“Türk’ün gönlünde bir dağ varsa orası Balkan’dır, nehir varsa Tuna’dır”

“Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;

Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum.

Hicretlerin bakiyesi hicranlı duygular,

Mahzun hudutların ötesinde akan sular.” /Yahya Kemal/Açık Deniz

Türklerin Avrupa ve Balkanlardaki varlığı her ne kadar Osmanlı’nın 1353 Çimpe Kalesini almasıyla başlatılsa da bunun doğru olmadığı bilinmektedir. Avrupa Hun Devleti, Peçenekler, Oğuzlar, Macarlar, Bulgarların tarihi incelendiğinde Türklerin Avrupa ve Balkanlardaki varlığı en azından V. yüzyıla kadar götürülebilecek bir tarihe sahiptir. Ancak Avrupa ve Balkanlardaki kesin Türk yerleşimi ve bölgenin ebedi Türk vatanı oluşunun Osmanlı fetihleriyle gerçekleşmiş olduğu genel kabul görmüştür.

Osmanlı’nın Balkanlarda kök salması yalnız fetihlerle değil aynı zamanda manevi mimarlar eliyle gerçekleşmiştir.

Türklerin Balkanlara çıkışı ve İslam’ın bölgede yayılması Horasan Erenleri eliyle gerçekleşmiştir.

İslamiyet'in Balkan yarımadasına ilk etkisinin XII. yüzyılda yaşamış Ho­rasan erenlerinden Sarı Saltuk'un bölgeye gelmesiyle başladığı ileri sürülmek­tedir. Bölge halkı arasında yaygın olan bu kanaat tarihsel ve bilimsel yönden doğrulanmamıştır. Balkanlara İslamiyet'in ilk gelişi, Osmanlıların fetihleriyle başlamıştır.”[1]

Konumuz gereği Dede Niyazi ve ailesinin geldiği Teselya ve civarı hakkında verilen bilgiler dikkate alındığında bölgede Türk nüfusunun yoğun olduğu görülmektedir.

“1800 yılında Anadolu, Balkanlar ve Güney Rusya bölgesinde muazzam bir Müslüman yurdu bulunmaktaydı. Müslümanlar bu toprakların sadece yöneticileri olmakla kalmıyor, aynı zamanda halkının da çoğunluğunu hatta Balkanların büyük kısmı ile Kafkasya’nın bazı yöreleri gibi çoğunlukta olmadıkları yerlerde bile, bölge nüfusunun azımsanamayacak kadar yüksek oranını teşkil ediyordu.”

“1923 yılına gelindiğinde ise Müslüman toprağı olarak sadece Anadolu, Trakya ve Güney Kafkasya’nın bazı bölgeleri kalmıştı. Balkanlarda Müslümanlar hemen hemen yok olmuş, yani ölmüş veya göçe zorlanmıştı…”[2]       

Yunanlıların 1829 sonrası Türklerin yaşadığı bölgelerde yaptığı zulümler katliamla açıklanabilir.         

“…Nisan ayında isyan yaygınlaşmıştı. Sanki bir yerden işaret almış gibi köylüler birden her tarafta ayaklandılar ve ellerine geçirdikleri tüm Türkleri çocuk, kadın, erkek ayırt etmeden katlettiler.”[3]

“Yunanistan’daki Türklerin ölümü savaş zayiatı değildi. Yunan çetelerinin eline geçen tüm Türkler, kadın ve çocuklar dâhil öldürülmüşlerdi.”[4]

Görüldüğü gibi Yunanistan’da Türklerin hayat hakkı kalmamıştı. Türkler öldürüyor, köle olmayı kabul eden, zorla din değiştiren çocuk ve kadınların hayatı bağışlanıyordu. Onlar da en pis işlerde Yunanlılara hizmet ediyordu.

Dede Niyazi’nin atalarının bulunduğu Teselya bölgesi Osmanlı Kuruluş devrinden itibaren Türklerin çoğunlukta bulunduğu bölgelerin başında gelmektedir. Bölge Yunan katliamdan fazlasıyla etkilenmiştir. Katliamlar, dini baskılar nedeniyle Türklerin bölgede hayat hakkı kalmamış ve zorunlu göç ve sürgünler artmıştır. Sözünü ettiğimiz Dede Niyazi ve ailesinin de Batı Anadolu’ya, Manisa’ya gelişleri bu sürecin sonunda gerçekleşmiş görünmektedir.

 

[1] Fikret Karaman, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki Mirası”, İ.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi Güz, 2018 / 9(2) 21-47, İnternet kaydı. 8 Ekim 2018

[2] Justın McCarthy, Ölüm ve Sürgün-Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı (1821-1922), Çev. Fatma Sarıkaya, TTK,3. Basım, Ankara, 2018, s.1

[3]  W. Alison Phillips, The War of Greek Independence(Yunan Bağımsızlık Savaşı) Aktaran: Justın McCarthy,  Ölüm ve Sürgün, s. 11

[4] Justın McCarthy, age, s.12