Bugün iki insanı yan yana gözlemlerken hayat ne garip diye düşünmeden edemedim. Demokrasi tam da bu sanırım. Seçme ve seçilme hakkı öyle değerli ki. Mesela Özgür Özel… Manisalı bir eczacıyken siyasete girdi. Yıldızı hızla parlarken CHP’de genel başkandan sonraki en önemli makama kısa sürede ulaştı. Grup başkanvekilliği yaptı yıllarca.
Özgür Özel bugün Manisa’da basın mensuplarıyla buluştuğu toplantıda bu hikayeden bahsederken “Her şeye siz tanıklık ettiniz” anlamına gelen bir ifade kullandı. Gerçekten de öyle… Özgür Özel’in genel başkanlığa uzanan siyasi serüveni gözlerimizin önünde gerçekleşti. Her aşamasına Manisalı hemşerileri tanıklık etti.
Halbuki demokrasi olmasaydı, aday olma ve seçilme hakkı verilmeseydi Özgür Özel, Manisa’daki eczanesinden yola çıkıp Ankara’da CHP’nin genel başkanlık koltuğuna oturabilir miydi?
Mümkün değil…
Aday, sandık ve sonuç.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kapsamında Büyükşehir Belediyesi güzel bir toplantı organize etti. Ferdi Zeyrek, göreve geldiği günden bu yana basın mensuplarıyla sıcak ve samimi bir diyalog köprüsü kurdu. Bu toplantı veya buluşma Ferdi Zeyrek başkanlığındaki büyükşehir ekibinin emeğinin bir sonucuydu.
Özgür Özel’e sorular sorma imkanı buldu Manisa’daki basın mensupları. Tabi toplantıda sadece ülke meseleleri değil, basının da sıkıntıları konuşuldu. Özgür Özel, Gazeteciler Odası’ndan bahsetti, bununla ilgili mecliste bir düzenleme yapılabileceğini anlattı.
Terzi kendi söküğünü dikemez derler. Basın camiasının sorunları da yıllardır bu döngüde ilerliyor.
Biz bu kısır döngüye girmeden yazının ana temasına dönelim.
Özgür Özel’i Anemon Otel’in girişinde hep birlikte karşıladık. Ama ön planda olan doğal olarak Gazeteciler Cemiyeti Başkanımız Önder Aydın ve ekibiydi. Önder kardeşim son derece sakin ve sanki yıllardır bu işi yapıyor olgunluğunda Özgür Özel’le aynı masada, yan yana güzel bir deneyim yaşadı.
Önder’i orada, Özgüre Özel’le yan yana getiren etken hiç şüphesiz sandıktır. Cemiyetimize üye gazetecilerin oylarıyla seçilen Önder, görevini bugün de gayet güzel yaptı.
Çoğunluğun oyu ve seçimler sizi bir yere getirir, sonrasında kaderinizi kendiniz çizersiniz.
Bu Özgür Özel için biraz daha önemli ayrıntı. Çünkü 2028 Genel Seçimlerinde ülkeyi yönetmeye talip olacak. Fakat bugün de gördüm ki Özgür Özel sanki aday olmayacak. Ya da şimdilik öyle diyor, öyle hissettiriyor. Sanki “Ben bir yere kadar getiririm partiyi sonra başkası Cumhurbaşkanı adayı olur” der gibi bir tavır hissediyorum.
Eğer bu böyleyse, ki bu anlama gelen bir açıkması da oldu geçtiğimiz aylarda, bence yanlış yapıyor. Özgür Özel’in Ekrem İmamoğlu ya da Mansur Yavaş’tan bir eksiği yok, fazlası var. Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısında kazanır mı kaybeder mi, bu ayrı mevzu. Ama bağlayıcı şeyler söylememesi lazım.
Çünkü siyasette şartlar her daim değişecek. Kimin ne olacağına bazen kişinin kendisi bile karar veremeyebiliyor. Hele mevzu siyasetse…
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ BU MU GERÇEKTEN?
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kapsamında, 10 Ocak akşamı “Basın Özgürlüğü Hepimiz İçin” başlıklı bir panel düzenlendi. Barış Terkoğlu, Şule Aydın, Timur Soykan, Murat Ağırel ve Barış Pehlivan panelin konuklarıydı. Mevcut gazeteciler zaten muhalif olarak kendilerini, nitelendiriyor. Hatta zaman zaman cezaevine girmeye varan çeşitli sıkıntılara maruz kaldılar.
Panelin başından sonuna kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümet eleştirildi. Konuşmacılar sık sık alkışlandı. CHP’li bir belediye bu paneli düzenliyor ve panelin formatının bu olmasını gayet doğal karşılıyorum.
Ancak benim bir basın mensubu olarak beklentim başka. “Basın özgürlüğü” kavramının panelde çizilen çerçeveden çok daha farklı olduğunu düşünüyorum. Bunu yaşıyorum zaten. Basın özgürlüğü eşittir sadece muhalefet etmek değil ki. Övmek de değil. Yani Ak Partili bir belediye de bir panel düzenlese ve gelen gazeteciler sırf hükümeti övse, tepkim aynı olurdu.
Çünkü biz mesleki olarak tüm siyasi bileşenlerle sorun yaşıyoruz. Gerçek gazeteciysek bunu yaşıyoruz hem de her gün. Gazeteciliği bir siyasi partinin arka bahçesi olarak kullananları, gazeteciliği milletvekilliğine, farklı siyasi görevlere giden bir yol olarak görenleri kastediyorum.
Gazeteci herhangi bir siyasi partiye üye olamaz, herhangi bir siyasi partiliyim diyemez. Oyunu verir bu elbette demokratik bir hak. Ancak yerine göre muhalefet eder ama doğrularını da söyleyebilecek, yazabilecek tahammüle sahip olmalıdır. Klavye başına oturduğunda tamamen görüşlerinden, sevgilerinden, nefretlerinden arınabiliyor mu?
Gerçekten tarafsız bir şekilde mesleğini yapabiliyor mu?
Bunları yapabiliyorsa eyvallah.
Ancak hayatını bir siyasi partiye muhalefet etmeye adamışsa “gazetecilik” ifadesi altında ders veremez. Panelde gazetecileri değil, siyasetçileri izledim sanki. Benim bildiğim, anladığım gazetecilik bu değil.
Panele ilgi oldukça iyiydi. Büyükşehir Belediyesi kendi hitap etiği kitlesini fazlasıyla mutlu etti. Buna lafım yok. Ama bir gazeteci olarak bu tarz panellerde daha geniş yelpazede gazeteciler görmeyi tercih ederim. Bir dahaki 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününde, daha farklı görüşlerin de dile getirildiği bir panel biz basın mensupları için daha anlamlı olacaktır.