Futbol bizim için çok basit bir oyun. Bizim için haftada en fazla 1-2 takımın maçını ya televizyon başında ya stadda izleyeceğimiz bir eğlence. Yani bir sinemadan, bir tiyatrodan çok da farkı yok. Zamanımızı geçirmeye, bir şeye ait olma hissini yaratmaya yarıyor. Futbol takımlarının hepsi belli bir para kazanmak üzerine kurulur, izleyici de sektöre parayı aktaran taraftır. En baştan düşünürseniz, futbol seyirci için var. Seyircinin maddi manevi destek bu liglerin kurulmasına ve işin profesyonelleşmesine gider. Kısaca sen yayıncı kuruluşa ya vergi, ya faturayla o maçın parasını ödersin, yayıncı kulübe, kulüp oyuncuya, oyuncu da piyasaya parayı geri verir. KISACA ÇOK ÇARKLI BİR EKONOMİ. 
FUTBOLCU OL DA, LİGİ FARK ETMEZ
Bu açıdan bakınca çok kafa karıştırır oluyor, ondan çok da kafayı takmayın bu mevzuulara, bakın maçınıza. Bir başka durum da futbolcuların müthiş paralar kazanması. Herkes kafayı ona takıyor; "Yav bu kadar para alıyor, şunu oynuyor." diye laflar eksik olmaz. Evet, futbolcuların yüzde 99'u bu meslekte olmasa asgari maaştan çok yukarı alamayacak insanlardan oluşur ancak böyle bir fırsat yakalamak için yıllarca çalıştıklarını da unutmayın. Her antrenmana giden çocuk, futbolcu olmuyor. Yetenek gerek, azim gerek, okuldan dönüp idmana gitmen demek, herkes eğlenirken sen idman yapacaksın demek. 18-20 yaşına gelince de belki de profesyonelliğe girememen demek. Bunların hepsi bir risk, bunu da futbolcular alıyor. Şunu yine iddia ediyorum; Çocukluğundan itibaren antrenmanlarını hiç kaçırmayan, bu oyunu profesyonel işi olarak yapacağına en baştan emin olarak çalışan her insan evladı futbolcu olur. NOKTA. Ha Süper Lig oyuncusu olur, BAL Ligi oyuncusu olur, Süper Amatör topçusu olur ama olur. Ülkemizdeki futbol paraları düşünülünce, Süper Amatör'ün iyi oyuncusu bile olmak, bir dükkan, bir iş, iyi bir maaş sahibi olmaktan daha iyi durumda. 
EN BÜYÜK SORU; PATRON
Şimdi bu futbolcular normal geçinen ailelerin kat be kat üzerinde para alıyorlar mı? YES. Özellikle profesyonel olanlar sezon başı yaptıkları sözleşmeyle en azından alacakları net parayı biliyorlar mı? YES. E bu koşullarda şöyle düşünün; Size yıllık maaşınızı KOVULSANIZ DA, ÇALIŞMASANIZ DA alacağınızı söylüyorlar. Mayıs'tan Mayıs'a sözleşme imzala, yıl sonuna kadar şu parayı net alacaksın, eğer ekstra performans verirsen de örneğin 3 maaş fazla vereceğiz diyorlar. Bu durumda en baştan motivasyonunuzu kaybettiniz bile, çünkü alacağınız para belli, sadece çabalarsan belki 2-3 maaş daha alacaksın. Tabii işini seviyorsan başka... Futbolcular için bu geçerli, alacakları para belli, maç başılar, primler de motivasyon için ancak futbolcu olmak o sporu çok sevmeyi de gerektirir. Neyini sevmeyeceksin ki zaten, ortada bir top 22 kişi koşuyor, izleyenler alkışlıyor. Bu koşullarda ne para alacağın belli, ne yaptığın belli geriye kalan en büyük soru; PATRON. 
NASIL YÖNETSİNLER Kİ?
Normal çalışanla karşılaştırdığım için söylüyorum; Size güvenip de sözleşme veren insana sırf para garanti diye iş yapmamazlık yapar mısınız? NO. O da güvenini boşa çıkartmamak için. Bu futbolcularda antrenör için geçerli. Futbolcular saygı duyacağı ve güveneceği bir hocanın altında çalışmak isterler. Birçoğu da kendi hocasıyla çalışmak için lig düşer, takım değiştirir. Zaten bu kadar üst düzey para kazanan oyuncular için önemli olan şey, saygı duyabileceği ve kendisine saygı duyup, değer veren bir teknik adamla çalışmaktır. Yoksa kendisinin 10 katı kazanan futbolcuları bu teknik adamlar nasıl yönetsinler ki?
İYİ ÇALIŞTIRICI DEĞİL, İYİ BİR İNSAN OLMAK
Bu yazıyı şundan yazdım, bu tüm Manisa ve Türk futbolunda oluşması gereken bir kültür. Teknik Direktörün iyi taktik yapanı, iyi sistem çizeni, iyi antrenman yaptıranı değil, saygı duyan ve duyulanı bence makbuldür. Bir teknik adam tüm futbolcuları tarafından adil karar verdiği düşünülüyor, futbol dışında bir pencereden kadro seçimlerine bakmıyor şeklinde algılanırsa, o hoca o takımı yürütür. Bunu geçmiş senelerde Taner Taşkın yönetimindeki Manisaspor'da, Cihat Arslan yönetimindeki Akhisar Belediye'de, 3 sene önce Hakan Şapçı yönetimindeki Manisa BŞBS'de gördük. Futbolcular yedek kalsa dahi, bazen paralarını alamasalar dahi, hocalarının kendilerine olan güvenini boşa çıkartmamak için oynamaya ve iyi sonuçlar almayı sürdürdüler. Teknik adam olmak için önce iyi bir çalıştırıcı değil, iyi bir insan ve ADAM olman gerekir. Yönetimin sineği, oyuncunun tespihi, taraftarın oyuncağı olursan sen istersen Mourinho ol; Senden hiçbir şey olmaz. Önce futbolcuna değer vereceksin, onu anlayacaksın, ona haksızlık yapmayacağını anlatacak, göstereceksin. Lafının arkasında duracaksın, yönetime ters gitsen bile. Ancak başkanlar, yönetimler böyle hoca istemiyor. Onlar kendilerinin yönetecekleri, kendi kadrolarını sahaya sürebilecek, sessiz hocalar istiyorlar ki buluyorlar da. Siz hiç Arsene Wenger'e "Şu kadroya çıkart" denebildiğini düşünüyor musunuz? DE BAKALIM NE OLUYOR! Hocanın kendisine güveni ve saygısı olduğu sürece bunu yapamazsın. Ancak ülkemizde hocalar da yönetimin suyuna gideyim, ekmeğimden olmayayım kafasıyla sinek oldu çıktı. Ne diyelim, vızvızlanmada kolay gelsin. Bu kafayla da biz her sene 3'er 5'er hoca değiştirmeye devam edelim. Değiştirelim, sanki ne fark edecekse...
Editör: TE Bilişim