Manisa'da son günlerde her sokak başında, her caddede, özellikle kalabalık noktalarda çocuklu kadınlar dilencilik yapıyor. 
Ve çok ısrarcılar.
Kucaklarında gezdirdikleri çocukların ortak bir benzerliği var. Hiç ağlamıyorlar. Adeta baygın haldeler. 
Kadınların giyimleri, kuşamları aşağı yukarı aynı fabrikadan çıktılarını gösteriyor. Yani sanki bir şebeke. Hatta şebeke...
Daha önceden de Manisa'da benzer bir durum yaşanmış ve polis-zabıta operasyon yapmıştı.
Dilenci kadınların İzmir'den Manisa'ya getirilerek sabah bırakıldıkları akşam da arabayla alındıkları belirlenmişti.
Muhtemelen son günlerde sayıları artan bu kadınlar da aynı yöntemi kullanıyor.
Ya da kullandırılıyorlar.
Asıl sorun kadınların gezmesi değil. Gezmelerine, dilenmelerine ve insanların vicdanı duygularını istismar etmelerini müsaade edilmesi.
Acaba diyorum benim gördüğüm bu kadınları güvenlik görevlileri, zabıtalar görmüyor mu? Yoksa zabıta kardeşlerimiz çok mu vicdanlı?
Bu tablonun en acı tarafı çocukların kullanılması. Kadınlar muhtemelen tek bir elden yönetiliyor. Kucakta taşınan çocuk dilenciler için sadece bir aksesuar değil ikna edebilme aracı.
Vatandaş kucaktaki çocuğun o halini görünce acıyor ve para veriyor.
Sadece kucakta değil yaşı biraz daha büyük, şöyle 3-4 yaşlarındaki çocuklar da yanlarında gezdirerek kullanıyorlar. 
Yani çocuk hayata dilenerek başlıyor. Bu çok vahim. Dilenmeyi sıradan, normal bir şeymiş gibi algılayarak büyüyor ve profesyonel bir dilenciye dönüşüyor. 
Kadınların hepsinde çanta var. O çanta makyaj çantası değil. Para çantası!
İşin en kötü yanı da şu.
Bu şebeke yüzünden gerçek ihtiyaç sahibi insanlar da sadakadan mahrum kalıyor, kalabilir.
Çünkü insanları bıktırdılar. 
Bugün çarşıda gezerken özellikle dikkat ettim. İnsanların büyük bir bölümü para vermiyor, hatta bazıları tersliyor. 
Bir kafede otururken kadınlardan birinin inanılmaz düzgün diksiyonla ve ikna edici kelimelerle para topladığını gördüm. Bazıları bu işi oldukça profesyonel yapıyor. 
Kimisi eşinin kaza geçirdiğini anlatıyor, kimisi çocuğuna mama almak için dilendiğini söylüyor. 
Duruma göre art arda yalanlar sıralanıyor. Amaç karşısındakini ikna etmek. 
10 kişiden yüzde 2'si ikna olsa bu yüzde yirmi başarı demek. 
Dilencinin ikna kabiliyetine göre değişiyor bu durum. 
Sonuç itibarıyla ortada çalışmadan para kazanan bir şebeke var. Çocukları kullanıyorlar, insanların vicdani duygularını istismar ediyor. 
Yani haksız kazanç elde ediyorlar ve bunu organize bir şekilde yapıyorlar. 
Bu bir organize suçtur. 
Bunu bir suç olarak görmediğimiz sürece çok tehlikeli sonuçlarla karşı karşıya kalacağız. 
Çünkü cezai bir yaptırımın olmadığını gördükçe sayıları artacaktır. Bu da daha fazla çocuğun hayatının kararması demek.   
İki çare var. 
Birincisi zabıtamızın, güvenlik güçlerimizin bunların suç işlediklerine ikna olması ve öyle arada bir değil sürekli bu şebekeye karşı operasyon yapmasıdır. 
Engel olunmalıdır. 
İkinci çare kesinlikle çocuklu kadınlara para vermemek. Burada iş biz vatandaşlara düşüyor. Onlara asla inanmayın, asla fakir olduklarını düşünmeyin ve yanlarındaki o çantada paralarının olduğuna emin olun. Hatta sizin cebinizdeki paradan daha fazlası var o çantada. 
DENETİM YOKSA BAŞI BOŞLUK OLUR 
Hayat pahalılığı malumunuz. Daha birkaç ay önce üç harfli marketlerle ilgili bir yazı yazmıştım, belki hatırlarsınız. Son günlerde denetimlerin artması manidar. İşler çoktan kontrolden çıktı.  
Bu ülkedeki en önemli problem kanunların uygulanamamasıdır. Siz kontrolü başkalarına bırakırsanız olacağı budur. Bugün yaşanan pahalılığın tek sebebi girdilerin artması değildir.  Başı boşluktan faydalanan markalar rast gele zam yapıyor. Aynı ürün bir markette 10 lira diğerinde 20 liraysa sebebi adam gibi denetleyenin olmamasıdır. 
Öte yandan herkes zam yapma peşinde. Vatandaş da bağışıklık kazandı. İtiraz bile etmiyoruz. Resmen kendi ayağımıza sıkıyoruz. Bakalım nereye kadar?