Dünyaya geldiğinde 1971 yılının ocak ayı idi. 1974 yılında Malatya’nın Hekimhan ilçesinden Manisa’ya göç ettiklerinde yıl 1974’tü ve o henüz 3 yaşındaydı. 

İlköğrenimini Manisa Sekiz Eylül İlköğretim Okulu’nda okurken nerden bilebilirdi ki uzun yıllar sonra adına bir okul yaptırılacağını.

Eğitimine Manisa Atatürk Ortaokulu’nda devam etti. Ancak geçim sıkıntısı nedeniyle okulu yarım bırakmak zorunda kaldı. Çalışması gerekiyordu. Deri sektöründe çalışmaya başladı. Sonra farklı mesleklerde ekmek parası kazanmak için çabaladı. Tek gayesi ailesine katkı sağlamaktı. 

Manisa’da Yeni Mahalle’de mütevazi bir yaşam sürüyorlardı. Çok sevilen biriydi.

Zaman ne çabuk geçiyordu.

Manisa’ya göç edeli 17 yıl olmuş, askerlik çağı gelmişti. Vatani görevini yapmak üzere yola çıktı. 1971/3 tertip olarak Isparta -Eğirdir Komando Birliği’nde üç aylık acemi dönemini bitirdikten sonra usta birliği için Bolu Tugay Komutanlığı’nın yolunu tuttu. 

Burada üç ay kaldıktan sonra gelen bir emir!

Yeni görev yeri Şırnak…

Bolu Tugay Komutanlığı’na bağlı birliklerle beraber Şırnak’a, vatan borcunu tamamlamaya gitti. Vatan borcu geriye bırakılamazdı, ertelenemezdi.

Emir böyleydi.    

Tarih 1 Şubat 1992.

Soğuk bir kış günü. Her taraf kar kıyamet…

Şırnak merkeze bağlı Görmeç köyü. 2. Komando Tugayı Cudi Dağı, Gabar Dağı ve de Giraf Dağlarının arasında sıkışmış 60 -70 hanelik bir yerleşim birimi olan Görmeç Köyü’nün hemen girişinde yer alıyordu.

O da bölükteki kahramanlardan biriydi.

Büyük bir gürültüyle başladı her şey. Tüm bölük çığ altında kaldı. Gencecik bedenlere günlerce ulaşılamadı. Felakette kimi kaynaklara göre 71 kimilerine göre ise 91 asker şehit oldu.

O gün 60 köylü de yaşamını yitirdi.

Ülkemiz o gün 151 evladını kara toprağa verdi.

Mehmet de onlardan biriydi. Daha 21 yaşındaydı. Çığ onu da hayallerini de alıp götürmüştü. 

Bazı acılar hafifler ama unutulmaz.

Aradan 30 yıl geçti.

Birkaç gün önceydi, telefonum çaldı. Bilinmedik bir numara; “Yazılarınızı takip ediyorum, sizinle görüşmek istiyorum” dedi. Tabi ki, buyurun diye cevap verdikten sonra kendisini tanıttı.

Ben şehit kardeşi Kazım Savunmaz. 

Anlattı…

1992’yi, o tarifsiz acıyı anlattı. 

Can kulağıyla ve saygıyla dinledim.

Hiç dinmemiş bir hüzün vardı sesinde.

Ve benden bir isteği vardı.

Sordum, ne söylese benim için emirdi.

Ağabeyim şehadet şerbetini içeli tam 30 yıl oldu. Acımız hiç dinmedi.

Onu bir de sen anlat...

Ağabeyimi bir de sen yaz…

Şehit kardeşi benden bir ricada bulunmuş ve beni böyle bir yazıyı kaleme almaya layık görmüş. Ne mutlu bana ne büyük şeref bu. 

Başım gözüm üstüne diyebildim.

Günlerce düşündüm.

Daha 21 yaşında canını vatan için feda etmiş bir genci, şehidi, kahramanı, hangi cümle anlatmaya yeter? Kelimeler kifayetsiz kalmaz mı?  

Ama bu bir rica değil benim için emirdi.

Şehit Mehmet de Bolu’dan Şırnak’a bir emirle gitmişti.

Ben ne yazsam bu acıyı yaşayanlar kadar hissedemem, hissettiremem. 

Şehit Mehmet Savunmaz çok güzel bir mertebede.

Tıpkı sağında solunda yatan diğer kahramanlar gibi. 

Şehit kardeşinin söyledikleri halen kulağımda… 

"Canım ağabeyim. Aramızdan ayrılalı tam 30 yıl oldu. Seni hiçbir zaman unutmadık.  Unutmayacağız. Sen Türkiye’nin şehidisin. Tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Kabriniz nur, mekanlarınız cennet olsun. Vatan sağ olsun…"

Herkes şehit olamaz, herkese nasip olmaz. Şehit kardeşi olmak da öyle… 30 yıl sonra vatan sağ olsun diyebilmek ne büyük onur ne büyük feraset.

Şehit Mehmet Savunmaz’a, şehit yakınlarına, bu acıyı yaşayan, bu şerefi taşıyanlara binlerce selam olsun.

Gördünüz…

Şehidi anlatmaya yetmedi hiçbir cümle.

Ama Şehit Mehmet şimdi nerede diye sorarsanız cevabı biliyorum. 

Manisa Garnizon Şehitliği’nde yatıyor.

Cennette…

Manisa’da cennet nerde diye soranlara da söyleyin. 

Kahramanlar orada, şehitler orada, cennet orada…

Onlar olmasaydı, olmazdık…