Pomak kızı, dip komşumuz, sarışın, çakır gözlü, biraz da hin fikirli, yaşça benden büyük ama arkadaş olarak çok sevdiğim biriydi Şedino.
Asıl adı Şadiye'ydi.
Ailesi, yakınları Şedino dediği için biz de Şedino diyorduk.
Uzun kış gecelerinde sık sık birbirimize oturmaya giderdik.
Şedino'nun annesiyle pomakça konuşması ilgimi çeker, merak ettiğim kelimelerin pomakçasını sorar, öğrenmeye çalışırdım. 
Yalo mari (gel kız) 
Asva viş (buraya bak)
Ziyanka (yalan)
mayçe (anne) gibi…
Kış geceleri anlatılan hikayeleri merakla dinlerdik.
Fırtınalı gecelerde, hortlaklı ,vampirli hikayelerde hem korkar , hem dinlemek için can atardık.
Tabii hemen Şedino'ya pomakça hortlak ne demek diye sormuştum.
O da:
“Puganço” demişti. 
Bizim evden onlara, onların evden bize gidip gelirken birbirimizi hep;
“Puganço geliyor” diye korkuturduk.
70’li yılların başı, Sana yağının, Vita yağının mutfaklarda baş köşeyi aldığı, gelecek yıllara şeker, kalp, kolesterol hastalarının yetiştirildiği yıllar…
Canım zeytinyağının, "çok ağır, tadı acı "diye tereyağının "zararlı "diye sofralardan uzaklaştırıldığı...
Bakır tencere tavanın, mutfak gereçlerinin yerini hızla alüminyumun aldığı, gelecekteki alzeheimer hastalığının temelinin atıldığı yıllar.
Plastiğin örümcek ağı gibi hayatımızın her noktasına girip, gelecekte kanser hastalığını patlattığı yıllar.
Paket gıdaların arttığı, plansız sanayileşmenin, atıkların bilinçsizce derelere, nehirlere, göllere, denizlere dökülüp korkunç bir çevre kirliliğinin 
farkında olmadan bütün Türkiye'yi sardığı yıllar.
Bu tehlikelerden habersiz, Tabane'de mutlu, huzurlu bir çocukluk yaşamıştık.
Tek derdimiz günlük işlerin içinde daha çok oyun oynamak için fırsat bulmaktı.
Sağolsun Şedino bu konuda süperdi.
O hiç okula gitmemişti. Okulda neler yaptığımı sorar, bazen hüzünlenirdi.
O günlerde Türkçe kitabında Ömer Seyfettin'in Ant isimli hikayesini okumuş çok etkilenmiştim. 
Hikayede zayıf çelimsiz çocuğu adeta himaye eden tombul, güçlü kuvvetli gözü pek Mıstık.
Bir gün ağaç dalı yontarken bileği çizilen çelimsiz arkadaşı, kan kardeş olmayı teklif eder.
Mıstık da istemeyerek de olsa 
parmağını kanatarak, çelimsiz çocukla kan kardeş olur. 
Bir köpek saldırısında arkadaşının önüne geçer, arkadaşını kurtarır ama kendisi yaralanır. 
Köpek kuduz olduğu için Mıstık hastaneye götürülse de kurtulamaz ölür!
Ve o arkadaşı bileğindeki ince ize ne zaman baksa kendisini korumak için köpeğin önüne atılan fedakâr kan kardeşi Mıstık hayalinde canlanır gibi bir hikayeydi.
Ben de o hikayeyi önüme gelene anlatıp, bir çok arkadaşımla kan kardeş olmuştum. 
Şedino da onlardan biriydi.
İlginç ismi, farklı kültürü, biraz kıskanç hırçın mizacı, renkli kişiliğiyle unutamadığım insanlardan biri oldu Şedino.
Bugün biraz daldan dala atlayarak eski Manisa'dan, eski günlerden, eskilerden söz ettim.
Sürç-i lisan ettim ise affola...