24 Mart 2013 Pazar...
Gecenin 1’inde heyecanlı, terlemiş, stresten bunalmış bir halde kendimi yataktan dışarı attım. Evde herkes uyuyordu. Kardeşimi uyandırsam mı, uyandırmasam mı diye kararsızdım. Telefondan, hangi yiyeceklerin uyku getirdiğini araştırım. Birkaç atıştırmalıktan sonra odama geçtim. İçimdeki heyecan ve stres geçmiyordu.
Karar verdim, odanın kapısını çaldım. Kız kardeşim şaşkındı, bu saatte onu uyandırmam için geçerli bir neden olmalıydı.
Yarı uykulu bir halde, beni dinliyordu. Kendisini neden uyandırdığımı birkaç cümleyle özetledim;
“Sabah üniversiteye geçiş sınavına gireceğim. Sıkıntıdan uyuyamıyorum. Her gece en geç 23’e kadar uyurdum fakat şimdi saat 2’lere gelmesine rağmen uyku tutmuyor. Ya sınavım kötü geçerse, ya sınavda uykum gelirse ne yaparım?”
Kardeşim, 3-5 saatlik uykunun bile genç bir insan için yeterli olabileceği konusunda beni ikna etti. Uykum gelene kadar da oturup konuştuk.
Sabah uyandım; sınav belgesi, kimlik derken babamla beraber okulun yolunu tuttuk.
Sınavım istediğim gibi güzel geçti. Sonuçlar açıklandığında, okul sınavlarında Takdir(!) alan pekçok arkadaştan iyi bir derece almak  beni sevindirmişti.
Gel zaman, git zaman derken Haziran’da LYS’ye girdik. Sınav sonrası dersanede öğretmenlerimizle bir araya gelip, TRT’de canlı açıklanan soru çözümünü seyrettik.
LYS sonuçlarım pek iç açıcı değildi. Neyseki istediğim üniversite ve bölümü kazandım. Ancak herkes benim gibi şanslı değildi.
LYS soru çözümlerini seyrettikten sonra eve geldiğimde dakikalarca ağladığımı hatırlıyorum. 12 yıllık eğitim, birkaç oturuma sığdırılamazdı! O gün bugündür, üniversite kazanmanın yahut mezun olmanın testlerle, özünde bu sınav sistemiyle ölçülmeyeceğine inanıyorum.
Çoktan seçmeli testleri bulan Frederic J Kelly bile “Aslında bu testler kullanılmayacak kadar ilkel ve hepsinden vazgeçilmeli” demiştir.
Her insanın bilgisi, ilgi alını, gelecekten beklentisi farklılık gösterir. Üniversite çağına gelen her bireyden ortak sorularla iyi bir liyakat beklemenin çok da doğru olmadığını düşünüyorum. Bu sistem ruhsal yapımızı, beklentilerimizi olumsuz yönde etkiliyor.
Bugün çok sayıda öğrenci istemediği bölümde sırf okumak için okuyor. Bu da ne yazık ki işinde başarısız bireyler doğruruyor.

SINAVI BİR DAKİKA İLE KAÇIRDILAR...
Bugün Türkiye’de 2 buçuk milyon kişi YKS’nin birinci oturumu olan Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT) girdi. Sınava 15 dakika kala okula gelen öğrenciler içeri alınmadı. Okul kapıları kurallar gereği kapatıldı. Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yılda pekçok öğrenci sınav başlamadan üniversiteye gitme hakkını kaybetti.
12 yıllık eğitimi birkaç oturuma sığdıran sistem, birçok gencin üniversite hayallerini dakikalar içinde sildi.

Eğitimi standart, sığ, katıkuralcı bir kalıba sağdıran yöneticilere birkaç sorum var:
12 yıllık eğitimi birkaç sınavla ölçmek ne kadar doğrudur?
Çoktan seçmeli sorularda ısrarcı olmanın eğitime faydası ne ölçüdedir?
Sınavın başlamasına 15 dakika kala, okul binasına öğrenci alınmamasının haklı gerekçeleri nelerdir?
Birikimi ve beklentileri farklı olan milyonlarca insanı aynı sorularla sınava tabi tutmak ne kadar mantıklıdır?

Bu sorular belki de uzun bir süre tatmin edici yanıtlar bulmayacak..
Yalnız, unutmamız gereken bir şey var ki, o da “Öğrenciler, bugünümüz ve geleceğimizdir” gerçeği. Geleceğimiz eğitim sistemine bağlıdır.
Dileğim şu ki, yanlışlardan döndüğümüzde çok geç olmaz...