14.04.2023 Cuma (23 Ramazan 1444 )

İslam’ın beş temel esasından birisi olan oruç ibadeti 11 ayın sultanı mübarek Ramazan ayında gerçekleştirilir. Oruç tutan Manisalılar saat kaçta sahura kalkacaklarını ve ne zaman iftar yapacaklarını sorgulamaktadır. Sahur vakti sabah güneşi doğmadan biter. İftar saati ise güneşin batışından sonra başlar.

Manisa’da Ramazan’ın yirmi üçüncü gününde oruç saat kaçta açılacak?

14 Nisan 2023 Cuma günü saat 19.52'de okunacak olan akşam ezanı ile birlikte Manisa'da iftar vakti başlayacak ve 11 Ayın Sultanı Ramazan ayının yirmi üçüncü gün oruçları açılacak.

Manisa’da Ramazan ayının yirmi dördüncü gününde sahur vakti saat kaçta?

Ramazan’ın yirmi dördüncü gününde (15 Nisan Cumartesi) Manisa’da sahur vakti ise saat 05.01'de.

Günün Ayeti:

“Kim (ilâhî huzura) iyilikle gelirse ona daha iyisi verilir; o gün onlar kıyamet dehşetinden de etkilenmezler.” (Neml, 27/89)

Günün Hadisi:

“İnsan, dostunun dinî yaşantısından etkilenir. O halde herkes kiminle arkadaşlık ettiğine bir baksın.” ( Ebû Dâvud, “Edeb”, 19; Tirmizî, “Zühd”, 45)

Günün Duası:

“Allah’ım! Yaptığım şeylerin şerrinden Sana sığınırım. Bana verdiğin nimetlere minnet duyuyorum ve günahımı itiraf ediyorum. Beni bağışla. Zira, günahları Senden başka affedecek hiç kimse yoktur.” (Buhârî, “Deavât”, 2; Ebu Dâvud, “Edeb”, 101)

Günün Makalesi:

MASKİ'den önemli duyuru! Tarih ve saat verildi.. Yeni tarife için sistemlerde güncelleme yapılacak MASKİ'den önemli duyuru! Tarih ve saat verildi.. Yeni tarife için sistemlerde güncelleme yapılacak

MEKKE’NİN FETHİNDEN GÖNÜLLER FETHİNE / Fayık GÜLÜMSER / Saruhanlı İlçe Vaizi

Hudeybiye Barışı sonrası Huzza Kabilesi Müslümanlarla ahidleşmiş, Beni Bekirler de Kureyş’le ahidleşerek ittifak anlaşması yapmışlardı. İki yıl barışın şartlarına her iki taraf da uymuştu.Ama daha sonra Kureyşlilerin müttefiki Beni Bekirler, Müslümanların mütteffiki olan Huzza Kabilesine pusu kurarak onlardan 25 kişiyi öldürmüşlerdi. Mekkelilerden bazıları da onlara yardım etmişti.Huzza Kabilesi durumu hemen Hz. Peygambere (sav) gözyaşları içinde en üst perdeden okuduğu şiirle dile getirmiş ve efendimiz (sav): “Yardım olundunuz” buyurarak savaş kararı almıştı. Hicri 20 Ramazan 8 yılında (Miladi 31Aralık 620 )Ramazan ayı orucuyla Mekke sıcağında Peygamber efendimiz (sav)Harem-i Şerifte kan akıtmamak ve Mekke’yi Harem-i Şerifi savaşmadan ele geçirmek için sefer hazırlığını emretmiş ama seferin nereye yapılacağını en yakınlarına bile haber vermemişti.Sonunda Mekke fethedilecekti.

Fethin seyrine baktığımız zaman fetihlerin sadece kaba kuvvetle, güçle kazanılmadığını sevgi, şefkat, merhamet, af ve bağışlama gibi güzelliklerle gönüllerin fethedidiğini görüyoruz.

Mekke’nin fethi esnasında meydana gelen olayların bazılarından bahsedelim ve Efendimizin kısa zamanda nasıl başarılı olduğunu, hem Mekke’yi hem gönülleri nasıl fethettiğini görmeye çalışalım. Fetihlere koşarken gönülleri nasıl kazandığını görelim

Muhacir, ensar ve diğer kabilelerden oluşan 12 000 askerle yola çıkılıyor.Fetih için yola çıkılmış yolda yavrusunu emziren bir köpek görüyor, onu dikkate alıyor, yol değiştiriyor, arkadan gelenler görmez de ezerler diye başına sahabeden Cuayl bin Süreka’yı nöbetçi dikiyor. İşte hayvanlara kadar uzanan merhamet…

Karargah kurdular. Peygamberimiz (as) bütün ordunun ateş yakmasını emretti. Yeri göğü aydınlatan bir ateş…Maksat hasıl olmuştu. Bunu gören müşrikler korkuya kapıldı, panikledi ve liderleri Ebu Süfyan yanındaki birkaç kişi ile durumu incelemeye Merruzzehran’a geldiğinde muhafızlar tarafından yakalandı ve peygamberimizin huzuruna getirildi.

Efendimiz (sav): “Ya Eba Süfyan La ilahe illallah demenin zamanı gelmedi mi?”

Ebu Süfyan: “Geldi, geldi. Başka ilah olsaydı beni bu hale düşürmezdi.”

Efendimiz (sav): “Muhammedün rasulullah demenin zamanı gelmedi mi?”

Ebu Süfyan: “Dersem beni affedecek misin?”

Efendimiz (sav): “Evet, eğer iman edersen seni affedeceğim.” cevabını alınca, Ebu Süfyan müslüman oluyor, O müslüman olunca da Efendimiz onun toplumdaki konumuna uygun bir paye veriyor ve açıklıyor:

“Kim Ebu Süfyan’ın evine sığınırsa, o emindir ona ilişilmeyecektir.” ve bundan sonra o da canıyla, başıyla İslam’a hizmet etmeye başlıyor. İşte gönüller böyle kazanılıyor.

Savaşta bile ilkeler ve ahlaki kurallar çiğnenmeyecek.

Efendimiz bir ordu komutanı olarak emir veriyor.

1-Size silah çekip saldırılmadıkça kimseyle çarpışmaya girmeyecek, kimseyi öldürmeyeceksiniz.

2-Kabe’ye sığınana dokunmayacaksınız

3-Ebu Süfya’nın evine sığınana dokunmayacaksınız

4-Kendi evine sığınanlara dokunmayacaksınız

5-Mecbur kalmadıkça kan dökülmeyecek…İşte gönüller böyle kazanılıyor.

“Bugün büyük savaş günüdür. Kabe’de vuruşmanın ve kan dökmenin günüdür.” diye bağıran sancaktar Sa’d bin Ubade’den sancağı alıyor Oğlu Kays’a veriyor. Böylelikle kan dökülmesini istemediğini açıkça ortaya koyarken sancağı oğluna vererek onu tamamen saf dışı bırakmıyor, kaybetmiyor.İşte gönüller böyle kazanılıyor.Ebu Süfyan Müslüman olmuş , Mekke’ye gidiyor ve heyecanla bekleyen halka şöyle hitap ediyor.“Ey Kureyş topluluğu! Karşı konulamaz bir orduyla, muhteşem gücüyle Muhammed işte burada yanı başımızda. Müslüman olun kurtulun ben müslüman oldum diye İslam’a davet ediyor. İsteyerek istemeyerek herkes evlerine çekiliyor, kimse karşı koyamıyor.

Allah’ın elçisi ve Ashabı güzin. Ama böyle büyük bir zafer karşısında gurur yoktu, kibir yoktu, O (sav) böylelikle şu gerçeği öğretecekti ümmetine ve insanlığa; sefer kuldan, zafer Allah’tandır! Bundan dolayı önce Allah’a şükrediyor, tekbir, tehlil ve teşbihlerle yürüyor ve devesinin üzerinde eğilerek nerdeyse sakalı şerifleri deveye değecek şekilde tevazu ile fethettiği şehre giriyordu.

Herkes toplanmış korkudan ne yapacaklarını bilmiyorlar, yıllarca eza ve cefa çektirdikleri, yapmadıklarını bırakmadıkları, öldürme planları yaptıkları, ve sonunda yurdundan çıkma zorunda bıraktıkları Muhammed büyük bir ihtişamla gelmiş ve kesin galibiyetle Mekke’yi fethetmişti. Acaba kendilerine nasıl davranacaktı?

Rahmet peygamberi onlara şöyle sesleniyor.

–Ey Kureyş topluluğu! Bugün benden ne beklersiniz?

–Sen kerem sahibi bir kardeş, iyilik sahibi bir kardeş oğlusun. Senden iyilik ve hayır bekleriz, dediklerinde, Efendimiz (as) onlara şu tarihi, insani, islami ve peygamberi ahlakı gösteren müjdeyi ilan ediyordu.

–Benim halimle sizin haliniz Yusuf (as)’un kardeşlerine dediği gibi olacaktır.“(Ve entümüttüleka,) hepiniz serbetsiniz”

müttüleka,) hepiniz serbetsiniz”. İşte af, işte bağış, işte gönüle girme… İşte gönüller böyle fethediliyor. Böyle olunca da düşmanlar dost oluyor, ağyar yar oluyor. İnsanlar fevç fevç İslam’a koşuyor. Peygambere ve müminlere de bunları gösteren Allah’a (cc) şükretmek, O’nu (cc) tesbih etmek, O’na hamdetmek, tevbe ve istiğfar etmek düşüyordu.

Not:Yakup Öztürk’ün yazısından istifade edilmiştir.

Günün Fetvası:

Namazda kaç rekat kıldığı konusunda tereddüt eden kimse ne yapmalıdır?

Kıldığı namazın kaç rekat olduğunda ilk defa şüphe eden kimsenin bu namazı yeniden kılması gerekir. Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri namazında kaç rekat kıldığı hususunda şüpheye düşerse namazı yeniden kılsın.” (İbn Ebi Şeybe, el-Musannef, II, 421) Namazda şüpheye düşüp kaç rekat kıldığı hususunda kesin bir kanaate varamayan kimse, kıldığına emin olduğu en az rekât sayısını esas alarak namazına devam eder. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Sizden biri namazında şüphe eder de üç mü dört mü kıldığını bilemezse, şüpheyi bıraksın ve en az rekatı esas alarak namazına devam etsin.” (Nesâî, Sehv, 24) buyurmuştur. Buna göre dört rekatlı bir namaza başlayan kimse, kıldığı rekatın birinci rekat mı ikinci rekat mı olduğunda kuşkuya düşüp bir tarafı tercih edemezse, kendisini bir rekat kılmış sayar ve birinci sayılan rekatın ikinci; üçüncü sayılan rekatın da dördüncü rekat olma ihtimali bulunduğu için, her bir rekatın sonunda oturur ve tahiyyâtı okur. Böylece dört oturuş yapmış olur ve sonunda sehiv secdesi yaparak namazını tamamlar.

Kıssa:

Sen Sevdiklerinle Berabersin

Bir gün Peygamber Efendimiz insanlara bazı konularda uyarılarda bulunmaktaydı. Bir adam kalkarak, “Kıyamet ne zaman?” diye sorunca Hz. Peygamber’in yüzünde bir hoşnutsuzluk belirdi. O sırada ashâb, Hz. Peygamber’e hoşlanmadığı bir şey sorduğunu söyleyerek adamdan oturmasını istediler. Ancak o ikinci kez kalktı ve aynı soruyu tekrar etti. Adamın bu tavrı Resûlullah’ı biraz daha rahatsız etmişti. Sahâbîler kendisini uyararak oturmasını sağlasalar da üçüncü kez kalkan adam aynı şekilde, “Kıyamet ne zaman?” diye sorunca, Hz. Peygamber ona şöyle seslendi: “Kıyamet için sen ne hazırladın?” Bunun üzerine adam başını önüne eğdi ve “Yâ Resûlallah, çok fazla orucum, namazım ve sadakam yok. Fakat ben Allah’ı ve Resûlü’nü seviyorum.” dedi. Bedevînin bu sözü üzerine Resûlullah, “Sen sevdiklerinle berabersin.” buyurarak ona müjde verdi. Ardından oradaki sahâbîler bu müjdenin kendileri için de geçerli olup olmadığını merak ederek, “Bizler de böyle miyiz?” diye sordular ve Hz. Peygamber, “Evet.” diyerek onları da mutlu etti.

SÖZLÜK:

Nübüvvet ve Risalet

Allah ile kulları arasında dünya ve âhiret hayatlarıyla ilgili ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılan elçilik görevine nübüvvet denir. Risâlet kavramı da nübüvvetle eş anlamlı kabul edilmektedir. Ancak dinî literatürde daha çok nübüvvet tercih edilmiştir. Allah’ın elçi olarak seçip görevlendirdiği kişiye nebî veya resul denir. Âyetlerden anlaşıldığına göre Cenâb-ı Hak, insanlara yaratılıştan itibaren peygamberler vasıtasıyla doğru yolu gösteren vahiyler ve bunları içeren kitaplar indirmiştir. Hz. Mûsâ’ya hidayet kaynağı olarak Tevrat’ı, Dâvûd’a Zebûr’u, Îsâ’ya bunları tasdik eden İncil’i, Peygamberimize de (s.a.s.) geçmiş bütün nebî ve resullerin getirdikleri ilâhî kitapları tanıtıp doğrulayan Kur’an’ı indirmiştir. Peygamberler içlerinde yaşadıkları halkın diliyle ilâhî buyrukları tebliğ etmişlerdir. Bu tebliğde Allah’ın birliğine, ilâhî kitaplara, peygamberlere, meleklere ve âhiret gününe iman etmek, oruç tutmak, iyilik yapıp kötülükten sakınmak, adam öldürmemek, hırsızlık yapmamak, yoksullara ve yetimlere yardım etmek gibi temel ilkeler yer almıştır.

HER CÜZDEN 3 MESAJ:

23. CÜZ Yirmi üçüncü cüzde öne çıkan üç mesaj :

1. YARATILIŞ VE TEKRAR DİRİLİŞ

Yasin suresinin son tarafında, yeryüzünde Allah’ın kevnî ayetlerine, kainattaki kozmos’a (düzen ve yüksek sisteme) dikkat çekilmekte ve her insanın bu gerçekleri tefekkür edip sadece Allah’a kul olması gerektiği açıklanmaktadır (Yâsîn, 36/33-47). Sonra ahiret ve diriliş gerçeği hatırlatılmakta (Yâsîn, 36/48-68), bu Kur’ân’ın şiir (ve insanların dinleyip sadece zevk alacağı bir kitap) değil, bilakis diriler için (bugüne ve geleceğe ait) büyük uyarılar taşıyan önemli bir mesaj olduğu açıklanmaktadır (Yâsîn, 36/34-43).

2. HER ŞEY ALLAH’A İTAAT EDER

Yasin’den sonra Saffât suresi gelmektedir. Sure meleklerin gücü ile başlamakta, âdeta “siz mi güçlüsünüz, yoksa onlar mı güçlü, onlar Allah’a itaat ediyorlar, ya siz?” sorusu sorulmakta (Sâffât,37/1-12), sonra Allah’ın gücünü inkâr edenlerin kaybettikleri ve kabul edenlerin kazandıkları anlatılmakta (Sâffât, 37/13-74), peygamberler ve mücadeleleri aktarılıp müşriklerin meleklerle ilgili yanlış inançları açıklanarak sure tamamlanmaktadır (Sâffât, 37/75-182). Daha sonra Sâd suresi gelmekte ve bu sure; önceki ümmetlerin hatalarını tekrar etmeyin, inananlar galip gelecektir mesajını vermektedir. Surede, Kur’ân’ın, doğruları hatırlatan bir kitap olduğu, Mekkeli müşriklerin vahiy karşısındaki hallerinin; gurur, şaşkınlık ve parçalanmışlık olduğu açıklanmakta (Sâd, 38/111), önceki kavimlerin de aynı hataya düştükleri ve helak oldukları haber verilip (Sâd, 38/12-16), bizim kullarımız daha güçlüdür ve galip geleceklerdir, yakında bunları bileceksiniz, uyarısı ile sure tamamlanmaktadır (Sâd, 38/17-48).

3. HER ZÜMRE YAPTIKLARINDAN SORUMLUDUR

Daha sonra Zümer suresi gelmektedir. Bu surede farklılıklara dikkat çekilmektedir. Surenin başında Kur’ân’ın Allah’tan gelen bir kitap olduğu ve Allah’ın da gökleri ve yeri yaratan Tek İlah ve Rab olduğu gerçeği vurgulanmakta; bundan sonra iyi ve kötü kulların vasıfları açıklanmaktadır (Zümer, 39/1-22).

Editör: Ali Gözen