MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Aşama aşama sonuca doğru gidiyoruz. Dedikodu anaforuna kapılmadan yolumuzda ilerliyoruz. Komisyon 4 Aralık'ta toplantısını yapmış, PKK'nın kurucu önderliğinin mesajları muayyendir" dedi.

Bahçeli, partisinin Siyaset ve Liderlik Okulu 22. Dönem Sertifika Töreni'nde konuştu.

Sözlerine Hz. Ali'nin sözünü hatırlatarak devam eden Bahçeli'nin gündeme ilişkin açıklamalarında öne çıkan başlıklar şöyle:

"Aklın olmadığı yerde iradenin hükmünden, ahlak ve adaletin hüviyetinden bahsedilemez. Hz.Ali’nin şu sözü ne kadar da mana kudretine sahiptir: “Akıl kemal bulunca boş sözler zeval bulur.” Şirazlı Sadi’ye kulak verdiğimizde, ondan da aynısıyla şunu duyarız: “İki şey akıl hafifliğini gösterir: Konuşacak yerde susmak, susacak yerde konuşmak.” Bizim siyaset düşünce ve mücadele hayatımızda esas olan amil ve amik değer elbette akıl, ahlak ve adalet sacayağında teşekkül etmektedir.

Akıllarını kullanmak yerine alıklaşmış kafalarıyla şablon ezberlere sığınanların bırakınız bizi tasdik ve tebrik etmelerini, anlamalarının ve hakkımızı teslim etmelerini bile beklemiyoruz. Konuşacak yerde susanlarla, susulacak yerde konuşanların neden olduğu toz bulutu siyasetin görüş açısını düşürse de; kimi zaman gönül gözümüzle, kimi zaman fikir gücümüzle, her zaman da akıl ve iman dolu yürüyüşümüzle kutlu hedeflerimizin peşinde adım adım ilerliyoruz.

Makyavel demiş ki; “Prens, tarihin rüzgarına göre, durumların değişmelerine göre dönmeye hazır bir zihne sahip olmalıdır.” Zihni, zikri ve zihniyeti sürtünmesiz siyaset ortamında fırıl fırıl dönenlerin, döndükçe akıl ve ahlak eleğinden patır patır dökülenlerin ülkemize, milletimize, geleceğimize hiçbir yararlarının dokunmayacağını gayet iyi biliyoruz. Toplumsal birikim insanlarımızın ortak servetidir. Aklı ve ahlakı işlevsel hale getiren de bu ortak servetin ortaya çıkardığı tecrübeden başka bir şey değildir. Ahlak, çok boyutludur, aynı zamanda tarihsel ve toplumsal nitelikli gerçeklik olgusudur.

Bahçeli'den "MHP içi darbe" açıklaması: “Bunların hepsi faso fiso”
Bahçeli'den "MHP içi darbe" açıklaması: “Bunların hepsi faso fiso”
İçeriği Görüntüle

Ahlak, insanlar arası ilişkiler temelinde, davranışlara ilişkin geçerli kılınmış çeşitli değer yargıları, değerler sistemi şeklinde ortaya çıkan bir olgudur. “Doğru, adil, iyi” anlamında mutlu ve huzurlu bir hayatın ne olduğu sorusunun cevabı ise etikte aranmalıdır. Bu soru teorik yönden adalet ve erdemin ne olduğunu da analiz etmektedir. Yeri gelmişken temas etmek mecburiyetindeyim ki, ahlak başka, etik başkadır. Bu kapsamda akıl süzgecinden geçirip, adil ve hakkaniyete müzahir bir yorum maharetini siyaset ve toplum yapısı adına paylaşmak lazımdır."

Konuşmasına ülke gündeminde yaşananlara değinerek devam eden Bahçeli, ilk olarak bahis skandalı hakkında konuştu.

"Olgun ve objektif şekilde bazı müessif olayların damar yolunu açıp değerlendirmemiz lazımdır" diyen Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bahis iddialarıyla Türk futboluna, hatta Türk sporuna gölge düşürenlerin, sermaye piyasasında milletimizin alın terini dolandıranların, yattığı yerden çok kazanmanın, kalktığı yerden çok aşırmanın amacında olanların neden olduğu ahlak krizi hepimizin üzerine kafa yorması gereken bir konu değil midir? Giderek toplumsal bünyeyi deşip kanatan şiddet vakıaları, insanların basit sebeplerden birbirini boğazlamaları bir ahlak krizi değil midir?

Yalan, dolan ve iftiradan medet umarak insanlarımıza haysiyet cellatlığı yapmak, siyasi diyalogları tıkamak, habaseti hamasetle, hakareti ucuzlamış haysiyet pozlarıyla kapatmaya çalışmak bir ahlak krizi değil midir? Belediyeleri kasıp kavuran rüşvet, irtikap ve yolsuzluk iddiaları yaygın ve yoğun bir ahlak krizi değil midir? Yüzyılın yolsuzluğu olarak tanımladığımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi soygunu, her tarafa sıçramış gayri meşru ve gayri hukuki ilişkiler manzumesi milli hafızaya mıh gibi yerleşen, bıçak gibi saplanan bir ahlak krizi değil midir?

Buna karşı adaletin devreye girmesine bühtanla saldırmak, yargı mensuplarımızı itibarsızlaştırmaya kalkışmak hem adalet hem de ahlak krizi değil midir? Yeni nesil çetelerin etrafa korku salması, çocuk yaştaki tetikçilerin sahaya sürülmesi, uyuşturucu kullanım yaşının inanılmaz şekilde düşmesi, ailelerin dağılıp umutların sönmesi bir ahlak krizi değil midir?

Büyükçekmece Adliyesi emanetindeki altın ve gümüşleri çalıp yurt dışına kaçmak, her düzey ve derecede emanete ihanet etmek bir ahlak krizi değil midir? Türk-İslam düşünürlerinin pek çoğunda adaletin ağırlık merkezi muhabbettir. Nitekim adaletin en hakiki formu muhabbettir. “Muhabbetten Muhammed hasıl oldu, Muhammed’siz muhabbetten ne hasıl” kelamı kibarı ise her şeyin ölçüsü; saygı, sevgi ve merhamet tabanlı medeniyetimizin ruh köküdür.

Bu kökü kurutmaya niyetlenmek; adalet ile muhabbeti, ahlak ile mehabeti, akıl ile meşruiyeti ayrıştırmaya heveslenmek bu ülkeye, bu millete, gelmişimize ve geleceğimize reva görülen en büyük ayıp, en vahşi kötülüktür. Buna da hiç kimsenin hakkı yoktur. Samimiyetsiz nasılsın sorusuyla, iyiyim sahteliği arasına sıkışan bir hayatın varacağı yer uçurumdan başka bir şey olamaz. Aç hürlerle tok esirlerin, mutlu azınlıkla mutsuz ve umutsuz çoğunluğun estireceği fırtınayı şimdiden görmek zorunluluktur. Lütfen dikkat ediniz, Pir Sultan Abdal’ın vurguladığı gibi, “Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu. İnsanı, insanla kırdılar; biri aç, diğeri toktu.”

Elbette gözleri çakmak çakmak parlasa da hiçbir şeyi göremeyen çocuklarımızı suça ve suç işlemeye sürükleyen asıl ve esas kaynakları ortadan kaldırmalıyız. Merhum Porf.Dr. İdris Küçükömer’in bir düşüncesini bu vesileyle paylaşmak arzusundayım: “Yoksul evlerde, milyonlarca çocuğun sinirli, hırçın, problemli yetiştiği bir ülkedeyiz. Ben geleceğe o evlerden bakmaya çalışıyorum, ya siz de bakıyor musunuz?” Evet biz de bakıyoruz, sonuna kadar da bakacağız; o çocuklarımızın, velhasıl kelam gelecek nesillerimizin ellerinden Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak tutmanın azim ve kararlığındayız. Dik baş, tok karın, mutlu ve huzurlu yarınları mutlaka sağlayacağız. 10’uncu ve 11’inci yüzyıllarda yaşamış saygın ve şöhretli İslam filozofu Maverdi’nin şu sözü anlamlı ve zengin bir içeriğe sahiptir: “Her şey çoğaldıkça kıymeti azalır; yalnızca akıl arttıkça değeri artar.” Akıl ve gönül ihtişamıyla, ahlak ve adalet itibarıyla karşımıza Bizans surları gibi dikilen sorunları çözecek, hepsinin üstesinden gelecek kabiliyet ve kapasiteye hamd olsun sahibiz.

Biz taşlara değil, arasında filizlenip demet demet gün yüzüne çıkan çiçeklere bakıyoruz. Bardağın boş kısmıyla değil, dolu olan bölümüyle ilgileniyoruz. Ahlak, samimi inançla bağlıdır. Samimiyet olmadan ne ahlakın ne de inancın itibar ve iknası mümkündür. Bir yanda siyasetin, diğer yanda sosyo-kültürel yapının ahlak reformuyla taçlandırılması hakikaten acil ve öncelikli bir konusudur. İşin özünde dünyada var olan pek çok sorunun altında, insanın kendini bilme hususundaki yetersizliği yatmaktadır. Çok şükür Anadolu irfanı diye takdim ve tabir edilen muazzam müktesebatımız sorunların halli istikametinde manevi bir reçete sunmaktadır. İrfan sahibi olmak kendini bilmek, iç medeniyet alemini kuşatmak ve kucaklamak demektir. Bunun basamakları da akıldır, ahlaktır, adalettir.

Halil Rıfat Paşa, II.Mahmut’a bir defasında diyor ki; “Avrupa’ya benzemekte acele etmezsek, Asya’ya dönmekten başka çaremiz kalmaz.” İç dinamiğimizi söndüren bu teslimiyetçi ve taklitçi makurtluğun Türk-İslam ahlak ve onurunu, akıl ve adaletle perçinlenmiş müthiş mazisini tanıması düşünülemeyeceği gibi abese hayranlık ve hizmetten başka bir manaya da gelmeyecektir. Türk milleti muzaffer ve muvafık zamanlarda ortaya koyduğu aynı dirayetle, aynı kiyasetle, icap ettiği takdirde aynı katiyetle yeni yüzyılın bağrına vura vura Türk Devri’nin şan ve şerefini kazıyacaktır. Merhum Mithat Cemal Kuntay, can beraberi arkadaşı olan Mehmet Akif Ersoy’u anlattığı hatıra kıvamındaki eserinde aralarında geçen bir konuşmayı nakletmiştir.

Merhum Kuntay, Merhum Akif hastayken ona şunu sorar: “İstiklal Marşını niçin Safahat’a koymadın? Merhum Akif şöyle cevap verir: O benim değil milletimin ve memleketimindir.” İşte bu bir ahlak dersidir. İşte bu doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen adalet ruhunun yansımasıdır. Şu dizeleri de adeta örsle çekiç arasındaki bir hayatın faziletli çığlığıdır ve hepimize mesajıdır: Beraber ağlamazsın, sonra kör dersin, sağır dersin. Bu hissizlikten insanlık hep iğrensin hem de ürpersin. Biz beraber ağladığımız kadar beraber güleceğiz. Biz yürek sazımızın tellerine aynı anda dokunacağız. Sürgit dünyası olmayıp gör geç dünyası olan vaki dünyada şevki gayretle milletimizin ve ülkemizin huzuru için elbirliğiyle çalışacağız. Ortak akılla üzerimize gerilmek istenen kara örtüyü yırtıp atacağız. Ortak ahlakla birbirimizin yurdu, umudu, ufku ve can paresi olacağız. Biz kimsiniz diye sorduklarında da doğudan batıya, kuzeyden güneye aziz ve muazzez Türk milletiyiz diyeceğiz."

Süreç hakkında konuşan Bahçeli, şunları söyledi:

"Terörsüz Türkiye” hedefinin siyaset mantığı milli birlik ve kardeşliğimizin tahkimine odaklıdır. Bazı provakatif çıkışlara, Siyonist-emperyalist tazyik ve telkinlere, abuk sabuk ifadelere, tahrik ortamını canlandırmaya dayalı küstah ve kumandalı söylemlere rağmen aşama aşama, kademe kademe sonuca doğru gidiyoruz. Göz kamaştıran gelişmelerin muhatabı olmanın eşiğindeyiz, kıyısındayız. Sistemli ve şiddetli dedikodu anaforuna kapılmadan, yakamızı kaptırmadan, cesaret ve hamiyet izlerine basa basa yolumuzda ilerliyoruz. “Terörsüz Türkiye” hedefini akıl, ahlak ve adalet aydınlığının ikram ve imkanıyla okuyor, küresel ve bölgesel tehditler karşısında tek yürek olmaktan başka seçenek görmüyor, tanımıyoruz.

BAHÇELİ, ‘KURUCU ÖNDER’ SÖZLERİNİ BİR KEZ DAHA TEKRARLADI

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 19’uncu toplantısını da 4 Aralık’ta yapmış, bu suretle İmralı’nın adaya giden milletvekili heyetine yaptığı açıklamalar görüşülmüştür. PKK’nın kurucu önderliğinin mesajları makul, müspet, muteber ve muayyendir. Bu mesajın hilafına kamuoyuna maksatlı açıklamalar yapmanın, süreci çarpıtmanın ve berrak suyu bulandırmanın hiçbir mana ve ehemmiyeti yoktur. Çatışma ve gerilim çıkmazında nefes nefese kalan pek çok coğrafyanın aksine ülkemiz adil, hakkaniyetli, ahlaki temelli ve akılla bezeli barış mimarisini hayata geçirmektedir. Kim ki bunun önüne geçmeye yeltenirse iki cihanda da altından kalkamayacağı bir vebali omuzlamış demektir.

Cizre provokasyonu, Kandil’den yapılan bazı sorumsuz ve sakat açıklamalar bizi yıldıramayacaktır. Bizim hidayete erip ermediğimizin takdirini bir fani değil, Cenab-ı Allah bilecek, adalet ve ihsanıyla hakkımızdaki ezeli hükmü de verecektir. Bozkurtluğuma gelince, ben elbette bir Bozkurtum, ecel aman verdiği müddetçe Bozkurt olacağım, öyle de göçüp gideceğim. Barış kuşunun ikinci kanadı inşallah takılacak ve uçuşunu herkes görecektir. Siyaseti bir rekabet ve çatışma alanı olarak tevil edenler olduğu kadar, işbirliği ve dayanışma halinde tanımlayan düşünürler de pek çoktur. İşbirliğinden yanayız. Dayanışmanın taltif ve teminden tarafız.

Konuşmayla, anlaşmayla, empati yapmakla, sabırlı olmakla, sağduyu içinde, birbirimizin açığı aramakla değil, kapatmakla meşgul olmalıyız. İhtirasları zapt edecek manevi dizginlerimiz vardır. Tahammül, başkasını anlamaya, sorunları diyalogla çözmeye fırsat veren demokratik değerdir. Son yüz yıl içinde yakaladığımız bugünkü tarihi fırsatı elimizden kaçıramayız, israf edemeyiz. Ütopik görüşlere; uçuk, ölçüsüz ve seviyesiz sözlere sırtımızı dönüyoruz. Son raddeye kadar kulaklarımızı kapatıyoruz. Ve hepsinden önemlisi Kürt kardeşlerimizin alayını hasretle, muhabbetle, hürmetle kucaklıyoruz. Unutmayınız ki, Türkiye’nin geleceğini karanlık görenler, tarihimizin zifiri karanlık köşelerinde unutulup gideceklerdir.

Parçalanmak istenen kardeşlik hukukumuzun ince ipliklerinden bir anlam, kalıcı bir birlik ve karşılıklı ahlaki sorumluluk örmenin gayesindeyiz. Bugünkü çağımız, makine gıcırtısıyla, dijital devrimin ahlak sedasını susturduğu çağdır. Bizim müşterek ahlakımız, hürmet, hizmet ve merhamet ilkelerini kendinde birleştiren aşk, akıl ve adalet ahlakıdır. Bu ahlakın etrafında toplanmanın vakti gelmedi mi? Bu ahlakın potasında hep beraber erimenin vakti gelmedi mi PKK’nın kurucu önderliğinin söylediği gibi, yalnızca filli silahların değil, zihinsel anlamda da silahların terk edilmesi gerekmiyor mu?"