2014’e girişimiz; Hoppa…Noluyo ya? Evlere ateş salmalar, inlere girmeler, ekranlarda kutu kutu, kasa kasa paralar, pahalı bir saat, tapeler, magazin programları dışında hiç bi yerden tanımadığımız bi enişte. Bi şekil bu işlerle ilgili ama ne şekil b

2014’e girişimiz;

Hoppa…Noluyo ya?

Evlere ateş salmalar, inlere girmeler, ekranlarda kutu kutu, kasa kasa paralar, pahalı bir saat, tapeler, magazin programları dışında hiç bi yerden tanımadığımız bi enişte. Bi şekil bu işlerle ilgili ama ne şekil belli değil.

Bizim kafa karma karışık. Hiç bi şey bilmiyoruz, yalnız bildiğimiz bir şey var; Ebru Hanım’ın çocuğu bu durumlardan çok kötü etkileniyor.

70 milyonun ne şekilde etkilendiği ise kimsenin umurunda değil.

Velhasıl, hiç bi şey anlamayarak ve aval aval bakarak girdik 2014’e.

Vakti zamanında beraber yürünmüş yolları bildiğimiz için şaşkınız. Noldu acaba?

Boş veer. Daha önemli dertlerimiz var bizim.

Mesela Ocak Ayı’nın ilk günlerinde , 14 yaşında bir çocuk evde ölü bulundu. 11 yaşında imam nikahıyla evlendirilmiş, 12 yaşında ilk çocuğunu doğurmuş, 14 yaşında doğurduğu ikinci çocuğunun ölmesi üzerine öldürülmüştü. Kelebeklerden bile kısaydı ömrü.

Şubat başında ise, sırtındaki çuvalda 3 yaşındaki oğlunun cesetini taşıyan ve karla kaplı yolları aşmaya çalışan bir baba kazındı hafızalarımıza.

Mart’ta Berkin’in ateşi düştü yüreğimize. Ve bir turnusol kağıdı gibi gösterdi etrafımızdaki insan ve insan olmayanları bize. Sorguladık her şeyi hep birlikte.

Ama bu sorgulama bi işe yaramadı. Çünkü Mart sonunda gördük ki, kedilerin trafolar üzerinde üstün başarıları var.

Nisan işçi ölümleriyle başladı. Köprü inşaatında göçük 3 ölü, ardından yasal protesto haklarını kullanan Yatağan işçilerine dayak ve gözaltı. Twitter’a sansür, youtube’a yasak vb. bi dolu acı ve tatsız olay.

Ve 1 Mayıs: Bütün dünyada coşkuyla kutlandı. Biz de ise gaz bombaları, tomalar ve çok sayıda yaralı.

Ve…Ve…Ve…13 MAYIS: SOMA

İnsanların, canların, yaşamların istatistiğe dönüştürüldüğü bi toplu katliam. Yetmedi üzerine tekme. Naparsın bunların hepsi işin fıtratında var. Bütün bu ölümlerin, kayıpların,acıların, yangınların

arasında fıtratta olmayan tek şey var. O da, bir bakanın 3 gün üst üste aynı gömleği giymesi. Ve bu kadar zor durumdayken bile krizi çok iyi yönetmesi.

O günleri maden başında geçirmiş biri olarak diyebilerim ki, halkımızın dünyada eşi benzeri olmayan bir sağduyu, yardımlaşma ve dayanışma duygusu var ve böylesi felaketlerde refleks olarak kendiliğinden harekete geçiyor.

Son yıllarda ülkemizde yaşanan bütün büyük toplumsal olaylarda olduğu gibi Soma’da da sağduyulu olan, olgun olan, idare eden, alttan alan dolayısıyla kriz yönetimini kolaylaştıran halktı.

Neyse daha yılın yarısına gelmeden içim bunaldı.

Özet geçmeye çalışayım.

2014’te çokca iş kazası ve iş cinayeti yaşandı, kadınlar yine bolca şiddete uğradı, çocuk istismarının önüne geçilemedi, kız çocukları henüz çocuk olduklarının bile farkında olmadan koca koca sapık adamlarla evlendirildi. 15 yaşında çocuklar öldü, 16 yaşında çocuklar tutuklandı.

Bazı adi suçlardan gözaltına alınanlar ise serbest bırakıldı. O kutu kutu paralar ‘o para bizim değildi. Emanetti’ diyenlere faiziyle iade edildi. Bu arada Müslüman geçinenlerin aklına ‘Hani Faiz Haramdı?’ sorusu hiç gelmedi. Keza israfın da haram olduğu unutuluverdi.

Yalova Belediye Başkanına kadar herkes tarafından ağaç kesildi.

Ağaçlarının kesilmesine karşı çıkan Yırcalı Köylülerinin başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmedi. Sonuçta olan, yine ağaçlara oldu. Kendini koruma imkanına hiç sahip olmayan canlılara yani.

Velhasıl memlekette hiç de iyi şeyler olmadı 2014’de.

Hoş dünyanın diğer bazı ülkelerinde de acı, savaş, ölüm, katliam, şiddet, cehalet, vahşet, vicdansızlık gibi bir çok musibet vardı ama;

 

Arada şöyle şeyler de oldu dünyada;

Mesela 18 Nisan 2014’te gökbilimciler, 500 ışık yılı mesafede dünyaya çok benzeyen bir gezegen keşfettiler.

Bilim adamları, küresel ısınmaya karşı, karbonu hapseden sünger ürettiler.

16. yy.da Leonardo tarafından yapılan Mona Lisa’nın dünyanın ilk 3 boyutlu tablosu olabileceği ortaya çıktı.

Kök hücre nakliyle Parkinson’un tedavi edilebilme umudu var, araştırmalar sürüyor.

Biyomedikal mühenisleri, kanser hücrelerini yok eden yeni bir yöntem geliştirdiler.

Ve bunlara benzer hayatı kolaylaştıran, güzelleştiren, daha da yaşanılır kılan 30 civarında buluş yapıldı 2014’te.

Bizim neler yaptığımız, nelerle uğraştığımız da malum.

Bir yandan muhteşem yüzyılı yeniden yaşama özlemi duyuyor, öte yandan muhteşem yüzyılı bizim adımıza muhteşem yapan unsurların görkemli saraylar filan değil, bilim ve sanata verilen değer ile hoşgörü olduğunu unutuyoruz.

2015’te umarım bunu hatırlarız.

‘Muhteşem Yüzyılı Yeniden Yaşamak’ ya da aynı anlama gelen ‘Muassır Medeniyet Seviyesinin Üzerine Çıkmak’ hedefimizde samimiysek eğer, bilim ve sanata kapı açmak ve birbirimize hoşgörüyle bakmak zorundayız.

Günlük, sığ olayların, kısır tartışmaların, çekişmelerin üzerine çıkmalı, sorgulamadan fanatik bi şekilde savunduğumuz her türlü görüşümüzü, vicdan ve akıl süzgecinden bir kez daha geçirmeli ve insan, yani eşref-i mahlukat olduğumuzu hatırlamalıyız.

İnsana bahşedilmiş en önemli şeyin akıl, insana özgü en soylu duyguların, merhamet, hoş görü, sevgi, en büyük zenginliğin sağlık, en kıymetli varlığın aile, ve bize sunulmuş en büyük armağanın dostlarımız olduğunu bile bile, olduk olmadık gerekçelerle birbirimizle didişmenin hiçbir anlamı da yok, değeri de.

2014’te çok hırpaladık birbirimizi. Son verelim şu işe 2015’te.

Herkese dostluk ve sevgiyle…