Adına “sosyal medya” dediğimiz bir olgu var ve çoğumuzun artık neredeyse hayatının merkezinde yer alıyor. Günlük hayatımızın dışında bir kimlik üretiyoruz orada ve bu yeni kimliğimizi yönetiyoruz aslında. Yediğimizi içtiğimizi bile paylaşıyor, varoluşu


Adına “sosyal medya” dediğimiz bir olgu var ve çoğumuzun artık neredeyse hayatının merkezinde yer alıyor.

Günlük hayatımızın dışında bir kimlik üretiyoruz orada ve bu yeni kimliğimizi yönetiyoruz aslında. Yediğimizi içtiğimizi bile paylaşıyor, varoluşumuza ayrı bir anlam katmaya çalışıyoruz.

Gördüğüm o ki, bu yarattığımız yeni kimlikleri çok fazla ‘politize’ etmeye başladık ve bunun faydadan çok zararını görüyoruz gibime geliyor.

Sosyal medyadaki bu “sosyal kimliğimize” bir de “siyasi benlik” aşılıyoruz ve tüm siyasi duruşumuzu, tepkilerimizi ve coşkularımızı buradan yansıtıyoruz.

İnsanların kendini ifade etme konusunda son derece faydalı olan bir mecra tam da bu noktada yanlış bir yere gidiyor kanımca.

Körelen, değerini yitiren dostluklarımızdan bahsediyorum.

Yüz yüze konuşurken ne olursa olsun nezaketi elden bırakmamaya gayret gösterdiğimiz, kırıcı söz etmekten sakındığımız dostlarımıza salt siyasi görüş ayrılıklarımız nedeniyle sanal dünyada acımasızca davranıyoruz.

Siyaset denilen arenada kendimizi bir oyuncu sanıyor ve bazen ne yazık ki kırk yıllık dostlarımızla kavga ediyor, kırıyor, hatta “arkadaş listemizden” çıkarıyoruz.

Ya da yüzlerce kişinin yazdığımızı gördüğü bir alanda alınacak arkadaşlarımız olacağını düşünmeden ortaya bir söz atıyoruz ve laf kalabalığı yaratarak geçici tatminler sağlıyoruz anlamsız ve gereksizce.

Oysa gerçek hayatta biz hiçbir arkadaşlığımıza siyasal tercihleri dikkate alarak başlamayız.

Hiçbir dostluğumuz öyle başlamaz. Başlamazdı…

Önemsiz bir konu gibi görünebilir yazdıklarım ama çok temel bir şeyden, insana verdiğimiz değerden bahsediyorum.

İnternet dünyasında yazılanlara ve haberlere yapılan yorumlardan, twitter’da takip ettiğimiz ‘önemli’ kişilerle kurduğumuz iletişimden söz etmiyorum; onlar olmalı ve çoğu kez faydalı da.

Ben ‘gerçek’ arkadaşlarımızla buluştuğumuz “sosyal” medyayı maalesef hiçbirimize faydası olmayan bir “siyasallaşma” aracına döndürdüğümüzü anlatmaya çalışıyorum.

Kendini bir siyasal figür olarak görüp gündüz birlikte çay içtiği arkadaşına gece klavye başında kürsü konuşması yapan, anayasa hukuku dersi veren, Ortadoğu uzmanı kesilen kişiler var maalesef.

Örneğin ben “arkadaş listemdeki” bazı arkadaşlarımın aslında grup başkan vekili olduklarından kuşkulanıyorum! Bu nasıl bir özgüvendir, bu nasıl bir yukarıdan sesleniştir, bu nasıl bir entelektüel birikimdir şaşıyorum ve yıllarca siyasi muhabbetimizin “ne olacak bu memleketin hali?” cümlesinden öteye gitmediği arkadaşlarımın kendilerindeki bu cevheri gizleme yeteneğine hayret ediyorum!

Eminim sizin listenizde de muhakkak bir Ortadoğu uzmanı, bir AB uzmanı, bir petrol uzmanı vardır. Öğlen yemek yediğiniz kişi, akşam size bir Duverger, bir Rousseau, bir De Gaulle olarak sesleniyor olabilir!

İşte bu neyi doğuruyor, kimse altta kalmak istemediği için, aslında birlikte maç izlediğimiz, yemeğimizi paramızı hatta belki vaktiyle hayallerimizi paylaştığımız, ortak planlar ürettiğimiz dostlarımıza bol ünlem işaretli cümleler yazarak dostluklarımızı zedeliyoruz.

“Sen şu ölümlerde şöyle yazmıştın, hadi şuna da tepki göstersene” gibi acıları kıyaslamalar mı istersiniz…

Bir siyasi işareti profil resmi yapan ve öte yandan o işaretle alabildiğine dalga geçen mi istersiniz…

Birlikte şarkısını söyledikleri sanatçının siyasi duruşu üzerinden kavga eden kırk yıllık dostları mı istersiniz…

Sanki derbi maç kazanmış gibi arkadaşına kinayeli dokundurmalar yapanı mı istersiniz…

Birbirine kendi görüşündeki siyasi köşe yazılarını etiketleyenleri mi istersiniz…(hani bak nasıl taşı gediğine koymuş sizin tarafa dercesine…)

Say say bitmez…

Bence sevdiğimiz insanlarla sosyal medyada siyaset konuşmamalı, politika üretmemeliyiz, sonuçta zaten politikayı bizler değil politikacılar üretiyor.

Yurttaş olarak fikirlerimizi elbette yazmalı, tepkilerimizi de dile getirmeliyiz.

Ama sandığa atılan bir oyu, başka görüşteki arkadaşlarımıza atılan bir gol olarak görmemeliyiz.

Siyasete bakışımız, fanatik futbol seyircisi kıvamına geldi.

Bu Türk siyasetine hiçbir şey katmayacağı gibi, daha kötüsü dostluklarımızı azaltıyor, yaralıyor, günlük hayattaki sohbetlerimizi kısırlaştırıyor, karşılıklı güvenimizi azaltıyor, kısacası ilişkilerimizi olumsuz etkiliyor.

Kendi “sosyal” medyamız olabildiğince “sosyal” olmalı bence…