Mesir Festivali güzel, renkli, hoş. Ama uluslararası değil. Bu yıl da olamadı.
Festival için günlerdir hatta aylardır hazırlıklar sürüyordu. Birçok kişi emek sarf etti. Zaten eleştirmek, atıp tutmak amacında değilim. En kolayı o. Ve katkısı olan herkesin eline sağlık, teşekkürler.
Fakat festivali uluslararası boyuta taşıma hayalimizin bir başka bahara kaldığını da bir kez daha görmüş olduk.
Eğer böyle bir hedefimiz yoksa önemli değil, unutun dediklerimi, yazdıklarımı. Yok eğer varsa böyle bir amacımız yeni yöntemler düşünmeliyiz.
Çünkü aynı şeyleri aynı etkinlikleri her yıl yapıyoruz ve kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. Yurt içinden bile turist getirmeyi başaramıyoruz.
Diyeceksiniz çok kalabalıktı.
Doğru ama festival daha fazla ilgi gördüğü için değil nüfus arttığı içindi bu. Sokaklar eskisinden daha kalabalık, malum.
Kafeteryalar, kahvehaneler, AVM'ler bile insanla dolu artık. Kaldırımlardan yan yan geçiyoruz.
Yüzyıllardır düzenlenen festivalin 485.'sini kutladık.
Kim duydu?
En çok beni üzen ulusal haber kuruluşlarında festivalin manşet olmamasıydı. Yazı yazarken tekrar bir kontrol ettim, bir tek Hürriyet'te manşette. Diğer birçok önemli haber kuruluşu festivali es geçmiş, önemsememiş...
Bu üzerinde düşünmemiz gereken bir detay. Çünkü eskiden hiç olmazsa ulusal haber sitelerine manşet oluyorduk.
Şimdi o da yok. Gündem yoğun ondan mıdır yoksa yeterince önemli bulunmadı ondan mıdır?
Şuna artık eminim...
Konserlerle, turnuvalarla ve benzeri etkinliklerle sadece kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. Bu kötü bir şey değil tabii ki. Ama uluslararası olamayız böyle. Bu ifade beklentiyi çok yukarılara taşıdı.
Ama biz bırakın uluslararası olmayı ulusal bazda dahi yeterince bu festivali şehre katkıya dönüştüremiyoruz.
Çözüm ne?
Aslında aklımda çözüm var. Söylemeden önce kısaca geçmişe döneyim. Benim gazeteciliğe başladığım yıllarda yani 2000'li yıllarda bu geleneğin adında "Şenlik" ifadesi vardı. Sonra buna "uluslararası" eklendi sonra "festival" dendi.
Fakat festivalin çerçevesi pek değişmedi. Çünkü ismini değil içeriğini değiştirmemiz gerekiyordu.
Bunu pek başaramadık.
Ama bu süreçte bir şeyi başardık.
Mesir macunu sıradan bir şeker kimliğinden sıyrılıp kuvvet macunu ünü kazandı.
Aslında mesir macununun özü de bu. Hiçbir şekerde bu kadar baharat yok, bu kadar karışım yok. E bunların mutlaka bir faydası var.
Dizilerde, skeçlerde ve çeşitli programlarda esprileri yapılan bir ürüne dönüştü mesir macunu.
Ve çok istemesek de bazı ilaçların doğal muadili konumuna ulaştı.
Bunun mesir macununa bir zararı yok bence. Nihayetinde satışını, tüketimini olumlu yönde etkileyecek bir durum veya ün bu.
Mesir macunu ne kadar satılıyor, Manisa'ya ne kadar faydası var, katma değeri ne kadar bilmiyorum.
Konya şekeri kadar satıyor mu mesela, sanmıyorum.
Ama her şeye rağmen Manisa'ya özgü bir marka bu. Zaten daha çok üne kavuşması, daha çok insan tarafından tadılmasını istememizin nedeni de bu.
Aklımdaki çözüm önerisine gelince...
İki çözüm yolu var. Birincisi şu:
Bence eğer gücümüz yetmiyorsa uluslararası bir festival yapmaya, "uluslararası" ifadesini isim kısmından kaldıralım. Eğer bu festival bırakın uluslararasını, yurt içinden bile insanları çekmiyorsa, haber kuruluşlarında yeterince yer almıyorsa, bazı gerçekleri kabul edelim.
İsmi "Manisa Mesir Festivali" olsun.
Yok eğer bunu kabul etmiyorsak, varsa bir itirazımız, o halde şimdiden kolları sıvamamız şart. Yani ikinci çözüm yolu...
Festivali dünyaya seyrettirmenin, yerli ve yabancı turistleri bu şehre çekmenin bir yolu olmalı.
Çözüm Kenan Doğulu konseri değil, bu kesin. Daha parlak fikirlere ihtiyaç var.
Sadece saçım anının o özgünlüğünü bilmeyenlere yaşatmak.
Kafasına ezik domates yemekten, bir boğa tarafından kovalanmaktan daha fazla keyif alabileceklerine onları ikna edebilmek.
Uluslararası alanda çok ciddi tanıtımlar yapmamız hatta Mesir Festivali için turlar düzenlememiz gerekiyor.
Bunu başaramadığımız sürece geleneğimiz "Biz saçtık, biz kaptık" çerçevesinde devam edecek.
Bunun benim açımdan hiçbir sakıncası yok. Çünkü ben festivali her haliyle ve ham haliyle seviyorum. İtirazımın izahını yaptım, anladınız siz.