. Çünkü iktidar, kendi gerçeği dışında hiçbir şeyin duyulmasını istemiyor. Her mikrofon artık bir tehdit, her kamera bir delil gibi görülüyor. Ve her gazeteci, sarayın çizdiği sınırların dışına çıktığında hedef oluyor.
*
Ve artık sokak röportajları net bir şekilde hedefe konuldu. Çünkü orada kurgu yok. Halk konuşuyor. Açlığı anlatıyor, geçinemediğini anlatıyor, iktidarın yalanlarıyla değil, kendi yaşadığı gerçekle yüzleştiriyor izleyeni. Ve bu, sarayın en korktuğu şey: Gerçeğin doğrudan halkın ağzından çıkması. Bu yüzden sokakta mikrofon uzatan da o görüntüyü yayınlayan da hemen “provokatör”, “ajan”, “örgüt bağlantılı” ilan ediliyor. Sanki gerçeği dile getirmek artık milli güvenlik tehdidi.
*
Muhalif gazetecilere her türlü baskı var: Gözaltı, dayak, erişim engeli, tazminat davası, sosyal medya karartması... Ama yandaş gazeteciye gelince çıt yok. Nerede kod adı R.O.K, nerede sarayın ekran tetikçisi küçük’ler? Hani o manşetlerle linç seansları düzenleyenler? Onların gazeteciliği, iktidara methiye düzmekten geçiyor. Yani gazetecilik değil yaptıkları, dalkavukluğun dijital versiyonu.
*
Medya patronları desen; ya ihale zengini ya holding medyası. Doğan Holding’in nasıl medyadan tasfiye edildiğini hatırlıyor muşunu? Ya da TMSF ile el konulan medya organlarını? Demirören ajansına devletin bankasından verilen medyayı ele geçirmesi için kredileri? Patronların havuzda toplanan para ile iktidar yandaşı medyaları tek tek ele geçirmesini? İşte bu yüzden neredeyse tüm holding medyası sarayın elini öpmüş, kendi haber merkezini sansür odasına çevirmiş durumda. Patron talimat verir, müdür uygular, muhabir susar. Ve ortaya çıkan şey, haber değil; sarayın günlük nutuk özeti olur. (Yazı bittikten sonra Google girin İhlas Medya Grubunun başındaki isim olan Aslıhan Ören’in isminin yanına Sansür yazın ve aratın. Önünüze çıkacak şey mobbinge dayanamayan bir muhabirinin sızdırdığı whatsapp konuşmaları olacaktır. Çocuk işçi sayısının artmasını dahi haberleştirilmesini istemeyen bu konuda işten kovmakla tehdit edilen bir yazı.)
*
Her şeye rağmen hala gerçekleri yazanlar var. Alternatif medya dediğimiz şey bu yüzden nefes borusuna dönüştü halkın. Bu yüzen 3 sene önce Alternatif Medya üzerine kapsamlı bir çalışma yaptım. Bu yüzden Türkiye’de en çok izlenen Sokak Röportajlarını yapan isimlerle görüşmeler gerçekleştirdim. Bugün onları da sıkmaya çalışıyorlar. Sansür yasalarıyla, dezenformasyon kılıfıyla, para cezalarıyla, platformlara baskıyla. Çünkü halk ne zaman gerçeği duysa, iktidarın makyajı akıyor.
*
Bu ülkede gazeteci olmak, bir direniş biçimi artık. Her türlü baskıya, sansüre, tehdide karşı bir direniş. Kalem tutan her el, sahipli değilse hedef artık. Ama yazılmayan her gerçek, susturulan her ses, bir gün iktidarın suratına çarpacak biliyoruz. Çünkü hakikat, ne kadar bastırılırsa bastırılsın, sonunda konuşur. Ve o gün geldiğinde, bugünkü dalkavukların değil, susturulmak istenen, susturulan gazetecilerin sözleri kalacak geriye.
Çünkü gazetecilik gerçekten budur: Birilerinin asla yayınlamak istemeyeceği şeyleri yazmaktır. Gerisi yalanla süslenmiş köleliktir.