Cumhuriyeti, onun köklü tarihini ülkemizde yaşayan 80 milyon yurttaşa anlatmaya gerek yok. Yalnız, Cumhuriyeti hak etmemiz gerektiğini düşünüyorum. ‘Nasıl mı?’ diye sormayın;
Atatürk ve silah arkadaşlarının Cumhuriyeti kurmak için verdiği mücadeleye bakmamız gerekir.
 
Düşünün o kişi, 19 Mayıs 1881’de hemen yanı başımızda Yunanistan’ın Selanik şehrinde dünya geliyor. Bir milletin esaretten kurtulması için kollarını sıvamış. Kendisine inanan silah arkadaşları ile birlikte o cepheden diğer cepheye koşmuş. 96 yıl önce de bir ulusun çatısını inşa ederek ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş.
 
Ancak 10 Kasım 1938 sabahı saatler 09.05’i gösterdiğinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm haberiyle bir ulus manevi sarsıntıyla yasa boğulmuş, Ata’sına olan son görevini yerine getirerek onu gözyaşlarıyla son yolculuğuna uğurlamış.
 
İşte asıl görev onun aramızdan ayrılmasıyla birlikte başladı. İçeride ve dışarıdaki şer cepheleri Atatürk’ün ve onun silah arkadaşlarının bıraktığı Türkiye coğrafyasını parçalayabilmek için tüm planlarını hayata geçirmek üzere hareket geçti.
 
81 yıldır içeride ve dışarıdaki kapitalist ve gözü para hırsı bürümüş, kokuşmuş leş kargaları Atatürk ve silah arkadaşlarının maneviyatı olan Türkiye Cumhuriyet’ini yıllar boyunca hançerlemeye devam ettiler.
 
Günümüze gelindiğinde, yakın tarihte onun kurduğu Parlementer sistemi işletilemez bir hal aldı. Meclisin güvenilir olmaktan çıkartılma projesini hayata geçirildi. Hemen akabinde Atatürk’ü ve onun ilkelerini itibarsızlaştırma projesini hayata geçirme eğilimine yöneldiler.
 
Öncelik olarak Milli Bayramları stadyumlardan çıkartıp sokak arasındaki okullara indirgediler. Valilikler başta olmak üzere kurumların önündeki T.C. ibareleri kaldırıldı.
 
Fakat Cumhuriyet’e sıkı sıkı sarılan, sağduyu vatanseverlerin verdiği onurlu bir o kadarda sancılı mücadele ile T.C.’lerin yeniden yerini alması sağlandı.
 
Son yerel seçimlerle birlikte ortaya çıkan ‘acı reçete’ birilerini fena halde korkutmuş olsa ki Atatürk’e sarılmayı, onun ilkelerini yıllar sonra hatırlamayı, Nutuk’u 80 milyon kişiye yetecek düzeyde jet hızıyla basılmasının yolu açıldı.
 
Bayramların stadyumlarda olmasa da coşkulu biçimden yeniden kutlanmasının yolu açıldı.
 
İşte tam da bu bağlamda yazımın başlığına bakıldığında ‘CUMHURİYET AŞKI’ İLE UYANMAK’ı biraz açmak istiyorum…
 
8 Eylül’de, Manisa’nın düşman işgalinden kurtuluşunun 97. yılını kutlamıştık. O gün gerçekten kabus gibi bir gündü. Önceki yıllardaki 8 Eylül’leri hatırlatmak istemediğim için ‘Manisa 8 Eylül’ün farkında mı?’ başlıklı yazımda, şehrin düşman işgalinden kurtuluşunun böylesine sessiz sedasız kutlanmaması gereğine işaret ederek, şehirde yaşayanların ne evlerinin balkonlarına nede esnafların işyerlerine bayrak asmadıklarını dile getirmiştim.
 
Vali Ahmet Deniz, Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün, Şehzadeler Belediye Başkanı Ömer Faruk Çelik, Yunusemre Belediye Başkanı Dr. Mehmet Çerçi ve tüm STK’ları göreve davet ederek, en azından şehrin kurtuluşuna sahip çıkmaları gerektiğini yazımda dile getirdim.
 
Önümüzdeki 8 Eylül, 2020’de coşkulu şekilde kutlamalara sahne olabileceğinin sinyallerini, Cumhuriyet’in 96. yılı etkinliklerinde hissettim.
 
8 Eylül sabahı olduğu gibi 29 Ekim sabahı yine erkenden yola koyulduğumda bu kez balkonlara, iş yerlerine bayrakların asıldığını gördüm. Gerçekten gelecek için umutlandım.
 
Valimiz Ahmet Deniz, Büyükşehir Belediye Başkanı Cengiz Ergün, Şehzadeler ve Yunusemre Belediye Başkanları Ömer Faruk Çelik, Mehmet Çerçi, Cumhuriyet Başsavcısı, Tugay Komutanı, Jandarma Tugay Komutanı, Emniyet Müdürü, tüm TSK temsilcileri bayram sabahı Valilik makamına akın ettiğini gördüm.
 
İnanın hepsine gıpta ile baktım. Hepsinin gözlerinin içi parlıyordu. Muhtemelen birileri Atatürk ve silah arkadaşlarının canları, kanları ile kurduğu Cumhuriyet ile ilgili fısıltıda bulunmuş olsa gerek.
 
Kim neyi neden fısıldamış olursa olsun 17 yıldır göremediğim bir Cumhuriyet Bayramı kutlamasını yaşamış olmaktan, inanın kimsenin tahmin edemeyeceği kadar mutlu oldum.
 
30 Ağustos ve 8 Eylül’de kışlasından çıkartılmayan asker tüm heybetli görünümüyle Cumhuriyet yürüyüşündeki yerini aldı. Çocuklar ellerindeki bayraklarla onlara sevgi gösterilerinde bulundu.
 
7’den 70’e tüm şehirde yaşayanları bu buluşmasını, kucaklaşmasını bugüne kadar engellemeye çalışılmış olmanın ne denli yersiz ve gereksiz olduğunu hep birlikte gördük.
 
Keşke bunu 8 Eylül günü de yapmış olsaydık. Bizler birbirimizden korkacak değil tam aksine birbirimizden güç almalıyız. Hele hele böylesi günler bizim için ilaç olsa gerek!
 
8 Eylül’de araç kortejinden geçmesini beklediğim tüm STK’lar Cumhuriyet’in bu anlamlı gününde geçmiş olmasını da geç uyanış ve engellenmiş bir süreç olarak görüyorum. Temennim o ki, bundan sonraki bayramlar daha birleştirici ve daha güçlü etkinlikler içerisinde geçer.
 
Şimdi gücümüzü birleştirme, geçmişteki değerlerimizi yaşama zamanı!
 
Saygılarımla…