Kıskandım seni çocuk!
Manisa Kitap Fuarı’nın daha ikinci gününde, bütün fuar boyunca çekilemeyecek kadar anlamlı bir fotoğrafın öznesi olduğun için değil sadece, onbinlerce kitabın arasında, o kitapların hiçbirinin anlatamayacağı bir dünyanın içinde olduğun için kıskandım seni.
Henüz okumayı bilmediğin bir yaşta, okuya okuya varmaya çalıştığımız bir ânı yaşadığın için kıskandım seni!
Bacaklarının üzerine koyduğun resimde, doğanın ve insanın en duru hallerine baktığın, o baktığın dünyanın büyüyünce tanıyacağın dünyadan epeyce farklı olduğunu bilmeyişini kıskandım.
Bizim dallarını kestiğimiz, dekarlarcasını yaktığımız bir ağacın gövdesine sevgiyle dokunuşunu kıskandım.
Baktığın resmin sol tarafında küçücük harflerle, “bu parkta görülecek çok şey var” yazıyor; bizim göremediğimizi, senin o yazıyı okumadan görebilmeni kıskandım.
Cıvıl cıvıl çocukların dolaştığı o yemyeşil doğanın içine süzülüşünü, orada nefes almanı kıskandım.
En çok da neyi kıskandım biliyor musun çocuk?
Ben senin yaşındayken evimizde kitap okuyan yoktu. Olsa da beni götürecekleri bir kitap fuarı olmadı hiç bu kentte.
Bugün eline aldığı bir kitabı okumadan önce koklayan ben, senin daha o yaşta onbinlerce kitabın arasında soluk almanı kıskandım. Bu yaşta bulunduğun ortamdan dolayı çok erken yaşta kitap sevgisi kazanacağını, benden çok daha fazla kitap okuyacağını düşünerek kendi halime hayıflandım.
Keşke senin gibi, dedim kendi kendime, senin gibi beni elimden tutup bir kitap cennetine götürselerdi, anne-babamın kucağında kitapların, yazarların arasında dolaşsaydım, sonra keyfimce otursaydım boş bulduğum bir yere, dünyanın güzel resminin içine dalsaydım, dalsaydım da büyükler benden ders alsaydı…
Kıskandım seni çocuk!
Edebiyatın, sanatın güzelliğini, eşsizliğini, birleştiriciliğini bir karede bize anlattığın için kıskandım…