Covid döneminin ekonomik sıkıntısını en derinden yaşayan sektörlerden biri, hatta en sağlam darbe alanı kafe ve restoranlar. Uzun süreler kapatıldı, oturulması yasaklandı, yarı kapasiteyle çalıştı. Bu en zorlu döneme dayanabilenler oldu, dayanamayıp işini, dükkanını kaybedenler oldu. Çok sevdiğimiz, uzun yıllardır benimsediğimiz mekanlar elimizden kayıp gitti.

Bu dönemden sağ çıkmayı başarabilenler ağır yaralarla ayakta kalma mücadelesini sürdürüyor. Kapanma dönemlerinde çektikleri krediler, aldıkları borçlar, toptancılarına olan borçları, uzun süredir asgarisini ödedikleri kredi kartları, oturdukları evini satanlar, bindikleri arabasını satanlar daha neler, neler.. Etrafımızdalar, görüyoruz.

Ama görmeyenler var. Hem de asıl görmesi gerekenler.

Dert biter mi? Memlekette maalesef bitmez. 

Covid önlemleri gevşetildi, biraz iş yapmaya, toparlanmaya çalışan işletmeciler bu kez ekonomik çalkantıyı kucağında buldu. Ortalama 4 bin TL gelen elektrik faturaları artık 9-10 bin TL geliyor, aldıkları tüm ürünler %50 ila %300 arasında zamlandı. Kiralar ortalama %30 arttı, vergiler, çalışan maliyetleri vs. vs. Sattıkları ürünlere olabildiğince minimal zamlarla yola devam etmeye çalışılsa da nafile, zam yağmuru bitmiyor. Vatandaşın alım gücü düştü, elbette satışlarda doğru orantılı olarak düştü. 

İşletmeciler yeni bir savaşın içerisinde, personel azaltarak, maliyetlerini elden geldiğince kısarak mücadele etmeye, dükkanlarını açık tutmaya çalışıyor.

“Bunca dert elbetteki yetmez” demiş sanırım birileri.

Son darbe yerel yönetimlerden geldi.

Bir anda Manisa’daki tüm esnafın her ne iş yaparsa yapsın, hangi sokak veya caddede olursa olsun dükkanının dışına taşma mesafesi 60 cm.’e çekildi. Evet yanlış duymadınız 60 cm.

Hangi kurum mu? Gerçekten bilemiyorum, sanırım hepsi. Manisa Valiliği, Büyükşehir Belediyesi, Şehzadeler, Yunusemre, Esnaf Odaları vs. vs.

Çünkü ihtarnamenin biri Büyükşehir Belediyesi’nden diğeri ilçe belediyesinden geliyor. 
“Arkadaş ne yapıyorsunuz batarız” diyen işletmecilere “asıl talimat valilikten” deniyor. “E esnaf odası müdahil olmadı mı” diyene de “Vali Bey’e zaten bir toplantıda Esnaf Odası Başkanı tarafından uygulama önerilmiş, rica edilmiş” deniyor.

Bir ara “Covid önlemi yaya yürüyüşünde mesafe için” dendi. Bu temelli akıl almaz bir sebep. Açık havada oturan, bir şeyler yiyip içen insanları neden kapalı alanlara sokasınız ki!

Bunlar kulaktan kulağa yayılanlar. Gerçeği bilmemiz mümkün değil çünkü  “bu uygulama şu sebepten, şöyle yararlı bir uygulama”diyen bir kişi bile yok. 

Ben şanslı bir insanım. Avrupa’nın, Amerika kıtasının, Uzak Doğu’nun, Arap Yarımadası’nın hatta Afrika'nın  en önemli şehirlerini gezdim. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok! Roma’nın en işlek caddesinin kaldırımında pizzanızı yiyebilirsiniz, Viyana’nın en kalabalık sokağında oturup kahvenizi yudumlayabilirsiniz, Prag’ta meşhur Astronomik Saat Kulesi’nin beş metre dibinde oturup biranızı içebilirsiniz. Bizim gibi Akdeniz ülkesi olmayan Kuzey Avrupa’da dahi bu böyledir. Hatta dükkanların önünü değil trafiğe kapalı sokaklarda sokağın tam ortasını oturma alanı yaparlar, yayalar dükkanların önünden geçer.

Çünkü her caddenin, her sokağın ayrı bir ruhu vardır. Kümelenmiş dükkanlar o ruhu yaratır ve yaşatır. Her yolun, sokağın, caddenin genişliği farklıdır. Elbette bir kentte yaya lehine bazı uygulamalar yapılabilir ama tüm cadde ve sokaklara tek bir uygulama dayatılamaz. Sevgi yolları kaldırım değildir örneğin. Araç girişi olmayan, tümüyle insanlara tahsis edilmiş sosyal alanlardır. Yayalar oralarda yürüyebildikleri gibi oturabilirler de. Aslolan yaya kullanım alanı ise yaya baz alınıp, kullanım alanı belirlenir, kalan alan ise talep doğrultusunda işletmeye tahsis edilir. İşletme merkezli değil yaya merkezli düşünülmesi doğru bir yaklaşım olmakla birlikte, her sokağın genişliği ve işlevi dikkate alınarak farklı planlamalar yapılmalı. Ve bunu yapmak çok zor bir iş değil. 
Bu konuda bir çözüm üretilmeli, bir uzlaşma zemini sağlanmalı. 

Bir uzlaşma sağlanmazsa, bir çözüm bulunmazsa ne olur peki?
Yakınımdan örnek vereyim. Kızkardeşim pandeminin hemen öncesinde şahane bir kahve dükkanı açtı. Kendi çapında büyük bir yatırım yaptı, epey para harcadı. Pat diye pandemiyle karşılaşınca çok zor günlerden geçti tahmin edebileceğiniz gibi. Tam “pandemi yasakları bitti, toparlarım“ derken bu defa da karşısına 60 cm. kuralı geldi. 60 cm’e tek bir masa dahi sığdırması mümkün değil. 
Sordum “ne yapmayı düşünüyorsun?” “kapatmak zorundayım abi” dedi.
Hiç bir şey diyemedim. Çünkü, maliyetler bu denli artmışken, yaptığı işin sürdürülebilir bir tarafı yok. 
Aynı sokakta bir pizzacı, bir kafe, bir çay ocağı, bir de kumrucu var. Bizzat konuştum her biriyle. Hepsi aynı şekilde. Kapatmayı düşünüyorlar. Daha doğrusu başka şanslarının olmadığını. “idare edilmez mi” dediğim de “mümkün değil” diyorlar. 

Peki bu hizmet sektöründeki işletmeler kapandığında ne olur? 
O sokaklar hava kararmaya başladığında ıssız, kimsenin geçmediği, karanlık sokak ve caddelere dönüşür. Bundan diğer esnaflar da etkilenir. Zaten can çekişen Manisa’nın kent merkezi ölür. Sosyalleşme ise büyük bir ihtiyaç olarak kalır. 
Oysa bizim Manisalı’lar olarak ana hedefimiz kentimizi canlandırmak, her anlamda daha da yaşanılır kılmak değil mi?
Yanılıyor muyum?

Temennim bu akla, mantığa ve vicdana sığmayan 60 cm. uygulamasını yetkililerimizin tekrar gözden geçirmesi. 
İlgili kuruluşların ( Esnaf Odası, Ticaret Odası) konuya müdahil olmaları ve akılcı, uzlaşmacı bir çözüm üretmeleri.
Uzun zamandır yazmıyorum, biraz hangi birini yazsam kaygısı, biraz otosansür'e katlanamamam, biraz iş yoğunluğu, biraz hayat gailesi ve elbette biraz da tembellik. 
Bundan böyle daha düzenli yazma kararı aldım. Umarım uygulayabilirim ve umarım kentime bir faydam dokunur.