Bugün Tıp Bayramıymış…
Kusura bakmayın ama bayram falan hikaye. Sağlık çalışanları için şu son bir yıl çile çekmekle geçti. Ondan öncesi de farklı değildi. 
Bazıları hastalığı kaptı enfekte oldu, bazıları hayatını kaybetti.  
Sağlık çalışanlarından uzak durmaya çalıştı herkes. Aman hastalık bulaşmasın diye adeta köşe kapmaca oynandı. 
Ah keşke bu dikkati kendi sosyal ilişkilerimizde de gösterebilseydik.  
Sonuç ortada…
Dün itibariyle vaka sayımız 3 milyona, vefat sayımız 30 bine yaklaştı.
Çok dikkatliyiz maşallah!  
Türkiye’de hayat kurtarırken dayak yiyen kaç meslek grubu vardır? 
112 kaza yerine gider daha müdahale etmeden dayak yer, hasta yakınları yoğun bakımı basar, acil serviste doktor bıçaklanır, hastane koridorları savaş alanına çevrilir.    
Sağlıkçıya karşı herkes kabadayı, herkes kareteci oluveriyor. 
Saldırmak için, dövmek için çok müsaitler bi kere. Kendilerini savunacak tek bir silahları yok. Ne tabancaları var ne copları. Hastasını kaybeden, strese giren, sorumlu arayan saldırıyor, vuruyor, dövüyor. 
Stres topuna, kum torbasına çevirdik!   
Onlar kahraman ama hakaret serbest, vurmak serbest!  
Ha sadece vatandaş mı yapıyor bunu? 
Sağlık çalışanlarına üvey evlat muamelesi yapan bir sistem de var. 
Sözde kahraman ama gerçekte itilmiş kakılmış bir zümre…
Aldıkları maaş işe yeni başlayan bir işçinin aldığı paranın çok çok üstünde değil. 
Parası az, çilesi çok. 
Ve işin kötü yanı ölüm tehlikesi var. 
Koronavirüs salgını nedeniyle, sadece son 1 yılda dünya genelinde 7 bin, ülkemizde ise 100’ü aşkın sağlık çalışanı yaşamını yitirdi.    
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da Türkiye'de enfekte olan sahada çalışan sağlık çalışanı sayısının 7 bini geçtiğini söylemişti. Herhalde bu rakam şuan 8 binin üzerindedir. 
Şimdi kahraman dediğimiz, habire gaz verdiğimiz sağlık çalışanları için minnettarız, falanız filanız demeyi bırakalım.
Sağlık personelinin, hemşirelerin aldığı maaş yoksulluk sınırının altında. Önce bunu düzeltelim. Doktorlarla hemşireler, ebeler ve sağlık personeli arasındaki maaş uçurumunu en aza indirelim. Sonra sağlık çalışanlarına şiddeti önlemenin bir yolunu bulalım. Samimi olalım. Onlar kahramansa, öyle davranalım. Özlük haklarını, çalışma şartlarını düzeltelim.      
Onlara çok şey borçluysak, ki öyle, o halde borçlu gibi davranalım, alacaklı gibi değil!  

HARİTA DEĞİŞİR Mİ? 

Manisa haritada sarı renkte. Yani orta riskli grupta. Aslında rakamlara göre Manisa zaten başından bu yana turuncu renkteydi. Ancak Sağlık Bakanlığı sadece rakamlara değil, o ilin diğer verilerine de bakıyor. Hastanelerin doluluk oranlarından diğer risk faktörlerine kadar birçok unsusu harmanlayıp rengi belirliyor.  
Manisa yeni döneme böylece sarı renkte başladı. Haliyle kafeteryalar, restoranlar açıldı. Bazı kısıtlamalar kalktı. Hafta sonları yeniden sokağa çıkmak mümkün oldu. 
Şimdi herkesin tek isteği sarı renkte kalmak. Ama uygulamada bu hassasiyet yok. Koronavirüs bitmiş gibi davrandık. Buna rağmen en azından Manisa’da hastanelerde durum kontrol altında. Bir üçüncü dalgadan söz edemeyiz. Vakaların artması ise kısıtlamaları yeniden gündeme getirebilir. 
Benim asıl dikkati çekmek istediğim şu;    
Çaresiziz…
Dışarı çıksak olmuyor, çıkmasak hiç olmuyor. 
Çalışsak olmuyor, çalışmasak hiç olmuyor. 
Yani bir yandan hayatta kalmaya çalışıyoruz diğer yandan hayatımızı riske atıyoruz.  
Birbirimize kızmanın da, niye herkes dışarıda demenin de anlamı yok artık.  
Biz koronavirüsle yaşamaya mecburuz bir süre daha…
Ve belki de yapabileceğimiz en mantıklı şey, en azından kapalı ortamlardan kaçmak ve temastan uzak durmak. Maskemiz de varsa hastalığı kapsak bile düşük dozda olacağı için hafif semptomlarla atlatırız. 
Ama ne olursa olsun koronavirüs bitti demeyelim. Çünkü bu yaklaşım koronavürüsten çok daha tehlikeli.