18 Ocak 2014. Tam 2 yıl önce hayatımın en önemli kararlarından birini vermek zorunda kalmıştım. İhlas Haber Ajansı’nda oturuyoruz. Karşımda Büro Şefi Önder Aydın. Çayı yudumlarken elim her zamanki gibi cebimdeki sigaramı gitmişti. Paketten sigaray

18 Ocak 2014. Tam 2 yıl önce hayatımın en önemli kararlarından birini vermek zorunda kalmıştım.

İhlas Haber Ajansı’nda oturuyoruz. Karşımda Büro Şefi Önder Aydın. Çayı yudumlarken elim her zamanki gibi cebimdeki sigaramı gitmişti. Paketten sigarayı çıkarıp diğer cebimdeki çakmağımı arıyordum. Nihayet bulmuş ve sigaramı yakmıştım.

Üçümüz bir aradaydık. Ben, çay ve sigara! Herşey planlandığı gibi gidiyordu. Çayımı yudumlayıp sigaramdan bir nefes çekiyordum. Yemek yer gibi. İhtiyaçtı sanki. Ne keyifli şeydi öyle... Dumanı her içime çekerken aldığım hazzın artık acıya dönüştüğünü umursamıyordum. Üstüme sinen izmarit kokusuna ne demeli? Nefes alırken duyduğum, hissettiğim hırıltılar, ciğerlerimin verdiği kötü sinyalleri duymazlıktan geliyordum.

Olmuyordu...

Ayrılamıyorduk ondan.

Daha önce de 2 kez denemiş, ancak dayanamayıp yeniden başlamıştım ona. Sigara benim için su gibi, ekmek gibi bir şeydi.

Sonlarındaydım... Zevkle içiyor, içtikçe keyifleniyordum. Nerden bilebilirdim ki onun son sigaram olacağını. Ciğerlerim o gün panik halde bana sağlam bir sinyal vermeye başladığında kendimi birden lavabonun önünde bulmuştum. Yüzümü yıkıyor, nefes almaya çalışıyordum.

Aklıma o an Ahmet Kurşun ağabeyim gelmişti. Ahmet Ağabey’in iki kıymetlisi vardı. Fenerbahçe ve dudaklarının arasından hiç eksik olmayan sigara. Kalp krizi geçirdiğinde bu ikili yanı başındaydı. Hepimizi derinden üzmüştü. Allah nur içinde yatırsın...

O an, nefes almaya çalışırken ister istemez çok hızlı düşünüyorsunuz. Neydi nedeni... Sigara olamazdı, çünkü sigara çok masum! Ama nefes alamıyordum. Sigara değilse neydi nedeni? Bunları düşünüp kandırmaya çalışıyordum kendimi!   

Kısa süre sonra kendime gelmiş ve koltuğa oturmuştum. Su iyi gelmişti. Su temizliktir, sağlıktır. Çok az içiyordum. Elim o an tekrar cebime gitti. Paketi çıkartıp şöyle bir baktım. Ve yerimden kalkıp çöp kutusu aramaya başladım. Önder elimdeki paketi aldı, içen birisine vermek üzere çekmeceye attı. Kendisi hiç içmemiş ve içenlere aynı büroda oturduğu için ciddi sıkıntılar yaşıyordu.

Çok sevinmişti verdiğim karara.

Evet... Sigarayı bırakmıştım.

Tarih 18 Ocak 2012’ydi.  

Aradan 2 yıl geçti. Artık ben ve çay var. Bol bol meyve var, zaman zaman spor var.      

Bırakarak ne mi kazandım?

Bir kere o tarihten sonra benzer bir nefes alalamama durumu hiç yaşamadım.

Sigara içerken vücudumun direnci düşüyordu. Çünkü sigara kan dolaşımını yavaşlatıyor, bu da insanın kendisini halsiz hissetmesine neden oluyordu. Çok dinç ve enerjik hissediyorum kendimi.

Daha mutluyum çünkü sigara insana moral değil sıkıntı veriyor. Sigaranın insan psikolojisine yaptığı olumsuz etkiyi ancak bırakınca anlayabilirsiniz.

Eğer sigara içiyor olsaydım, hesaplamayı günde bir paketten yaparsak ki bazen bu iki pakete çıkıyordu, 2 yılda tükettiğim paket sayısı tam 730 adet. Her pakette 20 tane olduğuna göre eğer 18 Ocak 2012’de sigarayı bırakmamış olsam şuana kadar 14 bin 600 adet sigara içmiş olacaktım!

14 bin 600...  

Buna ciğer dayanır mı?

Gelelim maddi boyuta...

730 paket sigaraya son 2 yılda ödeyeceğim para 5 bin 100 TL olacaktı. Eski parayla 5 Milyar! Bu para bir asgari ücretlinin 6 aylık maaşına tekabül ediyor. Çoluk çocuğunuzun rızkıyla zehirlenmektir bu!   

Su değil, ekmek değil, yemek değil... Sadece ve sadece çok ama çok zararlı bir illet!

Ben bıraktım. Siz de bırakın, o sizi bırakmadan...

Sizin de 18 Ocak’ınız olsun...