CHP Grup Başkanı Özgür Özel Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

  • Değişim’in somut olarak tanımlanmadığı, yalnızca ‘Kılıçdaroğlu gitsin’ den ibaret olduğu yönünde eleştiriler var. Değişimden kasıt nedir?

14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından yaptığım tüm değerlendirmelerde, bunun herhangi bir seçim kaybı olmadığını, hiçbir şey olmamış gibi davranamayacağımızı, vatandaşın partimize yaptığı uyarıları dikkate almamız gerektiğini, tabanımızla partimiz arasında oluşan duygusal kopuşa çare bulmamız gerektiğini anlattım. Cesur, kararlı ve vefalı bir değişime ihtiyaç duyulduğunu anlattım. Değişim taleplerini bir kişiye ya da kişilere indirgemek doğru değildir. 

Bunu mümkün kılabilmek, partimizi yeniden 86 milyonun umudu haline getirebilmek bizim elimizde. Değişimden kastedilen asla bir başkalaşım değildir. Değişimden kasıt, partimizi iktidar yapabilmek maksadıyla eylem ve söylemde değişimi gerçekleştirebilmek, partimizin örgütsel anlayışını yenilemek, partimizde katılımcı demokrasinin önünü açmaktır. 

SOKAK VE MECLİS BİRLEŞMELİ’

Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel merkezinden, il ilçe örgütlerine tüm örgütsel mimarisini katılımcı ve günün şartlarına uygun biçimde vatandaşla etkin iletişimin sağlanabilmesi amacıyla gözden geçirmemiz şart. Sokakla, sahayla bağını koparmamış aksine buradaki eksiklerini tamamlamış ve yeni bağlar kurmuş, iktidarın dayatmasına rağmen demokrasinin beş yılda bir sandığa gitmekten ibaret olmadığını özümseyen, her gün iktidar edenlere karşı her an muhalefet eden, sürekli hesap soran, sürekli denetim faaliyetinde bulunan bir anlayışı egemen kılmalıyız. Hesap sormayı sadece meclis faaliyetlerinden ibaret görmeden sokaktaki mücadeleyle birleştirmemiz gerekmektedir. Örgütsel yapının baştan sona analiz edilerek, üye sayısının niceliksel olarak artırılması ve birlikte çalışan, birlikte mücadele eden, birlikte öğrenen bir örgüt anlayışına sahip olmamız gerekiyor. Parti politikalarının tavandan tabana talimatlandırıldığı bir yönetim anlayışından, sürekli etkileşim halinde olunan, karar mekanizmalarına üyelerin dahil edildiği dinamik, çağdaş bir örgüt mimarisine ihtiyaç var.

‘İKTİDAR KURUCU DEĞERLERLE OLUR’

Partimiz yaklaşık 1 milyon 300 bin üyesiyle ülkemizin en fazla üyesi olan ikinci siyasal partisidir. AKP’nin 11 milyondan fazla üyesi olduğu göz önüne alındığında, oy oranlarımızın düşük olduğu seçim çevreleri başta üye sayımızın arttırılması ve yeni toplum kesimlerine erişilmesi temel önceliklerimiz arasında olmalıdır.

Değişimin ana siyasal kaynağı, gücünü kurucu değerlerimizden alan sol ve sosyal demokrasi, itici gücü de örgütümüz olmalıdır. Partimiz hem kurucu değerlerine hem sosyal demokrasinin evrensel değerlerine bağlı kalarak iktidar olabilir.

  • PM’deki 60 kişiden 31’inin ‘değişim’ dediği söyleniyor, PM’de durum nedir? 

Parti Meclisi toplantısında çıkan sonuca odaklanmadan önce şunu söylemem gerekiyor. Toplantımız, 12 saat sürdü, çok sayıda üye söz alarak konu üzerinde müzakere yürüttü. Demokratik bir oylama yapıldı. Parti Meclisi, kurultaydan sonraki en üst karar organıdır. Bu toplantıyı demokratik olarak ortaya konulan fikirler ve gizli olarak yapılan bir oylamanın ardından alınan kararlarla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi; yönetimin aldığı kararları bir üst organa itirazda bulunulabildiği bir parti, bu hak kullanıldı. Oylamanın sonucu rakamlar kamuoyunda tartışılıyor. Rakamların ne ifade ettiğine bakmaksızın güçlü bir denge ve denetim mekanizmasının partide işler durumda olduğunu söylemek mümkün. Parti Meclisi’nin Kurultay tarihini belirleyecek olduğu göz önünde bulundurulduğunda bu çok kıymetli.Geçtiğimiz günlerde hem genel başkanın, hem bizlerin hem de partideki üyelerin ortak kararı olarak parti içi meselelerin kamuoyunda değil, partideki yetkili organlarında tartışılması gerektiğine yönelik değerlendirmeler düşünüldüğünde, Parti Meclisi toplantısı buna zemin yarattı. Bu toplantının ve benzer toplantıların yapılıyor olmasının, önümüzdeki sürece çeşitli saiklerle endişeyle bakan partililerimiz açısından güvence olarak görülmesi lazım.

  • Ekrem İmamoğlu ‘yeni bir siyasal örgütlenme mimarisi öneriyorum’ diyerek bir yazı kaleme aldı. Yazıda lider değişimine de dikkat çekildi. Bu çerçevede değişim çağrısının lideri kim, kurultayda genel başkanlığa aday olacak mısınız yoksa İmamoğlu ile birlikte mi hareket edeceksiniz?

Cumhuriyetin 100’üncü yılında, yıllar öncesinden çok büyük anlam yüklediğimiz ve son ana kadar hem üyelerimizi, hem vatandaşlarımızı motive ettiğimiz bir seçimi geride bıraktık. Bu seçimin sonucunda yaşanan duyguyu anlamak lazım. Adına ister “değişim” diyelim, ister başka şekilde nitelendirelim, bu bir kişisel talep ya da bir araya gelmiş bir grubun talebi olmak yerine, 1995 yılından bu yana hükümette temsil edilmemiş partimize gönül vermiş insanların beklentisi olduğunu fark etmek lazım. 

‘DEĞİŞİMİN LİDERİ KADINLAR VE GENÇLER’

Cumhuriyetin 100’üncü yılında, iktidarın cumhuriyetin kurucu kadrolarına husumeti ve cumhuriyetin kazanımlarını aşındırmayı ilke edinmiş bir partiye bırakılmış olmasının yarattığı travmayı anlamak lazım.

Bir değişim talebi varsa, bunun lideri başta genç ve kadın üyelerimiz olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyeleri ve gönül verenleridir. Değişim konusunda kişisel liderlik tanımlamasını ve böyle bir indirgemeyi doğru bulmam. Bugün kamuoyu önünde yakışıksız ifadeler, söylemler ve davranışlar kullanılmadığı müddetçe değişim adı altında ya da başka tanımlamalarla partinin kendini geliştirmesi ve başarılı olması için söylenen her sözü kıymetli buluyorum.

‘ATATÜRK’ÜN KOLTUĞUNA LAYIK GÖRÜLMELİYİZ’

Ekrem Bey, İstanbul’u 25 yıl sonra sosyal demokrat belediyecilikle buluşturan Belediye Başkanımızdır. Yazdığı, söylediği her şeyi dikkatle dinliyoruz. Bu süreçte konuşan, görüş bildiren herkesin açıklamalarını takip ettiğimiz gibi. Cumhuriyet Halk Partisi, 100 yıllık bir siyasi parti. Kurucusu ve ilk başkanı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğuna layık görülmeniz gerekir. 28 Mayıs’tan bu yana seçmenlerimizle, yurttaşlarımızla, partililerimizle görüşüyoruz. Önceki açıklamalarımda da söylediğim gibi 28 Mayıs’ta büyük bir travma yaşadık. Bu büyük üzüntüyü yaşadığımızdan beri sorumluluk almak gerekirse en üst düzeyde sorumluluk almak gerektiğini, fedakarlık yapmak gerekirse fedakarlıktan kaçınmamak gerektiğini anlatıyorum.

‘SORUMLULUKTAN KAÇMAM’

Bu partide sorumluluk makamında bulunmuş bir kişi olarak hesap vermekten de özeleştiri vermekten de kaçmamak gerekir. Olağan bir dönemde değiliz, olağan bir talep açma mekanizmasının yürütüldüğü bir süreçte değiliz. CHP açısından herhangi bir dönemi yaşamıyoruz. Bunun bir kişisel talep konusunda ifade edilmesini doğru bulmam. Sorumluluk almaktan kaçmayacağımı söylemiştim, düşüncemde herhangi bir değişiklik yok.

G7’den Suriye açıklaması G7’den Suriye açıklaması

‘HESAPLAŞALIM, HELALLEŞELİM’

  • Kurultayın ne zaman yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Cumhuriyet Halk Partisi’nin yeniden iktidar alternatifi olabilmesi için kurultayımızın olabildiğince erken olması gerekmektedir. Kurultayda delegenin önüne konulacak sandık ve kurultay sandığından çıkacak sonuç, yerel seçimlerde en iyi sonucu alabilmemize öncülük edecektir. Bu süreçte en doğru sonuç, örgütün, tabanın, yurttaşın sesine kulak verilerek alınabilir. Böyle bir seçimden sonra seçmenimiz oturalım, konuşalım, gerekiyorsa hesaplaşalım, gerekiyorsa helalleşelim düşüncesinde. Demokraside helalleşme ve hesaplaşma sandıkla olabilecek bir şey. Mahalle seçimleri, il ve ilçe kongreleri önemli. Ama esas olarak kurultayın yapılması lazım. Siz hem hesap verme hem üyenin hesap sormayla ilgili talebini karşılamakta gecikirseniz, toplumun geniş kesimleri bulduğu ilk sandıkta sizle hesaplaşır. 

‘29 EKİM’DE 4 GÜNLÜK KURULTAY’

Geçmişte kötü örnekler yaşandı. İki güne sıkıştırılmış bir kurultay yerine 3-4 güne yayılan bir kurultayın yapılması düşünülebilir. Kurultay tarihi olarak önerim Cumhuriyetin 100’üncü yılının kutlanacağı haftadır. 29 Ekim’le sonlanan hafta, 3-4 güne yayılan bir büyük kurultayı fırsat olarak görüyorum. 

  • Kaç aday çıkar? Sizce Kemal Bey kurultayda aday olmalı mı?

Genel başkan; aday olsun ya da olmasın, ismi geçenler aday olsun olmasın, Cumhuriyet Halk Partisi, parti içi demokrasi açısından örnek bir süreç işletmek zorunda. Birbirine düşmüş, kavga eden, sevenlerini üzüp, düşmanlarına keyif veren bir süreç yaşanmamalı. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’ye önerdiği demokrasiyi kendi içinde yaşadığını büyük bir özgüvenle gösterebilmeli. Cumhuriyet Halk Partisi, ülkemizde liderini çoklu yarışla seçebilen tek parti. Bu, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir eksikliği değil, rakiplerine karşı en önemli üstünlüğü. Partimiz, rakiplerini hain, terörist, sapkın ilan eden anlayışın aksine, farklı hissedenlerin ve düşünenlerin, yönetenler kadar kendisini ifade edebildiği, propaganda imkanlarından yararlanabildiği, en özgür ortamda, en eşit koşullarda yarışabildiği bir parti olarak rakiplerinden ayrışmalıdır.

  • Bir siyasi parti genel başkanı sizce ne zaman görevi bırakmalı?

Bugünlerde dönem sınırlaması çok tartışılıyor. Bunun olmasının partiye bir dinamizm katacağını değerlendiriyorum. Dönem sınırlaması ölçülebilir, kanıta dayalı bazı koşullar tarif edilerek, mutlak başarı şartıyla istisnaya tabi tutulabilir. Ayrıca bir liderin, partisini iktidara taşıyamayacağına, büyütemeyeceğine inandığı anda görevini bırakması en doğal demokratik beklentidir.

  • MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘Sınıf arkadaşım devam etmezse Ekrem’e karşı Özgür derim’ ifadelerini kullandı. Ne dersiniz?

Mecliste zamlarla ilgili olağanüstü bir toplantı yapıldı. Bahçeli’nin konuşmamı çok dikkatle takip etmesini ve ardından bir değerlendirme yapma ihtiyacı duymasını önemsiyorum. Ancak, bu değerlendirmenin toplantının konusu ve konuşmanın içeriği yerine partimizin parti içi süreçle ilişkilendirilmiş olması siyasi tarihimizde çok görülmemiştir. Ben kendisinin ilgiyle takip ettiği konuşmamın ardından ortağı olduğu iktidarın tercihleri sonucunda vatandaşın belini büken zamlar, önlenemeyen ekonomik kriz ve yanlış ekonomi politikaları hakkında bir değerlendirme yapmasını beklerdim.

  • Sızdırılan zoom toplantısı parti hiyerarşisine ve disiplinine uygun mu? Kemal Bey, zoom toplantısının etik olarak rahatsız edici olduğunu söyledi. ‘Kuralın dışına çıkıldığında ve tekrarlandığında gereğini yaparım’ ifadelerini kullandı. Bu sözleri nasıl yorumlarsınız?

Söz konusu zoom toplantısında katılanlar Parti Meclisi’nin ya seçilmiş ya doğal üyeleri. Sızdırılan toplantıda utanılacak hiçbir şey yok. Utanılması gereken böyle sızdırmalarla siyasetin dizayn edilebileceğinin düşünülmesi. Toplantını kendisi son derece ahlaklı, son derece kurallara saygılı. O video kaydında utanılacak tek bir kelime yok. Kimseyi rencide edecek ifade yok. O toplantıya katılanlar arasında hiyerarşi yok, kimse kimseye patronaj dayatmıyor, kimse açısından kompleks yapacak bir durum yok.

Öyle ki, videoyu sızdıranların kesmeyi tercih ettiği kısımda, o toplantının başında Ekrem Bey, nezaketle, “Grup Başkanımız geldi, toplantıyı o yönetebilir” diyor. Bense, dijital ev sahibi olarak Ekrem Bey’in yönetmesinin uygun olacağını söylüyorum.  Partinin kurumsal kimliğini sakınan, herkesin birbirine saygılı olduğu bir toplantı yapıldı. Toplantının içeriğinde kabalık yok, nezaketsizlik yok, partinin iyiliği düşünenler var. İktidara yakın medya, bu toplantıyı darbe girişimi olarak nitelendirdi. Demokrasiyi sindirememiş olanların demokratik hakların kullanımını anlamasını beklemiyoruz zaten. Toplantıda tüzükte verilen bir hakkın kullanımı, demokratik bir oylama tartışılıyordu. Bunun darbe girişimi veya ihanet olarak nitelendirilmesi trajikomiktir. Bu toplantı, seçmenimizin ve tabanımızın yaşadığı duygusal kopuşa çare üretmek adına yapılan onlarca yüz yüze toplantıdan bir tanesiydi. 

  • Sızdırılan toplantının ardından yaptığınız açıklamada ‘genel merkezimiz tarafından yok sayılan duygusal kopuş’ ifadesini kullanıyorsunuz. Genel merkez seçimden sonra sözünü ettiğiniz kopuş ve yok saymanın olmaması için nasıl hareket etmeliydi?

14 ve 28 Mayıs seçimlerinde seçmenin verdiği mesajların tam olarak anlaşılamadığını düşünüyorum.

Milyonlarcası ilk kez oy kullanan gençlere ve tüm yurttaşlarımıza, seçimin hayati önemde olduğunu anlatmıştık ancak 20 yıldır sıkıştığımız yüzde 20-25 bandını aşamadık. Bu sonucu masaya yatırmak ve üzerine konuşmak zorundayız. 

‘YENİLGİYİ GÖRMEYENLER TABANI ANLAMIYOR’

Bu sonucu yenilgi olarak görmeyenler tabanımızın ve örgütümüzün hissiyatını da anlamıyor demektir. Kendi hissiyatının anlaşılmadığını gören seçmenimiz ve tabanımızda yerel seçimleri de etkileyebilecek bir duygusal kopuş tetiklendi. Bugüne kadar partimizin almış olduğu en ağır yenilgilerde dahi, baraj altında kaldığımızda bile yaşanmamış bir öfke söz konusu. Bu durumun yok sayılması partimizin geleceğine ve yaklaşan yerel seçimlere ilişkin kaygılarımızı artırıyor. Tabanımızın hissiyatını anladığımızı tabanımıza hissettirebilirsek, bu travmadan kurtulup ayağa kalkarak birlikte yeni bir mücadele başlatabiliriz. 

‘4 KİŞİDEN 3’ÜNÜN OYUNU ALAMADIK’

25,5 milyon oyun sorumluluğunu taşımak kadar, alamadığımız oylara da kafa yormamız gerekiyor. Partimizin milletvekili seçimlerinde her 4 kişiden üçünün oyunu alamadığı gerçeğini görmek gerekiyor. İktidar değiştirmek için yüzde 50’yi hedeflememiz ama yüzde 25 görünmez tavanını tuzla buz edip büyük bir sıçramayı yaptıracak doğru politikalara, yetkin kadrolara ve büyük bir özgüvene ihtiyaç var. 22 yıllık Tayyip Erdoğan iktidarının ardından, oyunu veren, sandığına sahip çıkan, yaşam tarzına müdahale edilmesin isteyen, rahat nefes alabilmek isteyen bir kitle var. Bu kitle ya CHP seçmenidir ya potansiyel CHP seçmenidir. Bu kesimin, bu kitlenin içinde bulunduğu ruh halini, duydukları öfkeyi anlamadan partimizi yeniden umut yapamayız.

‘SÜRATLE DEVRİM ZORUNLU’

Parti örgütlerimizi, partimize yakın sivil toplum örgütlerini, üyelerimizi, yurttaşları anlayışla ve sabırla dinlememiz gerekiyor. Elbette ilçe ve il kongrelerinin yapılması belli olanaklar sağlayacaktır ancak seçim atmosferi sağlıklı tartışmalara engel olabilir, bu durumda üyelerimizle danışma kurullarını özel gündemle toplamak, eleştirilerini ve önerilerini almak, içinde bulunduğumuz krizi çözmenin, travmayı atlatmanın ve önümüze yeni bir yol haritasını birlikte koymanın yollarını aramalıyız. Bunları yapmak yerine tabanın ve üyenin tepkisini yok sayarsak, bu onarılmaz sonuçlar doğurabilir. Cumhuriyet Halk Partisi, olması gerekenin çok altında üye sayısına sahip. Üyeyle bağımızı kongre salonlarına sıkıştırmamalıyız, doğal tabanlarımız olan sendikalarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, toplum kesimleriyle bağlar kurmamız gerekiyor. Partimizin üyeleriyle 81 ilde ve neredeyse tüm ilçelerde, sadece Edirne, Antalya, İzmir’de değil, Muş’ta, Iğdır’da, Kilis’te, Rize’de, Kayseri’de, Diyarbakır’da hem partililerimizle birlikte çalışmış, hem vatandaşın partimize ilişkin görüş ve eleştirilerini dinlemiş birisi olarak, birtakım reformları ve devrimleri süratle yapmak zorundayız.

  • Uzun yıllar milletvekilliği yapmış, parti politikalarına yön vermiş isimler de değişim istiyor. Olası bir değişimde bu isimleri yeni yönetimde tekrar görür müyüz yoksa yalnızca değişimin önünü açmak için mi hareket ediyorlar?

Partimizin nasıl iktidar olabileceğine yönelik partimizde daha önce üst düzey görevlerde bulunmuş yöneticilerimizin ellerini taşın altına koyması çok normaldir. Bu kişilerin kişisel beklenti için değil, partinin iyiliği ve selameti için görüş bildirmeleri çok doğaldır. Değerlendirmelerdeki özeleştirileri ve kendilerini katarak yaptıkları eleştirileri değerli buluyorum. Değişim olmalıdır ve benden başlamalıdır beklentisini dile getiren, görüştüğümüz, konuştuğumuz pek çok genç arkadaşımız ve yepyeni kadrolar var. O nedenle sadece bu isimlerin öne çıkarılması doğru değil. Hele ilk cümle “Değişim olmalıdır ve benden başlamalıdır” diye kurulmuşken.

  • Kemal Bey ile sızdırılan toplantıyla ilgili görüşmeniz oldu mu?

Bu toplantının sızdırılmasının ardından Genel Başkanımızla görüşmelerim oldu, ancak bu toplantı özelinde bir konuşma yapmadık.

‘HİÇBİRİMİZ MASUM DEĞİLİZ’

  • Tüzük ve program değişikliği tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz?

Kurultay sonucu ne olursa olsun eğer bir umut, bir çıkış, bir heyecan yakalanacaksa, bu yeni yüzlerin, gençlerin ve kadınların ön planda olduğu bir sonuç doğurmasıyla mümkündür. Gençleri ve kadınları vitrin olarak değil, karar mekanizmalarının içinde en kilit noktada olmalıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, olanaklı olan tüm alanlarda kadın erkek eşit temsilini ve gençlik kotasını artırarak tavizsiz uygulanmasını sağlamalıdır. Partinin yazılı belgelerinin elden geçirilmesi, çağın şartlarına uygun hale getirilmesi gerekmektedir. Elbette ilk akla partinin tüzüğü ve programına ilişkin değişiklikler geliyor. Burada tabandan yükselen tepkiyi haklı gördüğümü ifade etmem lazım ancak, sadece yazılı belgeleri değiştirmek yetmez, anlayışı ve iş görüş biçimini değiştirmek gerekir. Bir kurultayda cinsiyet kotasının kötüye kullanımında bir kadın delegenin “Kotaları değil kafaları değiştirmemiz gerekir” isyanı dün gibi aklımda. Bu konularda hiçbirimiz masum değiliz. Esasında Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin programlarında yer alan kavramlar üzerinde hızla ortaklaşabilmek mümkün, daha kısa, daha anlaşılabilir bir programa kavuşmak mümkün. Tüzük üzerinde hepimizin üzerinde mutabakata varacağı maddeler mümkün. Geçmişte hep beraber kaçırdığımız bir fırsat var. Üzerinde en çok uzlaşılabileceğimiz kavram olan aktif üye tanımlamasını bir önceki tüzük kurultayının tartışmalarında heba etmiştik. Bence tüm üyelerle temayül yoklaması şeklinde çoklu yarışla il başkanınızı, ilçe başkanınız, genel başkanınızı seçebilirsiniz, daha sonra kongrenizi şekil şartı yerine getirmek üzere yapabilirsiniz. Böyle bir adımın partiye çok şey katacağını, delege ağaları tartışmasının ortadan kalkacağını, bütün üyelerin katılım göstermesinin üye yönelimini artıracağını düşünüyorum.

‘GÜCÜMÜ ÖNSEÇİMDEN ALDIM’

Ben gücünü ön seçimden alan bir siyasetçiyim, bugünkü konumumu da ön seçime ve parti içi seçimlere borçluyum, 2014’te hiçbir anahtar listede olmamama rağmen yüksek bir oyla Parti Meclisi’ne seçilmiş, 2015 yılında Manisa’da oy kullanan üyelerin yüzde 87’sinin oyuyla ön seçimde Türkiye rekoru kırmıştım. AK Partilileri atanmışlıkla suçlarken, en önemli gücümüz olan bulunduğumuz makamlara seçilerek gelme argümanından yoksun kalmayı hazmedemiyorum. Son grup seçimlerinde de Grup Başkanlığına adaylığımı seçimlerden önce koymuş, milletvekili kaydı sırasında Grup Başkanlığına aday olduğumu, başka adaylar olursa yarışacağımızı ilan etmiştim. Ardından, farklı sebeplerle bu dönem seçimlerin yapılmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak görüyorum. 

  • Yerel seçimlere çok kısa bir süre kaldı ancak muhalefet dağınık bir görüntü veriyor. 2019’daki gibi işbirliği olacak mı, Sayın İmamoğlu sizce yerel seçimlerde İstanbul’a yeniden aday olmalı mı?

2019 yerel seçimleri son yıllarda partimizin en büyük seçim zaferiydi. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya’da uzun bir aranın ardından halkın teveccühüyle belediyeleri yönetme başarısı gösterdik. Yerel seçimlerin ruhuyla, genel seçimlerin ruhu birbirinden farklıdır. Vefalı ve cesur bir değişimi talep etmemizin ve bu süreci yürütmemizin en temel sebeplerinden biri de yerel seçimlerde 2019’un gerisinde kalmamaktır. 2019 seçimlerinden daha iyi bir seçim başarısını gösterebilmemiz için, değişimi gerçekleştirmek gerektiği açıktır. Diğer siyasi partilerle yapılacak işbirliği görüşmelerinin de süreç içinde gerçekleşmesini beklemek yanlış olmaz ancak henüz bu görüşmeler için erkendir. 

‘PARTİMİZ ADINA EN ÇOK OYU İMAMOĞLU ALIR’

Sayın Ekrem İmamoğlu, 2019 yerel seçimlerini kazanmış, başarılı bir belediye başkanıdır. Genel Başkanımız dahil altı siyasi partinin genel başkanı tarafından 14 Mayıs seçimlerinden sonraki süreç için cumhurbaşkanı yardımcısı adayı ilan edilecek kadar parti yönetimlerinin ve tabanımızın takdirini kazanmış bir siyasi figürdür. İstanbul Büyükşehir Belediyesi için partimiz adına en fazla oyu alabilecek siyasinin de kendisi olduğu açıktır.

  • AKP iktidarının değişmesinin formülü sizce nedir?

Bir yandan bize oy veren seçmenin hassasiyetlerini gözeterek, ancak diğer yandan bize oy vermeyen seçmenin gönlünü kazanarak bu süreci yönetmemiz gerekiyor. Bir ayağı sokakta, bir ayağı Parlamentoda olacak, akademi dünyasından, sivil toplum kuruluşlarından, kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerinden güç alacak kadrolarla çalışarak partimizi iktidar yapabiliriz. 81 ilin tamamında, köy demeden, kent demeden başarıya odaklanmak, gücümüzü üyemizden, örgütümüzden ve kurucu değerlerimizden almak zorundayız. Mavi ve beyaz yakalı işçilerin, kamu emekçilerinin, plaza çalışanlarının, madencilerin, motokuryenin, işsizin, geleceğini Avrupa’da gören gencin, vize kuyruğunda çile çeken yurttaşımızın, yurtdışına gitmek isteyen hekimin, gençlerin, kadınların, ezilenlerin, uğruna siyaset yaptığımız tüm kesimlerin yarınlarını umutla doldurmaya odaklanmış, sosyal demokrasinin fikri zenginliği ile politika üreten bir kadro ile bu değişimi gerçekleştirebilirsek, AKP iktidarını değiştirebiliriz.Partimiz, ideolojik yalpalanmalar yerine kararlı duruş sergileyen bir siyasi parti hüviyetine kavuşmalıdır. Meydanlardan, sokaklardan, protestodan, mücadeleden korkmayan halkçı ve kamucu bir anlayışı partimizde hakim kılmak ve bu anlayışla yüzümüzü yurttaşlarımıza, sokağa dönmek zorundayız. Kendisini diğer siyasi partilerin pozisyonuna göre tanımlayan, kendi pozisyonunu tariflerken, kiminle yan yana gelmeli ya da gelmemeli gibi edilgen tartışmalardan sıyrılarak, kendi pozisyonunu belirleyen bir parti olmak durumundayız.  

‘ÖNCE PSİKOLOJİK İKTİDAR’

Cumhuriyet Halk Partisi’nin AKP’den iktidarı alabilmesinin en önemli koşulu önce psikolojik üstünlüğü ele geçirmektir. Ülkede psikolojik iktidarı ele alabilmek için Cumhuriyet Halk Partisi’nin çok ciddi imkanları, nitelikli kadroları, okuyan, araştıran, dinleyen, öğrenen, öğretebilen bir örgütü vardır.  Aldığı 25,5 milyon oyun yanında, 27,5 milyonun içinde oy alabileceği 10 milyonlarca insan vardır. 10 milyonlarca insan yoksuldur, örgütlenme özgürlükleri elinden alınmıştır, sindirilmiştir. Özgüveni yüksek nerede duracağını bilen bir Cumhuriyet Halk Partisi’nin ortaya koyacağı cesur politikalar, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bazen kimlik, bazen mezhep siyasetiyle geçmiş travmaları hatırlatarak, fay hatlarının üzerinde tepinerek uyguladığı propagandayı yıkabilir. ‘Açsın, işsizsin, yoksulsun, güvencesizsin, ama tehlike büyük benimle birlikte olmalısın’ diyen Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı, “İster Ak Partilisin, ister MHP’lisin ister HDP’lisin, emeğin sömürülüyor, alın terin değersizleşiyor, vergi verirken, askere giderken hatırlanıyorsun, pazara çıkarken, kira öderken, fatura öderken yalnız bırakılıyorsun” diyebilmemiz gerekmektedir.

CHP’nin bir kısmı geçmişte partiyle bağlı olan kişilerin, inançlar, değerler, ve kişilerin yaşam biçimi üzerinden ifadelerinin partinin bagajı olarak halen dayatılmasını sorunlu görüyor. Bu bagajdan bir an önce kurtulmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bütün inançlara, bütün etnik kimliklere, bütün görüşlere, bütün yaşam biçimlerine saygılı, özgürlükçü bir sosyal demokrat parti olmalıyız. Laz’ın da Çerkes’in de Kürt’ün de Türk’ün de Alevi’nin de Sünni’nin de ekmeğinin, hakkının, alın terinin, milli gelirden alacağı payın, maaşına yapılacak zammın peşindeyiz.