Politikayla ilgilenmediğimden olsa gerek, kadın milletvekili aday adaylarımızın hiç birini tanımıyorum, ama onların başarısını canı gönülden diliyorum. Hangi partiden olursa olsun, eğitim seviyesi ne olursa olsun, sosyal statüsü de fark etmez, beni temsil

Politikayla ilgilenmediğimden olsa gerek, kadın milletvekili aday adaylarımızın hiç birini tanımıyorum, ama onların başarısını canı gönülden diliyorum. Hangi partiden olursa olsun, eğitim seviyesi ne olursa olsun, sosyal statüsü de fark etmez, beni temsil edecek vekilin, kadın olması kesinlikle ilk tercihim. Tabi bugünün koşullarında böyle düşünüyorum. Günün birinde, tüm yönetim mekanizmalarında kadın varlığı ve ağırlığı artarsa böyle düşünmem elbette.
O durumda cinsiyet ayrımı gözetmek ve kadınlar lehine pozitif ayrımcılık talep etmek son derece gereksiz olur. Ama şimdi gerekli. Bugün gerekli. Neden mi?

TV haberlerini izlemekte güçlük çekiyorum bugünlerde. Savaş, bomba, terör, kan, nefret, dehşet, cinnet, vahşet, karısını kesen, çocuğunu boğan, minnacık masumlara akıl almaz, vicdana sığmaz türlü eziyetler eden, kan donduran, insanlıktan utandıran türlü olay. Kaldırmıyor bünyem.

İzlemiyeyim diyorum, bu kez suçluluk duygusu yapışıyor yakama. Oh ne ala, bana dokunmayan yılan misali.

Oysa, dokunmaması mümkün değil o yılanların. O kadar çoklar ve her yerdeler ki. Temizlemek lazım biraz araziyi. Dip temel, köşe bucak girişmek lazım. Kadın eli değmesi şart bir şeylere, hatta her şeylere.

Böylesi bir temizlik için bir şey çok gerekli. O şey, merhamet. Hani şu bolca ana yüreğinde olan duygu. Doğurmamış olsa bile her kadının genlerinde işli olan. Yüreğinizde merhamet yoksa yaşama saygı duyamazsınız. Umurunuzda olmaz başkalarının yaşama hakkı. Eni sonu size dokunmayan yılanlar sarar etrafınızı.

İşte bu nedenle kadın, bu nedenle kadın eli, bu nedenle kadın yüreği. Yoksa feminist filan değilim, hiçbir zaman da olmadım. Ne bir adım önde olmak isterim, ne de geride. Beraber yürümektir hayattan anladığım.

Sadece şunları düşünmek ve düşündürmek isterim, budur bu yazıdan amacım.

Savaş kararına evet oyu verecek tek bir anne tanıyor musunuz?
( Vatan savunmayı hariç tutuyorum. Yoksa, malumunuz söz konusu vatan ise ötesini teferruat sayarız.)

Empati denilen şey, yani karşındakinin yerine kendini koyma, koyabilme yetisi sizce de kadınlarda daha fazla gelişmiş değil mi?

Sulu gözlülüğümüzle alay ettiğiniz Yeşilçam filmlerini hatırlamanız bile yeterli. Elimizde değil, doğamızda var, biz kadınlar, rahatlıkla izlediğimiz filmin esas  kızı olabiliyor, kendimizi onun yerine koyabiliyor ve sanki kendimiz yaşamışcasına dertlenebiliyoruz yok yere. İşte bu gelişmiş empatik yönümüz, aslında demokrasinin, kardeşlik ve barış içinde yaşamanın en temel koşulu. Başkalarının haklarına saygı diye başlar ya demokrasi tanımı, işte bu saygıyı duyabilmeniz için, öncelikle başkalarının bazı hakları olduğunu fark edebilmeniz gerekiyor. Ve biz kadınlar bunun hep farkındayız. Çünkü hep başkalarının yerine kendimizi koymaya, hayata ya da sorunlara onların gözünden bakmaya alışığız.

Yüreğine, dolayısı ile vicdanına danışmadan karar alabilen kadın var mı peki? Yoktur demiyorum, ama istisnadır. Akıl, mantık, etraf, çevre, evet dinler hepsini, değerlendirir, düşünür, ama nihai kararın alınabilmesi için yürek onayı şarttır. Yani, öyle kolay beri, ‘sorma kaldır elini’ yaptıramazsınız kadına. Tabi bu durum, siyasi partilerin grup kararı dedikleri olguyla çelişki arz etmekte farkındayım, ama biraz çok seslilikten zarar gelmez meclise. Ne de olsa kadınlar farklı düşünceleri küfür ya da yumrukla ifade etmeye alışık değiller. Kibar kibar anlatırlar dertlerini ve konuşarak iknanın yollarını ararlar.

Bir soru daha, ev ekonominizi anneniz mi yönetiyordu, babanız mı? Ya da kadın mı yönetiyor, erkek mi? Bilimsel hiçbir nitelik içermeyen gözleme dayalı istatistik bana kadınların evi idare ettiğini fısıldıyor. Üstelik ‘merkez faizleri düşürdü, yükseltti, efektif döviz’ filan gibi bilgileri hiç kullanmadan. Bir de kullandıklarını düşünsenize.

Ülke sorunlarına, hele ekonomiye  kadın bakış açısı ile bakmak, bence ülkemizin kaderini değiştirecek olgu. Çünkü biz kadınlar, ekonomi deyince, üretim ve tasarruf anlıyoruz. Gelirini yükseltmenin yollarını ara, giderlerini kıs. Bütün kitaplarda, kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçları karşılamak şeklinde tanımlanan ekonomi ilminin en temel bilgisine sahibiz yani. Bu temel bilgi ev geçindirmek için yeterli, elbette ülke yönetmek için yetersiz. Ve fakat içinde yaşadığımız çağda, bilgilenmek o kadar kolay ki. Her yerden ve her şekilde bilgiye ulaşmak mümkün. Yeter ki bilgilenmek iste. Yeter ki temel sağlam olsun. Bizde temel sağlam.

Bu ekonomi örneğini, her alana yayıp genişletebiliriz. Bu nedenle master şartı aramıyorum vekilimde. Vekilim eğer isterse, ki seçilirse bi zahmet istesin, bilgi eksiğini kapatır. Kendini yetiştirir. Tecrübe diyecek olursanız, e o da ancak yaşanılarak kazanılır. Onlara bu şansı vermemiz lazım.

Bütün siyasi partilerin üst düzey yöneticilerine sesleniyorum. Lütfen onlara bu şansı verir misiniz? Seçilebilecekleri sıralara yazın onları. Vallahi renklendirirler meclisi, pişman olmazsınız. İki de bonusunuz var onları da sayayım.

1 - Seçildikleri yörede neler olup bittiği bilgisi daima elinizin alınızın altında olur.( Her ne kadar biz kadınlara atfedilse de bu tür bilgilere bizden çok meraklı olduğunuzu biliyoruz.)

2 - Kulis, lobi vb. faaliyetlerlerde rakipsizdirler.