Yıllarca harabe halinde duran Bedesten, uzun yıllar süren çalışma ile restore edildi. Edilmesine edildi de ne Manisa’ya ne de çarşıya bir destek verecek hale getirilemedi. 
      Yapılırken Manisa Ticaret Odasından, Esnaf Odalarından, Ticaret Borsasından ve Turizm Derneğinden yüklü paralar alınmış. Dönemin valisinin sözüne güvenerek bu paraları veren bu kuruluşlar tadilattan sonra buralardan hiç faydalanmadıkları gibi, bedestenin işleyiş şekli tarzında düşünceleri  dahi alınmamıştır.                 
Benim gönlüm elbet buranın çok daha aktif çalışmasından yanadır. Bedestenin etrafındaki boş dükkanların ortak bir konuda değerlendirip bölgeye değer kazandırmak amacıyla benimde düşüncelerim  vardı. Bu konuda bir de yazı yazmıştım. O yazımda bedesten çevresindeki dükkanların her birinde bir ilçemizi tanıtacak  şekilde düzenlenmesi bölgeyi daha çok çekim merkezi yapacak demiştim. Kendi gücüm ile bu konuda girişimler yaptım ise de malum Manisa,  vurdum duymazlığı onun da önünü kesti.
         İnşallah, çarşı da devam eden tarihi restorasyon ve Çeşnegir camisinin etrafının kamulaştırılarak açılması, o bölgeyi tekrar ticari çekim merkezi yapar.                                                
        Ben kişisel olarak buraya restorasyondan sonra  konulan isme de takıldım. Hele de nikah salonu olarak kullanılmaya başlanmasından sonra. Rum lakabı kişinin hayatta iken kullandığı bir lakap değil ölümünden sonra takılan bir lakaptır.
Bu bedesten, Sadrazam Rum Mehmet Paşa tarafından  İstanbul'da yapılan camisine vakfiye olarak yapılmıştır. Camide, bedestende ölümünden sonra tamamlanmıştır. 
       Bu yazımda Sadrazam Mehmet paşayı uzun uzun anlatmak istemiyorum. 1466- 1469 yılları arasında   sadrazamlık yapmış, 1470 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından suçlu bulunarak kafası vurdurularak  öldürülmüş, ilk devşirme sadrazamlardan biridir. Karamanoğulları üzerine yaptığı seferde yaptığı katliamlar devrin tarihçisi Aşıkpaşaoğlu’nun     yazılarında mevcuttur.
        Manisa ile ilgili Evliya Çelebinin hatıralarını  hatırlayalım. 1671-72 yıllarında Manisa da kalan ve uzun, uzun Manisa’yı anlatan Evliya Çelebi, Karaköy ve kahvelerinden çok farklı bahseder, Saray’ı Amire’yi uzun uzun anlatır. Mevlevihane ve etrafındaki hayır evleri de yazısında yer verdiği başlıklardan biridir. Çok önemsediği bir Kalealtı çarşı ve kahveleri vardır ki buralarına biz bugün eski çarşı diyoruz. Bu eski çarşıda anlattığı bir bedesten vardır. Ticari olarak önemli bir yere sahip olan bu yere Evliya Çelebi yalnız Bedesten demektedir.
Manisa halkı da yıllarca buradan yalnız Bedesten olarak bahsederdi. Vakıflar tarafından  yapılan restorasyon çalışmasında resmi kayıtlardaki bu isim ön plana çıkarılmıştır. Tıpkı Turgutlu'daki restorasyon çalışması gibi. Yıllarca Turgutlu’ya  önce Halkevi, daha sonra Belediye olarak hizmet veren binanın tadilat çalışmasında eski ermeni kilisesi inşaatı yazıldığı gibi. Nasıl, Turgutlu’dan o isim kaldırıldı ise Manisa’daki  Bedestende'de kalkar diye düşünüyorum. 
Tire'de kayıtlarda Sadrazam Rum Mehmet Paşa adıyla  bir cami vardır. Halk içinde Kestane Ağacı bulunduğundan bu camiye Kestaneli Cami ismini vermiş. Kurulan cami derneğinin adı bile Kestaneli Cami Yaşatma Derneğidir. 
Zaten bakıyorum Bedesten'de yapılan bazı aktivitelerin davetiyelerinde yalnız Manisa Bedesteni yazıyor. Kayıtlar ne dese de vatandaş doğruyu buluyor.