Bugün Dünya Basın Özgürlüğü Günü...
Herkes kutlama mesajları yayınlıyor. Güzel dilekler, Hatta; "Yaşasın özgür basın" diyenler bile var. 
Tamam yaşasın da nasıl yaşasın? 
Bak ben size samimiyetle özgür basının neden olamadığını anlatayım. 
Bir basın kuruluşunun özgür olması için özgürlüğü kendi ideolojisi uğruna yontmadan, tüm kesimlere aynı mesafede olmayı amaç edinmelidir. 
Yani tarafsızlık ilkesini, objektif olmayı gerçekten adil bir şekilde uygulayabilecek gazeteci ruhuna sahip olmalı. 
Bu çok önemli çünkü sırf ideolojik amaçla kurulan birçok basın kuruluşu var. Daha baştan sektöre 1-0 yenik giriyorlar ve tek amaçları kendi ideolojilerini yaymak. 
Bu nedenle hitap ettikleri kitle sınırlı kalıyor. 
İkinci ve en önemli şartlardan biri ise ekonomik özgürlüktür. 
Bunu sağlayacak olan imtiyaz sahibidir. 
Eğer bir basın kuruluşunun ekonomik özgürlüğü yoksa ayakta kalma mecburiyeti doğar. İşte o zaman özgürlük hayali başka bir hikayeye dönüşüyor. 
Basın kuruluşları gücünü okurlarından alır ifadesi kulağa çok hoş geliyor. Ama bu ülkemizde hiçbir dönemde maalesef tam anlamıyla gerçekleşmemiştir. 
Çünkü okurların gazete satın almasıyla, internet haber sitelerini tıklamasıyla veya televizyonları izlemesiyle ekonomik özgürlük sağlanamıyor. 
Hal böyle olunca ayakta kalmaya çalışan basın kuruluşu farklı reklam ve gelir yolları arıyor. 
İşin içine siyasi dengeler giriyor. Iktidar giriyor, muhalefet giriyor, belediyeler giriyor. Bir savaş var ve bu savaşın tam ortasında basın kuruluşları var. 
Geçmişten bugüne basın kuruluşları çok büyük müdahalelerle karşı karşıya kaldı. Kapatılan gazeteler, şehit edilen gazeteciler, manşetlere müdahaleler, darbe dönemlerinde yayın özgürlüğünü tamamen kaybeden gazeteler ve günümüzde de şahit olduğumuz iktidar baskısı... 
Milletvekilleri, belediye başkanları, siyasi partilerin il başkanları hatta yöneticilerden tutun en küçük birimlere kadar herkes basın üzerinde bir hegemonya oluşturma çabasında. 
Bu süreçler derin bir bölünmeye de neden oluyor. Herkes kendisine yakın, kendi ideolojisine uygun basın kuruluşlarını destekleme yoluna gidiyor. 
Okurlar bile kendilerine yakın hissettikleri basın kuruluşlarını takip ediyor. 
Firmalar reklam verirken buna dikkat ediyor. 
Yani ideolojik bölünme aslında gazeteciliği en çok tehdit eden unsurdur. 
İktidarı, ideolojinize yakınsa eleştirmezsiniz. İktidar size uzaksa hiçbir olumlu yanını görmezsiniz. 
Aslında ikisi de yanlış değil mi... 
Mesela ülkemizde mevcut iktidarın hiç bir yanlışını yazmayan basın kuruluşları var. 
Onlara bakarsanız her şey güllük gülistanlık. 
Ama aynı zamanda mevcut iktidarın hiçbir doğrusunu yazmayan kuruluşlar da var. 
Onlara göre de her şey felaket! 
Bence her ikisi de taraflı! 
Bu durumda olan gazetecilik mesleğine olmuyor mu? 
Şimdi böyle bir ortamda gerçekten olaylara tarafsız bakabilen, asla ideolojisini, dünya görüşünü haberlere yansıtmayan kaç gazeteci vardır? 
Kaç basın kuruluşu var? 
Ve sahibi olduğu basın kuruluşuna ekonomik özgürlük sağlayabilen kaç imtiyaz sahibi var? 
Birbirimizi suçlamak yerine samimi bir şekilde bu sorulara cevap verelim. 
Hiç kimse kimseyi yandaş, candaş, taraflı olmakla suçlamasın.
Bana göre fark yok. Biri hep saldırıyor diğeri hep savunuyor... 
Herkes bir misyon üstlenmiş. 
Birileri iktidara su taşıyor diğerleri muhalefete... 
Herkes kendine göre gazetecilik yapıyor ama gerçek öyle mi? 
Bence olan biten çok net. 
Eğiri oturup doğru konuşalım. 
Herkes özgür basın diye bağırır ama hiç kimse özgür basın olmasını istemez. Çünkü o özgürlük kaleminin bir gün kendisine de dokunacağını çok iyi bilir.
Ama 'özgür basın' , 'basına özgürlük' gibi klişe ifadeler söylenmek zorunda olduğundan gerçek anlamını, gerçek sihrini kaybetmiştir artık. 
O yüzden 'basına özgürlüğü gerçekten istiyor muyuz' sorusunun cevabı koca bir muammadır. 
Bence bir daha düşünün?
Ama her şeye rağmen özgür basının hayali bile güzel. Çok eskilerden bugüne içinde birazcık gazetecilk ruhu taşıyan ve bu kırıntılarla mesleğini yapmaya çalışan basın emekçilerine şahit oldum.
Mesleği ayakta tutmak için nasıl çırpındıklarını, gelen baskılara karşı nasıl mücadele verdiklerine gözlerimle şahit oldum. İşsiz kalanlar oldu.  
Ve onlardan hâlen tek tük de olsa var.
Galiba tek tesellim de bu...