Dün Atatürk Kültür Merkezi’nde Sırrı Süreyya Önder için düzenlenen anma töreni sonrası, Türkiye Cumhuriyeti’nin ana muhalefet lideri Özgür Özel’e yapılan yumruklu saldırı, yalnızca bir fiziki müdahale değil; üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken siyasi bir işaret fişeğidir.
Saldırgan Selçuk Tengioğlu’nun sabıka kaydı kabarık. Hırsızlık, tehdit, uyuşturucu, hatta 2004’te iki çocuğunu öldürmekten, diğer ikisini yaralamaktan müebbet ceza almış bir katil. Hatay"dan geldiği, İstanbul’da günlük kiralık apart tuttuğu, Özgür Özel’i hedef alırken “Ben Osmanlı torunuyum” diye bağırdığı basına yansıdı. İfadesinde de; "Spontane olarak sağ elim kalktı ve ona vurdum. Bu hareketi o ana kadar planlamamıştım. O anda aklıma geldi ve yaptım" diyor. Eylemin gerçekleştiği yer ise ne bir miting ne de bir siyasi tartışma. Saldırganın dünya görüşüyle tamamen zıt birinin anma töreni.
Bu işte daha şimdiden sorulacak çok soru var.
“Telef Olmak” ve Kullanışlı Aparatlar Ülkesi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kısa bir süre önce, “Bakalım cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek?” demişti.
Telef kelimesi, Türkçede “hayvanı yok etmek” anlamında kullanılır.
Sözlüklerde böyle yazıyor, siyaset bilimi kitaplarında henüz yok.
Ama Türkiye siyasi tarihinde var. Hrant Dink cinayetinden Sinan Ateş suikastine, kullanışlı aparatların uzun bir listesi bu ülkenin hafızasında duruyor.
Selçuk Tengioğlu’nun da bu zincirin yeni halkası olduğunu düşünmek için paranoid olmaya gerek yok. Sadece aptal olmamak yeterli.
Siyasi Ortaklıklar ve Sessizliğin Dili
Devlet Bahçeli’nin bu saldırıya dair yaptığı açıklama ise en az olay kadar düşündürücü.
Uzun, detaylı, her zamanki gibi kurumsal tonlaması yerli yerinde. Ama hemen fark ediliyor ki açıklamanın hiçbir yerinde “Cumhuriyet Halk Partisi” ya da “Özgür Özel” adı geçmiyor.
Evet, saldırıya uğrayan “bir siyasi kurumun yöneticisi” imiş.
Bahçeli’nin açıklamasında CHP yok, Özgür Özel yok, yalnızca bir “geçmiş olsun” var.
Oysa aynı metin içinde, "Kıymetli kardeşim Sırrı Süreyya Önder"in adı geçiyor. DEM Parti geçiyor. Bakın bunu asla yanlış bulmuyorum. Yıllardır olması gereken bu ama sahiden ne değişti? Hangi odaklar bu manevrayı sağladı?
Düşmansız Yapamayanlar ve Yeni Hedefler
MHP uzun yıllar boyunca PKK ve HDP üzerinden kurduğu “beka” siyasetini yürüttü. Ancak şimdi tablo değişmiş görünüyor.
Öcalan’a yönelik “meclise gelsin” çağrısı yapan bir Bahçeli var karşımızda.
Bu değişimde, yeni düşmanın adı da belirlenmiş olabilir;
Cumhuriyet Halk Partisi.
Kurucu parti, Atatürk’ün partisi, şimdi hem iktidarın hem de küçük ortaklarının yeni hedefi haline mi geldi?
Eğer öyleyse, bu sadece CHP için değil; Türkiye için de yeni bir yol ayrımı anlamına gelir.
Bugün Özgür Özel, yalnızca bir parti lideri değil. Aynı zamanda Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı olarak Türkiye Cumhuriyeti protokolünde 5. sırada. Bu, devletin en üst düzeyinde korunması gereken bir siyasal figür olduğu anlamına gelir.
Ama saldırıya uğruyor. Devlet, korumakta yetersiz kalıyor. Yoksa niyetsiz mi?
Bu soruyu sormadan geçersek, yarın sırada kimin olacağını ancak fail değil, failin arkasındakiler belirler.
Bu Yumruk Hepimize
Evet, belki bu saldırı Özgür Özel’e yapılmıştır. Ama asıl hedef muhalefetin sesi, halkın iradesidir.
Ve bu ülkede artık hiçbir yumruk sadece fiziki değildir. Her yumruk, bir mesaj içerir.
Bu mesajı çözmeden, adresini doğru belirlemeden, “münferit” deyip geçemeyiz..
O yüzden bugünün sorusu şudur;
Faili değil, fikri kim üretti? Yumruğu değil, atmosferi kim yarattı? Ve hangi odaklar planladı? Peşinde olunması gereken bu soru ülkemizin kaderi için de çok önemli..
İsmet İnönü'den günümüze dek her Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı gibi planlı saldırıya maruz kalan, binlerce kişilik koruma ordularıyla değil çiftçiyle birlikte traktör üzerinde, mitinglerde vatandaşla kol kola olan Sayın Genel Başkanımıza geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum. Mücadeleye devam.