Mustafa Kemal’i İstanbul’a ve Türk aydınlarına ilk tanıtan kimdir bilir misiniz?

Bir gazeteci...

Mustafa Kemal’i, onunla uzun bir röportaj yaparak Türk ve dünya kamuoyuna ilk tanıtan kişi bir gazetecidir:

Ruşen Eşref Ünaydın.(1892-1959)

Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde Çanakkale Savaşları ile ilgili bildiğimiz birçok şeyi tarihe not düşen bir kişiyi anmak ve anlatmak istedim.

Ruşen Eşref, 1. Dünya Savaşı bitmeden önce Ziya Gökalp’in başında olduğu Yeni Mecmua adına Mustafa Kemal ile bir mülâkat gerçekleştirir.

Çanakkale Savaşlarının 3. yıldönümünde Yeni Mecmua’nın Çanakkale özel sayısında özet olarak yayımlanır. Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat başlığını taşıyan ve daha sonra 1930’da kitap halinde de basılan bu tarihi görüşme Mustafa Kemal’in İstanbul Akaretler’deki evinde her gün 10 saat olmak üzere 3 gün sürmüştür.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşlarını tüm detaylarıyla ve belgelendirerek anlatır.

Anafartalar Muharebeleri..

“Cephaneniz yoksa süngünüz var!”

“Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” emirleri ilk kez bu mülâkatla gün yüzüne çıkmıştır.

Ruşen Eşref o sırada yirmili yaşlarında genç bir gazetecidir.

İletişimin ve basın dünyasının günümüzden fersah fersah geride olduğu bir zamanda, Enver Paşa tarafından Mustafa Kemal isminin özellikle dışlandığı, Çanakkale Savaşlarını anlatan Harp Mecmuasından bile resminin çıkarılarak yerine Enver Paşa’nın resminin konduğu bir ortamda bu genç gazeteci doğru kişiyi görmüş ve ilk ağızdan yaşananları tarihe not düşmüştür.

Ruşen Eşref aslında o sırada gazetecilikte de çok yeniydi. Mektebi Sultani’yi bitirmiş, yakın bir zamanda da Darülfünun’dan, edebiyat fakültesinden mezun olmuş, lise öğretmenliği yapmıştı. Çeviriler yaparak yazarlığa, gezi yazıları ile de gazeteciliğe adım atmıştı. Yaşamının sonraki döneminde Türk edebiyatına “edebi mülâkat” türünü kazandıracaktı. Başta Tevfik Fikret olmak üzere edebiyatımızın çok önemli isimleriyle söyleşiler yapacak, bunları edebi bir üslupla yazacaktı. Bu söyleşileri 1918 yılında “Diyorlar ki” adıyla kitaplaştıracak, bu kitap çok ses getirecek, yıllarca “Diyorlar ki Muharriri” olarak anılacaktı.

Ama Mustafa Kemal ile yaptığı mülâkat hepsinden özel ve değerliydi.

O gün çok heyecanlıydı...

Önemli bir görüşme yapacağının farkındaydı.

O sırada bilmediği ise, karşısında oturan genç Osmanlı subayının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak son nefesini verinceye değin gazeteci, yazar, tercüman, büyükelçi, milletvekili olarak yanında, çevresinde, sofrasında olacağıydı.

Mülâkatı yaptıklarında kış mevsimiydi. Hava soğuktu.

Duvarlarından pencerelerine kadar her tarafı kilimlerle, halılarla kaplı odayı çini bir soba ısıtıyordu.

Etraf notlar, defterler, belgelerle dolu.

Mustafa Kemal kendisini, lacivert bir sivil elbise ile ve elinden düşürmediği tespihi ile karşılıyor.

Mesafeli ama samimi bir ortamda Mustafa Kemal; Arıburnu, Anafartalar ve Conkbayırı harekâtını, emir ve müdahalelerini anlatıyor.

Ruşen Eşref, evden ayrılırken ki hislerini daha sonra şöyle ifade ediyor:

“Ben, genç bir simada bu kadar zengin manalar gördüğümü hatırlamıyorum.”

Ruşen Eşref öylesine etkileniyor ki, o zengin manalı adam kendisini Milli Mücadele için Anadolu’ya çağırdığında hiç düşünmeden İnebolu yoluyla Ankara’ya geçiyor ve Kurtuluş Savaşı’nın bir neferi oluyor. Savaş boyunca cepheden çok önemli yazılar yazıyor.

Basının önemini daha öğrencilik yıllarında kavrayan, çıkardığı tek sayfalık gazete yüzünden cezaya çarptırılan Atatürk, hayatı boyunca basının özgür ve bağımsız olması için çaba göstermiştir.

Milli Mücadele zamanında İrade-i Milliye, Hâkimiyet-i Milliye gazetelerini çıkarmış, Mütareke basınına karşı doğruları halka anlatmanın yollarını aramıştır.

Ruşen Eşref de, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Yahya Kemal gibi isimlerin yazdığı Hâkimiyet-i Milliye’de yazmış, gazeteci kimliği ile tüm savaşı izlediği gibi, Londra ve Lozan konferanslarında bulunmuştur.

Kurtuluş Savaşı ile ilgili yazılarını, notlarını İstiklal Yolunda isimli kitabında toplamıştır.

Akaretler’de tanıştığı o büyük insanın İzmir’e ilk geldiği gün de yanındaydı, Hatay meselesi için Fransız elçisiyle yaptığı görüşmede tercüman olarak da hizmetindeydi.

Yıllarca milletvekilliği, büyükelçilik yaptı, önemli komisyonlarda görev aldı. Kısa bir dönem Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri görevinde bulundu.

Atatürk’ün hastalığı sürecini ölümüne değin yakından izledi, doktorları ile sürekli temas halindeydi ve o günleri de Atatürk’ün Hastalığı isimli kitabında anlattı.

Atatürk’ün kendisine uygun gördüğü Ünaydın soyadı, ona kalan yegâne mirastı...

Tüm Çanakkale şehitlerimizi ve gazilerimizi şükranla anıyor, şimdi ezbere bildiğimiz birçok bilgiyi ilk kez tarihe not düşen Ruşen Eşref Ünaydın’ı da saygıyla yâd ediyorum…

[email protected]