Canım Babam Canım babam, 43 yaşındayım. Ergenlik dönemine denk gelen iki üç isyan yılı dışında, hayatımın her döneminde sana ihtiyaç duydum. Ama bugünlerde biraz daha fazla. 16 Hazira 2013’ e tekabül eden Babalar Günü, sana danışma, sana sığınma ihti

Canım Babam

Canım babam, 43 yaşındayım.

Ergenlik dönemine denk gelen iki üç isyan yılı dışında, hayatımın her döneminde sana ihtiyaç duydum. Ama bugünlerde biraz daha fazla.

16 Hazira 2013’ e tekabül eden Babalar Günü, sana danışma, sana sığınma ihtiyacım had safhada.

Döndükçe dönüyor anılar kafamda, hatırlamak istemedikçe istilaya uğruyor beynim.

1978 ya da 79 olmalı. Gecenin vakti; korkunç bir ses, camların titremesi. Evimizin bİraz uzağındaki İşbankası bombalanmış.

-          Neden baba?

-          Sevgiden, merhametten nasibini almamış insanlar yüzünden kızım.

Yine gecenin vakti; Bir gürültü, bir bağırış, korka korka perde aralama ve 35 yıl sonra bile hafızadan silinmemiş dehşet görüntüsü. Karşı komşunun arabası alevler içinde.

Yine gecenin vakti; Dışarıdan yardım isteyen, imdat diye bağıran biri ve ‘baba nolur çıkma’ diye paçana asılan biz 3 çocuğun. Dinlemeyip çıkman ve belediyenin açmış olduğu çukurlardan birine düşmüş olan bir adamı kurtarman. ‘Elinde Pazar filesiyle zavallı adam,çukurun içinde bağırıp duruyor, anasını sattımının memleketinde korkudan bi  Allah’ın kulu gidip çıkarmıyor’ isyanın.

Yine gecenin vakti; 45 EC 048 Plakalı yeşil Murat 124’ümüzün kundaklanma girişimi. Birilerinin araya girip ‘yapmayın, plaka öyle denk gelmiş, kasıtlı değil, Ahmet Abi bizdendir’ diyerek olaya engel olması. Senin de uzun yıllar bu olayı ibret dersi olarak anlatman. ‘ Hiç akla gelir mi? 45 EC 048’i, bazıları,  45 ECO 48 olarak okumuş, beni solcu sanmış, arabamı yakmaya kalkmış. Halbuki ben babadan Demokrat Partiliyim. Ama o dönem insanların gözü nasıl karardıysa artık. Çok kötü günlerdi, çook.’

Bunlar gibi onlarca olay.

Ve sabahın bir vakti. Hasan Mutlucan.

Senin ‘ Eyvah, yandı memleket’ demen ve benim mecazdan habersiz 10 yaş aklımla bütün ülkede yangın çıktığını sanmam.

Sonra acayip karanlık günler. Enerji kısıtlaması mı ne? Karıştırıyor olabilirim, mum ışıklı, ışıldaklı ve gaz lambalı ama yine de karanlık ve korku dolu geceler, darbeden önce de olabilir sonra da, tam hatırlayamıyorum.

Oldukça net hatırladığım, sağımızdaki kapı komşumuzun oğlu Uğur Abi’ye de, solumuzdaki kapı komşumuzun oğlu Sedat Abi’ye de yazık olmuş, öyle demiştin. Biri ülkücü, biri komünistmiş, ikisi de bu vatanın evladıymış, bunları birbirine düşürenler  vicdansızmış.

-          Ülkücü ne demek baba?

-          Vatanınını seven kızım.

-          Komünist ne demek baba?

-          Büyüyünce öğrenirsin.

-          Onlar vatanı sevmiyorlar mı? ( Derin bir offf.)

-          Seviyolardır herhalde, onları da ana doğurdu. Yunan’dan gelmedi ya bunlar.

       Ortaokul Yılları:

-          Bak kızım hayatta her zaman doğruları söyle, hiç bir zaman yalan söyleme. Başına ne gelecek olursa olsun, bedeli ne olursa olsun. Doğrudan şaşma.

-          Tamam baba.

-          Bak daha iyi anlatayım. Beni seviyor musun?

-          Tabi ki seviyorum baba.

-          Düşün ki; ben idam sehpasındayım, asıyorlar beni. Bu koşulda bile yalan söyleme, doğruyu söyle. (Bendenizde travma. Yaş 12-13. Anlattığı sahne aynen capcanlı çocuk aklımda)

-          Baba nolur böyle şeyler söyleme.

-          Söylüyorum, söylüyorum ki, iyice anla. O durumda bile doğruyu söyleyeceksin.

-          Neden ama?

-          Bana iyi baba olma olma bahtiyarlığını yaşatmak için.

-          Nasıl yani?

-          O durumda bile benim kızım doğruyu, doğru bildiğini söylüyorsa onurlu evlat yetiştirmişim demektir.

-          Onurlu Evlat?

-          Büyüyünce anlarsın.

       Lise Yılları:

-          Baba ateistlik kötü bir şey olmayabilir.

-          Tövbe de, ne demekmiş o? Bunları öğrenesin diye mi okutuyom seni. Alırım okuldan, oturusun evinde. Bi daha duymayayım.

Emine Şenlikoğlu okuduğum dönem;

-          Baba ben başımı örtsem ne düşünürsün?

-          Eşek kadarsın, nasıl giyinceni bana mı soruyon? Allah akıl vermiş, fikir vermiş, göz vermiş, üstüne bir de oku demiş. Otur oku. Kitabımızda varsa öyle bir şey örtersin.

-          İnsan namaz kılmazsa nolur?

-          Ben nerden bileyim, nerden bilebilirim? O, Allah’la kul arasında. 5 farz, Allah’ın hakkıdır. Yaptı yapmadı diye kulunu belki affeder, belki affetmez.Hiç birimiz bilemeyiz. Ama şunu bil ki; kul hakkının affı yok. Büyük günah. Benim karşıma kul hakkıyla gelmeyin demiş.

Üniversite Yılları:

-          Baba hiç bir şey anlamıyorsun.

-          Doğrudur. Ne demiş şair ‘Babam benden geri, oğlum benden ileri’ ( O şairin Nazım olduğunu bilsen, yine söyler miydin acaba?)

-          O zaman neden kızıyorsun bana? Bırak istediğimi yapayım.

-          Yapta anarşist ol başıma. Ben seni ta Ankara’lara eylemlere katılasın diye mi gönderdim? Oku adam gibi, mezun ol, ekmeğini eline al, ne halt edersen et. Şimdilik sadece talebesin bunu unutma.

-          Hani her zaman her yerde doğru bildiğimizi söyleyecektik?

-          Söylicen tabi. Ben sana akıllı ol diyorum. Şu an sadece talebesin, görevin okulunu bitirmek, politika değil.

Üniversite öğrencisinin de akıl baliğ olmuş bir vatandaş olduğu ve her vatandaş kadar onun da görüş beyan etme hakkına sahip olduğu konusu, galiba seni hiç bir zaman ikna edemeyeceğim bir mevzu. Tamam üstelemiyorum, sen bilirsin.

İş Hayatı:

-          Valla bence en iyisi kendi işinin patronu olmak, ama tabi hayat senin, kendin karar ver.

-          Haklısın babacım ben de öyle düşünmüştüm.

       25 yaş civarı:

-          Baba LDP diye bir parti var, sevdiğim birini kıramadığım için üye oldum.

-          Ha bi bu eksikti. Düne kadar solcuydun, şimdi liboş mu oldun?

-          Baba yaaa..

-          Ne baba yaa. Hem ticaret hem siyaset bir arada olmaz.

-          Niye ki?

-          Birbirlerine zarar verirler çünkü. Fayda sağlıyorlarsa bil ki, orda arıza var. O arıza da uzağında değildir ha.

-          Off baba ya amma abarttın. Parti bile sayılmaz zaten, çekirdekten.

-          Ne işin var o zaman orda?

-          Farklı bişeyler söylüyor, öneri , çözüm ne bileyim ilginç geldi.

-          Valla kızım, biliyon ben Anap’ın kurucularındanım, yıllarca da siyaset yaptım, anladığım o ki politika sana bana göre değil.

Ve belki yüzüncü kez, bir kez daha sen haklı çıkıyorsun. Evet politika bana göre değil.

30 yaş civarı:

-          Harbiden memlekette oy verilcek parti yok be babacım.

-          Allah sonumuzu hayretsin kızım.

35 Yaş:

Artık yanımda değilsin. Tam yolun yarısında sensizim. Danışacağım aklım, sığınacağım limanım, sırtımı dayadığım çınarım, dünyanın en baba babası, eminim iyi bir yerlere gittin, ama ben seni çok özledim.

8 yıl geçti. Senden sonra şükür ki, akıl danışabileceğim insanlarım gene oldu, hiç biri yerini tutamaz tabi ki ama, senin ‘herkesi dinle, herkesin fikrini al’ nasihatına uyuyorum.

Ama bugün; Bugün, biz hepimiz kitlendik babacım. Olan biteni aklımız almıyor. Kime sorsam bilmiyor, kime sorsam anlamıyor. Herkes şokta. Bu güzel Haziran günü, akla, mantığa, vicdana sığmaz şekilde karartıldı. Yalanlar, iftiralar, tehditler havada uçuşuyor, bazıları da kendini  saf saf bayram gününde, bayram yerinde sanıyor. Yuvarlandığımız uçurumun farkında olmayanları saflıkla nitelemem, insanlığa olan inancımı yitirmemek içindir.

 İşte böyle babacım, kara kapkara bir gündeyiz. Bu milletin sabrı hiç bu kadar denenmedi.

Düşündüm ki, böylesi bir babalar gününde sana verebileceğim en güzel hediye, doğruları  söylemektir.

Doğrular, tırstırılmış medyada gördüklerim değil, sokakta bizzat iki gözümle gördüklerimdir. Ankara ve İstanbul için geçerlidir. Diğer illeri görmedim.

Sokakta, 3-5 çapulcu değil, bir hayli kalabalık var. Malum yarışa girmeyecek kadar olgun olduğumdan rakamlarla ifade etmek istemem. Bu kalabalıklar, terörist ve/veya marjinal değil. Tabi bunca provakasyondan sonra elbet aralarına onlardan da karışacak. Vandallık onbinde bir denebilir, ötesi barış, kardeşlik, mizah, neşe ve şapka çıkartılacak bir zeka. Pasif, barışcıl ve akıllıca eylemin dünyada bu kadar çarpıcı başka bir örneği olmadığı için de haber. Dış güç, komplo filan değil, olamaz. Çünkü ülkemiz malum , yabancı sermaye cenneti. Sermayenin kendi kendini dinamitlediği nerde görülmüş? Faiz lobisi vardıysa bile bu sokaktakiler onu tanımıyor, hiç işleri olmamış şimdiye kadar, onların tanıdığı tek lobi Divan Otel Lobisi. (Alıntı) Matematik ve ekonomi bilgileri fena değil ama. Mesela uzun vadeye yayılmış tüketici kredisi  borcunu, kredi kartından nakit çekerek kapatmanın hiç de karlı bir iş olmadığını biliyorlar. Ama şu an onunla da ilgili değiller, çok basit talepleri var. Adam yerine konulmak, saygı görmek, insani beklentiler yani fazlası değil. Ve bu kalabalıklar, başkaları denilerek ötekileştirildikleri ölçüde çoğalacak. Azara, hakarete, iftiraya ve şiddete uğradıkları ölçüde güçlenecek. Bunu bilmek için sosyoloji neyiydi ondan olmak gerekmiyor. Mühendisllk hesapları bundan sonra tutçak gibi gözükmüyor.

Bunu bir türlü anlamamak  ya da anlamamış gibi yapmak, bu toz dumanda mesela parti tüzüğü değiştirmek gibi çok yüce, çok kutsal, çok anlamlı, hiper önemli bir amaca hizmet ediyor olabilir belki, bilemem tahmin, ama ne kaybedilen tek bir cana değer, ne akan kana.

Şimdi söyleyeceğim laf benim değil, alıntı, kimin olduğunu da hatırlamıyom.

‘Dün gece hunharca saldırıya uğrayan savunmasız ve masum çocukların gözyaşlarında boğulursunuz inşallah.’

Valla ağır beddua, muhtemelen bir anneden. Hem mazlumun ahı, hem de kul hakkı. Bundan ötesi yok zaten.

Evet babacığım, memleketimin haline bakıp benim gördüğüm budur.

3-5 okuyucum var, içlerinden bir ikisi SBS’ye girse, okuduğunu anlama sorularından çakar, bu nedenle onlara bir şey demiyom hakaretlerine devam edebilirler, ama bir ikisi de azıcık aklı başında görüntü veriyo, onlar sadece işlerine gelmeyen ya da onların politik görüşlerine uymayan bir şeyler yazdığımda, bana gözlük tavsiye ediyorlar. Memnuniyetle. Her tür gözlüğü takıp, her açıdan dünyaya bakmayı severim, ama onların bilmediği bir şey var. Gönül gözü yaşlanmıyor, onun bi numarası yok, gözlerinden geçip vicdanına çarpan şey gerçektir.

Neyse, epey halleştik babacım, bu bile iyi geldi bana.

Keşke yanımda olaydın da, bu bataktan nasıl çıkılır, ne yapmalı? konusunda akıl fikir vereydin biraz.

Benim tertemiz, sımsıcak yürekli, merhametli, zeki, aydın bakışlı ve ilkokul diplomalı hayat profesörü babam, mekanın cennet, toprağın özgür olsun.