Bugün ZİÇEV yararına düzenlenen Bağyolu Gerdan'daki kahvaltı her şeyi ile güzeldi.

Cumhuriyetimizin 100. Yılı nedeniyle masalarda bayraklar, fonda marşlar, doğal bir ortamda kahvaltı...

Gerçekten güzel bir organizasyondu. Beni en sevindiren olay da vakıf tarafından verilen plaket oldu.

Gerçekten mutlu olduğum, onur duyduğum güzel bir sürprizdi.

Başta vakıf müdürü Hüseyin Okumuş Bey, değerli eşi Ayfer Hanım, pozitif enerji kaynağı Özden Kavukçu Şengüldüren, TC Semra Akman, Emine Bagci ve tüm vakıf görevlilerine gönül dolusu teşekkürler.

Plaketin benim için manevi değeri hiçbir şeyle ölçülemez...

ZİÇEV'deki öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamak için düzenlenen bu tür etkinlikler; yaşları bedenleri büyüyen, ama ruhları hep çocuk kalan o masum canlara, az da olsa katkıdır. 

 ZİÇEVin gönüllü  melekleri, büyük bir özveri ve çabayla gezi , kahvaltı, kermes düzenliyor , o özel  çocukların, rahatı, eğitimi ve temel ihtiyaçları için canla başla çalışıyorlar.

O meleklerin fedakarca çalışmalarına yakından şahit olduğum için, bu konuyu yazılarımda dile getirerek , farkındalığı artırmayı, bu vakfın; ZİÇEV’in varlığını daha geniş kitlelere duyurmayı başarabilirsem ne mutlu bana.

Bu konuda manisahaberleri.com ve ESKİ MANİSALILARIN FOTOĞRAFLARI sayfası da yazılarımı yayınlayarak destek oldular.

Özellikle manisahaberleri.com'a teşekkürü borç bilirim.

Küçük bir anekdotla yazıyı noktalıyorum.

Bir tanıdığım torununu parkta oynatırken karşılaştık...

Sohbet ederken arada bir torununu yanına getirmek için kalkıyor, salıncak, kaykay vs oyuncaklarda torununu oynatıyordu.

O sırada zihinsel problemli 13 -14 yaşlarında bir çocuk da annesiyle parka geldi.

Çocuk oyuncakların etrafında biraz dolaştı, sonra yanıma geldi.

" Sen ne tatlısın, adın ne? " diye sorunca, kısa bir şaşkınlıktan sonra , kendince bir  şeyler anlatmaya başladı. Hızlı hızlı, kesik kesik, heyecanla bir şeyler anlatıyordu.

Söylediklerinin çoğunu anlamasam da ;

"Ya öyle mi? Bak sen yaa!"

Gibi kısa sözcüklerle, onu dinlediğimi belirtiyordum.

Biraz heyecanı geçen çocuk, çocukluğun en saf haliyle, gayet anlaşılır bir telaffuzla;

"Seni sıktım mı?" diye sordu.

"Yoo! Hayır, sen çok tatlı bir çocuksun. Kimse senden sıkılmaz. Neden öyle düşündün? " Dedim. Çocuk boynunu büktü, yüzünde acı bir ifadeyle; "Annem bana " senin aklın az, insanlarla konuşup onları sıkma. Sonra seni üzerler." diyor. Zaten arkadaşım da bana akılsız diyor. Ama ben arkadaşımı da annemi de aklımı da seviyorum. Seni de sevdim. Ama beni akrabalarım sevmiyor. Aklım az ama kötü değil ki... Neden beni sevmiyorlar?"

Deyince söyleyecek söz bulamadım, annesi de mahzun bir ifadeyle bizi izliyordu.

Çocuğun saçlarını okşarken " senin kalbin öyle çok sevgiyle dolu ki...Asıl sana "Aklın az " diyenlerin kalbi hasta. Sen dünyanın en tatlı çocuğusun " Diyebildim.

Annesi gözlerini silerek oğlunun elinden tuttu, boğazı düğümlenmişti.

Sadece teşekkür etti. Ama o teşekkür de o sessiz gözyaşının da öyle derin anlamlar vardı ki....

ZİÇEV'in herhangi bir etkinliği olunca o masum çocukla annesini hatırlıyorum. 

Sözün özü karınca misali tarafımız iyilikten yana diyorsa ZİÇEV'e destek olalım.