Sanırım geçtiğimiz seçim sürecini sağlıklı değerlendirebilmek için üzerine yeterince uyku uyudum.

Demiştim ya her iki tarafın da epeyce hatası, yanlışı, eksiği, kusuru var. Önümüzdeki günlerde yazarım. Yazdım.

Doğru olan önce kendine bakmak olduğuna göre, benim kazanmasını istediğim taraf olan Millet İttifakı ile başlayalım.

Genel hatlarıyla kucaklayıcı ve birleştirici olması vasfıyla son derece başarılı bulduğum seçim kampanyası, yazık ki içeriğinde bazı siyasal iletişim hataları da barındırıyordu. Mesela, en belirgin örneğini 1. tur sonrası Kemal Bey’in “dimdik ayaktayım” dediği videoda gördüm. Ne demek bu? “Yıkıldıydım, yerlerdeydim, yeni ayağa kalktım” demek.  Güçlü lider imajı verebilmek için seçilebilecek en yanlış cümle. Bunun gibi epeyce örnek verebilirim ama gerek yok, muradım anlaşılmıştır. Özeti, siyasal iletişim dilini ve algı yönetimini iyi bilen daha profesyonel bir ekiple çalışılabilirdi. Kendi kendime, “ keşke Kemal Bey, eline verilen metni okumasa da, kendi doğaçlama konuşsa “ dediğim zamanlar çok oldu. Çünkü gayet iyi fark ettik ki, Kemal Bey, kendi doğal halinde kelimeleri çok doğru seçebilen biri. Yeter ki konuya hakim olsun. Sanırım asıl sorun da buydu zaten. Kemal Bey, konuya hakim değildi. Seçim verileri hakkında tam bir fikri yoktu. Ama, o koşulda bile, kendi haline bırakılsa, irticalen çok daha iyi konuşabilirdi. Gecenin 3’ünde eline tutuşturulan o metin, her açıdan kötüydü, tüm mesajları da negatif, moral bozucuydu. Ha diyelim kitlelerin karşısına çıkamayacak kadar canı sıkkın, morali bozuktu Kemal Bey’in, o halde 6’lı masadan bir başka lider, belediye başkanlarından biri, bir parti üst yöneticisi konuşabilirdi. Zaten geç yapılmış bir açıklamaydı ve yenilgi odaklıydı.

Oysa ki, seçimin ikinci tura kaldığı kesinleşmiş olsa bile, alınan oy çok büyük bir başarı olarak lanse edilebilirdi -ki zaten öyleydi. Biz seçmen olarak bunu fark ettik, liderler fark edemedi çok yazık. Belki de fark etmeleri önlenmiştir bilmiyorum derin işlere kafam basmıyor.

Aynı şekilde sandık güvenliği konusu.  Bu konuda, herkesin her şeyi bildiğini biliyor o nedenle hiçbir şey demiyorum. Yok sahadan veri akışı, yok ıslak imzalı tutanak, yok hatalı veri girişi….öffff….  Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra da “şurda şu kadar oyumuz, burda bu kadar oyumuz” falan filan. Bunca tecrübeden sonra, rakibinize değil Üsküdar’ı geçirtmek, en başta atı aldırtmamak gerek. Diyeceksiniz ki “at zaten rakipte” Haklısınız. Ama dikkatinizi çekerim 20 yıldır rakipte. Biz çocuk doğurup askere gönderdik bu kadar sürede. Siz hiç mi bulamadınız rakibinizin bir boş anını? Hiç mi falso vermedi? Mükemmel mi yönetti ülkeyi bu 20 yılda?

Bu soruları ben seçmen olarak soruyorum kendime. Muhalefet olarak sizin de sormanız dileği ile…

Gelelim Cumhur İttifakı’na.

Nasıl bir seçim politikası izlediniz?

Bir seçim politikanız var mıydı? Emin değilim. Ama bir seçim stratejiniz vardı. O da mümkün olduğunca kendi kitlenizi konsolide etmek. Karşı tarafı da alabildiğine kötülemek, olabildiğince şeytanlaştırmak. Bu strateji tuttu mu? Tuttu. Sonuçta seçimi kazandınız.

Seçim kazanıldı, ama bu kutlamaya değer bir zafer mi? Emin değilim.

Çünkü;

Ben bir seçmen olarak, sadece sizinle aynı düşünmüyorum diye, mesela “sürtük” gibi son derece çirkin laflarla hakaret edilmeyi hak etmiyordum.

Bu çok ağırıma gitti. Ne biliyorsunuz? Belki bu dönem ülkeyi çok iyi yöneteceksiniz ve benim size oy verme ihtimalim doğacak.!,tı. O ihtimali yok ettiniz.

Ha derdiniz benim de oyumu almak, benim de gönlümü kazanmak değil ise, bu kez farklı şeyler düşünmeme müsaade ediniz. “Haa göçmen oyları yeterli olacak herhalde, benimkine ihtiyaç yok.”

Öz be öz vatandaşınıza bunu düşündürtmek sizce iyi bir şey mi?

Bir seçmen olarak seçim süresince dünya kadar hile, yalan ve iftiraya tanık oldum. “Ama montaj, ama şu, ama bu” idiyse niye meydanlarda o videoları gerçekmiş gibi göstermekten çekinmediniz?

Seçim entrikaları filan tamam olur da, hilenin dozu bu kadar kaçmamalı, iftira bu kadar normalleşmemeli. Değil mi sizce de?

“Bir oy uğruna Yarab” dedirtmeseydiniz keşke bize.

Yarın siz siyasiler koltuklarınıza oturacak ve seçim dönemi birbiriniz için söylediklerinizi unutarak çıkarlarınız doğrultusunda el sıkışacaksınız.

Ya biz… 2 kişiden biri her gün sokakta birbiriyle karşılaşıyor. “Bu insanlar yüz yüze geliyor, birbirinin yüzüne bakıyor, gözüne bakıyor, bunları birbirine düşürmek felaket!” diye düşünmediniz mi hiç?

Bereket, dünyanın en olgun halkıyız. Sizler de dünyanın en şanslı siyasileri. Bu kadar kışkırtmaya hiçbir toplum dayanamaz. Bravo bize. Anadolu irfanı dedikleri bu olsa gerek.

Evet gelelim medyaya.

Büyük bir hevesle gidip okuduğum, yapma imkanımın çok az olduğu, ama hiçbir zaman da tam olarak kopamadığım mesleğimden bu seçim döneminde tek kelimeyle utandım.

Gazetecilikk, idealimm, BASINN, Medya,  4.Güç.

Geçiniz.

Soru sormayı bilmeyen gazeteci olamaz, ama öğrenilir bir şeydir. Fakat soru sormaktan korkuyorsan, bak vallaha dünyada çok daha güzel, çok daha kazançlı başka işler de var. Hani ruh sağlığın içinde çok daha iyi. Özsaygın, özgüvenin filan bunlar da önemli.

Kör göze parmağım şeklinde, ortada adil olmayan bir yarış var. Koşullar hiçbir şekilde eşit değil.

Bunu bile bile hala tarafgirliğin bi alemi var mı? Her iki tarafa da eşit mesafede dur, her ikisine de yer ver, doğruları yayınla, yalanları yayınlama. Bu. Bu kadar. Senin işlevin bu zaten. Doğru bilgi aktarmak. Halkla ilişkilerci değilsin ki sen algı operasyonları filan.

Neyse, epey dertliymişim. 2 kişiden biri olarak içimi döktüm. Değerlendirmelerim böyle. Doğrudur, yanlıştır, haklıdır, haksızdır. Bilmiyorum. Herkes kendi değerlendirmesini yapsın. Saygıyla…