33- Sevgili Arsız Ölüm beni çok etkileyen romanlardan biri. Neredeyse bir solukta, su içer gibi, handiyse gözümü kırpmadan okuyup bitirmiştim.
Latife Tekin, “Keşke onu daha soluk soluğa, daha parçalanmış bir teknikle, daha erken yazabilseydim” dediği Sevgili Arsız Ölüm’ü yayımladığında(1983), yirmi altı yaşındaydı. Yaşamının ilk dokuz yılı Kayseri’nin Bünyan Kasabasına bağlı Karacefenk köyünde geçmişti. Ailesiyle birlikte İstanbul’a geldi, çetin bir yaşam mücadelesinin içinde buldular kendilerini. Yedi kardeştiler. Latife Tekin, bu kardeşlerin arasından “titrek bir gölge gibi sıyrılıp” liseyi bitirdi. Boğuşmanın, direnmenin, savrulmaların ortasında yara bere içinde oturup bu romanı yazdı.
Romanı ilk okuduğumda bambaşka bir dünyanın içine girdiğimi, neredeyse elimden hiç bırakmadan bitirip kapağını kapattığımda birkaç dakika uzaklara dalıp gittiğimi hatırlıyorum. Kusursuz bir roman insanı böyle yapar işte; oturduğunuz koltuktan sizi alır, zamanda, mekânda, insan yaşamlarında bir yolculuk yaptırır, yerinize döndüğünüzde artık aynı insan değilsinizdir.
Kitabı bitirdiğimde Salinger’in ‘iyi kitabı’ tanımladığı sözleri aklıma geldi ve keşke Latife Tekin arkadaşım olsaydı da arayıp onunla konuşabilseydim, diye düşündüm.
Bu düşüncenin üzerinden epey geçtikten sonra kendisiyle tanışma ve sohbet etme şansı yakaladım. Sevgili Arsız Ölüm ile ilgili kendisine şunu söyledim: “Sanki romanı yazmak için masaya oturmuşsunuz ve bir oturuşta yazıp kalkmışsınız.” Gülümseyerek şöyle yanıt verdi: “Hemen hemen öyle oldu zaten.”
34- Yusuf Atılgan Aylak Adam’ı 7 ayda, Anayurt Oteli’ni 1 yılda yazdı.
Dostoyevski Kumarbaz’ı 25 günde yazdı. (Kumar borcunu ödemesi gerekiyordu.)
Anthony Burgess Otomatik Portakal’ı 3 haftada yazdı. (Doktoru beyin tümörü nedeniyle bir yıl içinde öleceğini söylemişti. 12 ayda 5 roman yazdı ve 33 yıl daha yaşadı.)
Italo Calvino, Örümceklerin Yuvalandığı Patika’yı 20 günde yazdı. (Tamamen gençliğin verdiği yazma coşkusu.)
Çehov Bozkır’ı 1 ayda yazdı.
Bulgakov, Üstat ile Margarita’yı 11 yıl boyunca ölümüne değin (kendi deyişiyle ‘tabuta kadar’) yazmayı sürdürdü.
Robert Musil, Niteliksiz Adam’ı 21 yılda yazdı, son cildini bitiremeden öldü.
35- Sevgili Arsız Ölüm’den:
“Güneş doğar doğmaz kâğıdı önüne koydu. Güneş batmadan şiir yazması için kendine emirler savurdu. Güneş dönüp battı. Dirmit bir öfkeyle boş kâğıdı yırttı. Güneşe yenildi. Ayla yarışa kalktı. Ay, şiir olmadan soldu. Sonunda Dirmit şiir yazmanın bir yolunu buldu. Sözcükleri tek tek kafasının içinden alıp yüreğine koydu. Yüreğini “Güp! Güp!” attıran sözcüğü hemen kâğıda yazdı. Yüreğini attırmayan sözcüğü yüreğinden çekip aldı. Dirmit o günden sonra yüreğine kul köle oldu. Yüreği ne yap dediyse onu yaptı, yüreği nereye git dediyse oraya gitti, yüreği ne dediyse onu dedi.”
36- Kavafis, 1863’de İskenderiye’de doğdu, 1933’de İskenderiye’de öldü. 29 Nisan’da doğdu ve yine bir 29 Nisan’da hayatını kaybetti. Tamı tamına 70 yıl, ne eksik, ne fazla… Yazdığı en ünlü şiir Kent, kendisini anlatıyordu biraz da:
“Hep aynı kente varacaksın. Bir başka kent bekleme sakın,
ne bir gemi, ne de bir yol sana.”
37- Şair burada ne anlatmak istiyor? (2)
Turgut Uyar’ın ölümünün ardından Cemal Süreya arkadaşı için bir şiir yazar. Turgut Uyar isimli şiir şöyle biter: Öldüğü gün / hepimizi işten attılar.
Şimdi bu dizeleri şiir sanatı açısından incelemeye kalktığınızda şu yorumu yapabilirsiniz: ‘Şair burada Turgut Uyar’ı yüceltmektedir. Onu diğer şairlerin ustası görmekte, o ölünce kendisi gibi şairlerin artık şiir yazamayacaklarını, işsiz kaldıklarını imlemektedir. İşten atılmak burada metaforik bir anlatım biçimidir.’
Oysa gerçek başkadır. Turgut Uyar’ın cenazesine işyerinden arkadaşıyla giden Cemal Süreya (o sırada Ansa Omnis Ansiklopedisi’nde çalışmaktadır), cenazeden dönüşte birkaç arkadaşıyla birlikte işten atıldıklarını öğrenir. Yani metaforik değil, düpedüz kovulmuşlardır!
38- Yazarların son sözleri: (1)
“Sevinmeyin, daha ölmedim.”- Oğuz Atay
“Ya duvar kâğıdı gider ya ben!”- Oscar Wilde
“Reynolds, Reynolds!”- Edgar Allen Poe
39- “Tarih kendini tekrar etmez. Ama kafiyeli konuşur.”- Mark Twain
40- Mark Twain’in gerçek adı Samuel Clemens’tir. Yazar kimliğiyle özdeşleştirdiği “Mark Twain” ise “iki kulaç” anlamına gelmektedir. Bu adı seçme nedeni ise şu: Mississippi’de gemide çalıştığı dönemlerde nehir yaşamı kendisine takma ad bulmasında yardımcı oldu. Derinliği ölçmekle görevli mürettebat nehre kulaç ölçüsüyle (1 kulaç yaklaşık 183 santimetre) ayarlanmış bir halat atıyordu. Halat yalnızca bir kulaç kadar aşağı inerse mürettebat dümenciye derinliğin bir kulaç olduğunu belirtmek için “Bir kulaç” (Mark one) diye seslenirdi. Yanaşabilmek için bir kulacın sığ olduğunu bilen teknedekiler homurdanırdı. Eğer halat iki kulaca kadar inerse denizci, “İki kulaç” (Mark twain) diye bağırırdı. Bu sesleniş, herkesi neşelendirirdi çünkü teknenin yanaşabileceğini, karaya çıkıp eğlenebileceklerini haber veren bir işaretti. Mark Twain, takma isim olarak seçtiği iki kelimenin nehir gemisinde duyulabilecek en güzel kelimeler olduğunu söylüyordu.
41- Gogol’ün adı “dalgıç kuşu” anlamına geliyordu.
42- Hulki Aktunç’un Büyük Argo Sözlüğü’nden: (YKY)
*çakız etmek: Bir durumu anlamak, kavramak. (Birisine) durumu sezdirmek, anlamasını sağlamak: “Osman- Bilemedik ki… Nuri abi, sen de bize çakız etmedin yahu…” (Aziz Nesin, Toros Canavarı)
*mantarını açmak: Suskun birisinin konuşmasını sağlamak. Birisine, dertlerini anlatması için olanak sağlamak, dilini çözmek.
43- Bilge Umar’ın Türkiye’deki Tarihsel Adlar’ından: (İnkılâp Y.)
*Bergele: Manisa ili Akhisar ilçesinde köy; yeni uydurulan adı Topluca. Bergele’nin aslı Luwi dilinde Bergala/Pergala, yani Berga/Perga-la, “Tepe-cik” ya da “Hisar-cık” olmalıdır.
44- Sevdiğim roman başlangıçları: (3)
“Tütünümü, anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim.” - Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İlhami Algör
45- Georges Perec merdivenlere takıntılıydı. Gogol’de tam bir yemek takıntısı vardı. Obur olduğu gibi romanlarındaki bütün karakterler de çok iştahlıdır. Bir Delinin Hatıra Defteri’ndeki köpekler bile mektuplarında yediklerinden bahseder. Oscar Wilde ise tam bir estetik tutkunuydu. Ahmet Haşim kendini çirkin bulurdu. Cahit Sıtkı da öyle.
46- Mark Twain’in takıntısı ise Halley kuyruklu yıldızıydı. Halley kuyruklu yıldızı bilindiği gibi dünyadan 75 yılda bir görünür. Halley’i gökyüzünde görürüz ve bir daha görmek için 75 yıl beklememiz gerekir. Mark Twain, Halley’in gökyüzünde göründüğü 30 Kasım 1835 günü doğmuştu. Annesi bu bilgiyi ona söyledikten sonra bunu bir takıntı haline getirdi ve herkese “Halley kuyruklu yıldızıyla dünyaya geldim, Halley kuyruklu yıldızıyla gideceğim” demeye başladı. Yani Halley bir kez daha göründüğünde öleceği kehanetinde bulunuyordu. Peki bu kehaneti gerçekleşti mi? Evet! Mark Twain 21 Nisan 1910’da öldü. Öldüğünde Halley gökyüzündeydi. Üstelik kehaneti gerçekleşsin diye intihar falan etmedi, doğal sebeplerle öldü. Daha da ilginci, doğduğunda da öldüğünde de Halley kuyruklu yıldızı, dünyaya en yakın yörüngesinden tam iki hafta ilerideydi.