25 yıl önceydi. Ben 16 yaşındaydım. Liseli gençlerdik biz, okul dışında Manisa’nın sokaklarını arşınlayan. Trafik sorunu yoktu o zamanlar kentimizde, sanayi bu kadar büyümemiş, insanlar bu kadar yabancılaşmamıştı birbirine. Kültür Sitemiz he

 

25 yıl önceydi. Ben 16 yaşındaydım.

Liseli gençlerdik biz, okul dışında Manisa’nın sokaklarını arşınlayan.

Trafik sorunu yoktu o zamanlar kentimizde, sanayi bu kadar büyümemiş, insanlar bu kadar yabancılaşmamıştı birbirine.

Kültür Sitemiz henüz Şehir Tiyatrolarını bünyesine alıp kentin kültürüne katkıda bulunmamış, Magnesia adı bir alışveriş merkeziyle özdeşleşmemişti.

Mustafakemalpaşa Caddesinde araçlar ikinci sıraya park etme ihtiyacı hissetmiyor, Cumhuriyet Meydanında palmiyeler güneşe bakarak geçiriyorlardı günlerini.

Fatih Parkı’nın adı Fatih Plaza olmamıştı henüz ve Sultan Cafe’nin olduğu yerde tenis oynuyordu Manisa’nın gençleri, sporseverleri…

Salı Pazarı Yarhasanlar Camiinin çevresinde, Perşembe Pazarı eski “bit pazarı”nda kuruluyordu.

Eski Garaj dendiğinde, Ticaret Lisesi’nin yanı değil, Ulu Camiinin aşağısı anlaşılıyordu.

Bize “Eski Manisa”dan bahis açanlar, Ulupark’ın mezarlık olduğundan, Kültür Sitesi’nin olduğu yerdeki cezaevinden dem tutarlardı ki ben de hatırlıyorum az çok cezaevinin son zamanlarını.

Tabi gar yine aynı yerdeydi ve yine aynı camiden atılırdı mesir, aynı kalabalıklara…

Daha eskisinde Kirazlık’ın gerçekten Kirazlık olduğunu bilir, ilkokula gittiğimizde Laleli’deki 5M Migros’un yanından dere geçtiğini ve Horozköy’e uçsuz bucaksız, konutsuz, fabrikasız ve atölyesiz bir araziden yürüyerek gittiğimizi hayal meyal hatırlardık.

Ve oralarda Hıdırellezde uçurtma uçurduğumuzu…

**

Bugünkü Türk Telekom’un önünden İbrahim Gökçen Bulvarı’nı aşarak devrin en iyi okullarından Manisa Lisesi’ne giderdik.

Anadolu Lisesi dendiğinde Fatih gelirdi yalnız akla…

Manisa Lisesi, Endüstri Meslek Lisesi, Ticaret ve Kız Meslek Lisesi…

Lise dediğin hemen hemen bunlardan ibaretti ve biz Kapalı Spor Salonu’nda mesleklilerle her basketbol karşılaşmasında karşılaşmaktan, tribünlerde onlarla atışmaktan büyük keyif alırdık.

Manisa’daki her liseli birbirini tanırdı o vakitler ve herkesin gittiği en geniş alan Fatih Parkı’ydı, hani bugün Fatih Plaza olan yer…

Bahçe duvarına tüneyen gençler birbirini bulur, cep telefonunun olmadığı bir yüzyılda hiç gecikmezlerdi buluşmalarına.

Murat Abi işletirdi o günlerde parkın çay bahçesini ve gençlerin nazı geçerdi ona, çay içmeden arkadaşlarıylaotururlardı saatlerce…

Kimi zaman Hasan Abi’ye giderdik, Bonjour Cafe…

Kimi zaman da Ergun Abi’ye, Cafetilla…

Cafetilla, Manisalı gençlerin uğrak yeriydi, Bonjour gibi.

Liseli gençler bugünkü gibi çatı-cafelerde değil, Bonjour’da, Cafetilla’da, Ekrem Abi’nin Cem Cafesinde ya da biraz daha para varsa Sergen Pastanesinde buluşurlardı arkadaşlarıyla

Tabi Fame Cafe, Penguen Pastanesi’ni unutmayalım.

Sonrasında Taç Pastanesi

Ve Pop Sevenler Lokali elbette. 

Sardes de birazcık daha sonradır…

Hatta kısa soluklu Mavi Bar’ı, Öykü’yü de buna dahil edebiliriz.

Biz Ergun Abi’yi, Hasan Abi’yi Ekrem Abi’yi ve diğerlerini hep bizden bildik o yıllar. Büyürken onları unutmadık.

**

Ve kaset alırdık o zamanlar…

CD’nin, internetin olmadığı yıllar, biz kasetlerde bulurdukduygularımızı

Uğrak yerimiz elbet Fuat Abi’ydi, Evran Plak…

Bugünkü yerinin karşısında şimdi “Sim”’in olduğu yerde bir pasaj vardı oradaydı dükkanı Fuat Abi’nin…

Seksenler ve doksanlarda Manisa’da otopark sorunu yoktu çünkü otomobil lüzumundan fazla değildi.

AVM ihtiyacımız yoktu çünkü mahalle bakkallarımız yetiyordu…

Köşk Sinemamız vardı bizim, hatta öncesinde Şehir Sinemamız, yazlık Gediz Sinemamız vardı Karaköy’de bugün Tansaş’ın olduğu yerde, her filmi izlerdik yaz kış…

Tabi Beyaz Saray’ı unutmayalım, bugünkü Çınar Sineması…

Evkur’un olduğu yerde çay partileri düzenler, pirince sevgililerimizin adını yazdırdığımız kolyelerle dolaşırdık çarşıda

Haydar (Aksakal) Amcanın dükkanında bir soluklanıp çay içer, Sahra Bilardo Salonunda bilardo oynar, Sırrı Amca’dan bilardonun sırlarını öğrenirdik…

Köşe başlarında köftecilerimiz vardı seyyar, 

Simiti simitçiden, çiğköfteyi her gün aynı saatte aynı yerlere uğrayan Macit Abi’den (Kadri Macit) alırdık.

Waffles henüz hayatımıza girmemiş, Latte’nin henüz tadına bakmamıştık.

90’ların başlarındaki yerel radyo fırtınasının Manisa’da ayrı bir yer tuttuğunu da söylemeden geçmeyelim. Radyo Venüs, Spil FM, Manisa FM, Radyo 45 ve diğerleri…

Bizim lise arkadaşlarının bir bölümü liseden sonra bir dönem radyo dünyasında boy gösterdiler ve çok önemli işler yaptılar.

Yaşı 35-45 arası olanlardan kim hatırlamaz ki Şans Emekli’yi…

Ya da Rahşan’ı, Serdar’ı, Serap’ı, Ümit’i, Mutlu’yu, Mustafa’yı, Yonca’yı ve diğerlerini…

Salih Ziya Celal Ünal’ı, Oğuz Abi’yi…

**

O günlere ait daha pek çok şey sıralayabilirim, unuttuklarım vardır elbet, onları da siz hatırlatırsanız sevinirim.

Aradan çeyrek yüzyıl geçti, her şey gibi kent, insanlar ve mekanlar da değişti.

Fame Cafe yok artık.

Bonjour’u artık Hasan Abi işletmiyor diye biliyorum.

Otopark inşaatı başlayınca Cem Cafe tarihe karıştı.

Mavi Bar, Sergen Pastanesi yok…

Tenis Kortu Sultan Cafe, Fatih Çay Bahçesi “Plaza” oldu…

Pop Sevenler Lokali anılarda kaldı…

Cafetilla’nın yerinde başka bir dükkanı gördüğümde içimin cız ettiğini hatırlıyorum.

Kapanmadan bir yıl kadar önce Cafetilla’ya girip bir dönerli tost yedim ve yedikten sonra Ergun Abi’ye dedim ki, “25 yıl geçti ama senin tostun tadı değişmedi”, yüzüne bir mutluluk yerleşti, geçen yüzyıldan kalma…

Elbet her şey değişecek ve yerini yenilerine bırakacak, yaşamın doğasında var bu ama hayat akıp giderken bir neslin yaşamında yer eden bazı yerleri ve insanları anmak, hatırlatmak istedim. İnsanı bir kente ait hissettiren o kentte yaşadıkları ve kendisinde iz bırakan insanları, mekanlarıdır biraz da çünkü.

**

Her şey değişti ama Evran Plak yaşamaya devam ediyor. Elbet unuttuklarım vardır bağışlasınlar ama Evran Plak’ın ayrı bir önemi var. 

Her şeyden önce artık kasetin bile olmadığı dönemde adında hala “Plak” olan bir işletme varlığını devam ettiriyor.

Fuat Abi plak sattı, kaset sattı, CD sattı, artık CD’nin bile satılmadığı dönemde çağın öğütücü hızına direnerek o ismi tabelasında koruyor.

Bir dükkana “1980’den beri”, “1990’dan beri” yazıp ne kadar köklü olduğunuzu duyurabilirsiniz ama adınız “Evran Plak” ise buna ihtiyaç duymazsınız.

Umarım Evran Plak yaşamaya devam eder ve gençliğimizden bir parça hep kalır bu kentin bir köşesinde…