İşte Önder Aydın'ın yazısı
Eski adıyla “çözüm süreci”, yeni adıyla “Terörsüz Türkiye” süreci… Bu başlık ilk kez gündeme geldiğinde “Kazanacağımız çok şey, kaybedeceğimiz ise bir şey yok” demiş, sürece olumlu yaklaşan bir yazı kaleme almıştım. Aradan geçen zamana rağmen hala umutluyum. Ancak süreç, beklediğim çizgide ilerlemiyor. Bu ülkede, toplumun geniş kesimlerinin desteğini almayan hiçbir proje, hiçbir barış zemini başarıya ulaşamadı. Bugün de benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Süreç ne yazık ki şeffaf yürütülmüyor. Meclis’te tüm partilere davet gönderilerek bir komisyon kuruldu ancak biz kamuoyu olarak sadece toplantılardan fotoğraf ya da kavga görüyoruz. Komisyonda neler konuşuldu, hangi aşamadayız, nasıl bir yol haritası çiziliyor, kimse bilmiyor. Elbette kimseden basının karşısına çıkıp devletin sırlarını ya da toplumun sinir uçlarına dokunacak detayları açıklamasını beklemiyoruz. Fakat barış gibi hassas bir konuda bu kadar belirsizlik, güven zedeler. Komisyonun sonunda TBMM Genel Kurulu’na bir rapor sunulacağı belirtiliyor ama süreç boyunca komisyondan ne bir düzenli bilgilendirme yapıldı ne de toplumun nabzı tutuldu. Bu da ister istemez soru işaretlerini artırıyor.
Öte yandan, terör örgütü elebaşı daha önce de silah bırakma çağrısını video yoluyla yapmış, sembolik olarak da silahlar yakılmıştı. Yani video ya da vekiller aracılığıyla kamuoyuna mesaj verebileceği bilinirken, komisyondaki bazı üyelerin İmralı’ya gitme kararı birçok açıdan tartışmalı oldu. Bu ziyaret, hem ana muhalefetle hükümet arasında ciddi bir görüş ayrılığına yol açtı, hem de sürece inancın kırılmasına neden oldu. Oysa bu dönem, birlik mesajlarının en güçlü verilmesi gereken bir dönemdi. Fakat süreç siyasi kutuplaşmayı besledi, toplumsal karşılığı ise oldukça zayıf kaldı. Beklenenin aksine umut değil, tepki doğurdu. Bu süreçte Öcalan’ın söylemlerinin, doğrudan DEM Parti üzerinden yürütülmesi gerektiğini düşünüyorum. Öcalan da ilk adımı atarken video yoluyla söylediklerinde samimi ise bunu çok dert etmeyecektir herhalde. Ancak orada da belirsizlik var. Aylardır YPG’nin silah bırakıp Suriye Ordusu’na katılması bekleniyor ama örgütün tepe kadrosundan gelen açıklamalar, bu beklentiyi boşa düşürüyor. Aynı şekilde DEM Partili bazı vekillerin sürekli değişen ön koşullar üzerinden yaptığı çıkışlar da süreci daha da bulanık hale getiriyor. Barış, siyasi hesapların konusu olmamalı. Bu süreç, oy kaygısıyla değil, toplumsal barışı önceleyen bir anlayışla ele alınmalı. Ancak sahada gördüğümüz manzara, sürecin giderek inandırıcılığını kaybettiğini ve siyasetin malzemesi haline geldiğini gösteriyor. Sürecin yeniden karşılık bulabilmesi için önce inandırıcılığını geri kazanması gerekir. Bu da ancak toplumun kendini sürecin bir parçası olarak hissedebildiği, sahici ve samimi bir yaklaşımla sağlanabilir. Aksi takdirde aynı delikten ikinci defa ısırılacağız.
Dipnot: Manisa özelinde geçtiğimiz gün AK Parti Manisa Milletvekili Murat Baybatur’un kanaat önderleri, iş insanları ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle düzenlediği “Adımız Kardeşlik, Soyadımız Türkiye” başlıklı programı anlamlı buluyorum. MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay ve MHP MYK Üyesi Ali Uçak’ın daha önce yaptığı benzer buluşmalar da sürecin topluma anlatılması yönünde değerli adımlar olarak not edilmeli. Aynı sorumluluğu DEM Parti’den de bekliyorum. DEM Parti de bu süreci bir kazanım yarışı gibi değil, kardeşlik çağrısı olarak görmeli ve kendi tabanına dönük mesajlarını da zafer diliyle değil, toplumsal bütünleşmeyi önceleyen bir anlayışla şekillendirmelidir.




