Fatmagül’ün suçu ne? Kadın olmak tabi ki. Türkiye’de kadın olmak… Ülkemiz dünyada kadın olmanın en zor olduğu ülkelerden biri. Atatürk devrimlerinin kadının toplumsal hayatındaki yerini arttırma konusundaki kalıcı etkisine rağmen, hala, yüzyıllar
Fatmagül’ün suçu ne?
Kadın olmak tabi ki.
Türkiye’de kadın olmak…
Ülkemiz dünyada kadın olmanın en zor olduğu ülkelerden biri.
Atatürk devrimlerinin kadının toplumsal hayatındaki yerini arttırma konusundaki kalıcı etkisine rağmen, hala, yüzyılların alışkanlığıyla ve kolaycılığıyla kadını toplumun ‘arka’, ‘görünmeyen’ kısımlarına mahkum etme anlayışı devam ediyor.
Üstelik, hem erkeğin hem kadının katkılarıyla…
“yuvayı dişi kuş yapar”, “her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” kılıflarıyla da kadına gurur okşayıcı ama karın doyurmayan payeleri verip erkek egemen yaşantımıza devam ediyoruz.
Kadın, biz erkekler için sahip olduğumuz ya da olmak istediğimiz varlıklardır, ayrı birer birey değil.
İşin tuhafı, kadınların da bir bölümü böyle düşünüyor.
Ülkemizdeki kadınların % 39’u cinsel ve ekonomik nedenlerle, kocalarının kendilerini dövmelerini haklı buluyor. Şiddeti haklı bir nedene dayandırabiliyor. Belki bu yüzden aile içi suçların % 87’si kadınlara karşı işleniyor.
Tabi kadınlarla ilgili rakamlara baktığımızda, bizim ülkemiz söz konusu olduğunda, bölgesel ve eğitim durumlarını da dikkate almak gerekiyor. Çünkü ülkemizdeki her 5 kadından biri okuma-yazma bilmiyor. Eğitim gören 100 kadından da ancak 2 veya 3 tanesi yüksek öğrenim görebiliyor.
Böylesi bir ortamda, yani kadınların sürekli itildiği, bir kısmının itilmeyi haklı ve meşru gördüğü bir iklimde, erkeklerin ve genel anlamda toplumun modernleşmesini orta vadede tamamlaması beklenemez. Erkekler, kadınları sahip oldukları birer meta gibi görmeye devam eder, şarkılarda bile “kadınım” diye seslenir, hatta “ya benimsin ya toprağın” arabeskine saplanır. Nazım’ın “Kadınlarımız” şiirinde benzersiz kalemiyle suratımıza çarptığı gibidir yurdumuzda kadın gerçeği:
“Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız”
Bizim kadınlarımızdır onlar, bizim. Kendilerinin bile değildirler. O yüzden beşte biri nikahsız yaşamayı kabullenir, evlenenlerin de yaklaşık yarısı( % 40) görücü usulüyle varır kocasına.
Siz yasaları ne kadar eşitlikçi yapıyor görünseniz de önce kafaları eşitlemek gerekiyor. Ama kafalar eşitlenmeyince, Vedat Türkali’nin kadının durumunu ve toplumun kadına bakış açısını işlediği eseri diziye döndüğünde, işte böyle, dizi, erkek beyinlerde mezeye dönüverir. Geviş getirir dururuz.
Bakınca çevremize, kadınlar toplumun hemen her alanında, ekonominin her evresinde etkin ve sayıca da oldukça iyi durumda görünüyorlar değil mi?
Peki karar verici konumlarda ne kadar varlar?
Örneğin ne kadar çok kadın öğretmen var değil mi? Evet çok gerçekten.
İlköğretimde çalışan öğretmenlerin % 49’u, ortaöğretimde çalışanların % 41’i kadın.
İyi rakam gerçekten…
Ama okul müdürlerinin yalnızca %8,8’i kadın, müdür yardımcılarının da % 11’i.
Yani yönetim ve karar verici konumlarda işlevsel ve sayısal anlamda çok azlar.
En olmaları gereken yerde, yani kendileriyle ilgili değişiklikleri, yasaları yapacakları yerde, parlamentoda temsil oranları yüzde 10’un altında. Üstelik bir önceki seçime göre, kadın milletvekili sayısı 24’ten 48’e çıkmasına rağmen.
Yani özeti,
Fatmagül’ün suçu, “çevresinin erkek egemen kalın duvarlarla örülü olmasıdır” diyebiliriz.
Tabii o duvarların örülmesinde kimi kadınların da yardımını yadsımadan…
Kaynak: 1. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün(KSGM)
Türkiye’de Kadının Durumu Raporu
2. TBMM Resmi İnternet Sitesi