“İki Dil” tartışması daha süreceğe benzer. Önceki bazı tartışmalar gibi sonuç alınıncaya değin, Suda ısınan kurbağa benzetmesindeki gibi kıvamını bulana değin, Olası sonuçlarına alışana değin devam edecek. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirvesi için İst

“İki Dil” tartışması daha süreceğe benzer.

Önceki bazı tartışmalar gibi sonuç alınıncaya değin,

Suda ısınan kurbağa benzetmesindeki gibi kıvamını bulana değin,

Olası sonuçlarına alışana değin devam edecek.

Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirvesi için İstanbul’a gelen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, “Güneydoğu’daki belediyelerin iki dilli bir yaklaşım talebini bu aşamada makul buluyor musunuz?”sorusuna:

Çok erken. Makul ve gerçekçi olmaları gerekiyor. Söyleyeceğim budur.”  (*)Yanıtını veriyor.

Dikkat buyurun, çok erken diyor, bunu söyleyen ‘zamanlamalar konusunda deneyimli’ bir ‘devlet adamı’.

Devletler hukukunda ve siyaset tarihinde kullanılan bir kavram vardır: “de facto”.

“Fiilen”, “uygulamada” anlamlarına gelen Latince bir deyiştir. Tarihte veya siyaset alanında, henüz meşruluk kazanmamış veya meşru-yasal kabul edilmeyen ama fiili olarak uygulamada var olan durumu ifade eder. Örneğin,

Kıbrıs konusunda içinde bulunduğumuz durum ‘de facto’ bir durumdur. Adanın kuzeyinde Türk toplumu yaşamasına ve Türk devleti olmasına rağmen, Rum kesimi adanın tamamını temsilen AB üyesidir.

Konumuzla ilgili örnek verirsek,

İsveç halkının büyük bir çoğunluğu İsveççe konuşur ama resmi dil olarak belirtilmemiştir.

Avustralya’daki yasalarda İngilizce resmi dil olarak yazılmamıştır ama de facto olarak İngilizce resmi makamlarda ve sosyal yaşamda ortak dil olarak kullanılır.

Yugoslavya’dan ayrılan devletler, önce ‘de facto’ olarak bağımsızlıklarını ilan etmişler, sonra uluslar arası dünya tarafından tanınmışlardır.

Bilmem anlatabiliyor muyum?..

Dil bir araçtır.

Hem gerçek anlamıyla ve hem de-özellikle- mecaz anlamıyla bir araçtır.

“Ana dil” kavramı, uluslar arası siyasetin ve o siyasetle çıkar işbirliği yapan kimi iç siyaset aktörlerinin hedefe ulaşmak için kullandıkları Makyavelist bir argümandan başka bir şey değildir!

Dünyada yedi bine yakın dil konuşuluyor. Ama yedi bin devletten söz edemeyiz. Bu dillerin birkaç yüzü işlevsel ve onların da yaklaşık üçte biri bir devletin resmi dili.

Görmemiz gereken gerçek yanı başımızdadır ve basittir: Dil bir araçtır!..

Ülkemizde yaşadıklarımız tarihsel anlamıyla da, siyasal anlamıyla da tam olarak bir  “de facto” durumdur.

Ve bu durum yeni değildir. Son birkaç yıldır hızlanan, kökleri on yıllara uzanan bir sorunun bu gün somutlaşmış halidir.

Kürt Sorunu, Doğu Sorunu, Güneydoğu Sorunu, adına ne derseniz deyin, bu sorun siyasal değil sınıfsal, sosyal bir sorundur. Sorunun adını doğru koymadıkça çözümsüz olarak kalmaya mahkumdur.

İstediğiniz kadar tabelaları değiştirin,

İstediğiniz kadar mecliste temsil edilin,

hukuksal düzenlemeler yaptırın, anayasayı değiştirin…

Bölge insanının seçme ve seçilme iradesine koyduğunuz ipoteği kaldırmadıkça,

Feodal kafa yapısını ve ekonomik düzeni değiştirecek projeler üretmedikçe,

Yoksul ve eğitimsiz Kürt halkını ‘birey’ değil oy deposu ve siyasal hedeflerinize ulaşmak için bir araç olarak görmeye devam ettikçe,

Sahnedekiler kazanmaya ama bölge insanı ve nihayetinde tüm ülke kaybetmeye devam edecek…

 Oysa Atatürk, kendi el yazısıyla ne kadar yalın ifade etmiş tüm gerçeği:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” (**)

Gerçi günümüzde Atatürk’ü birleştirici olarak değil, ayrıştırıcı, dışlayıcı olarak kullanma eğilimi yaygın ya neyse…

Bu arada, geçenlerde ajansların geçtiği habere göre, Diyarbakır’ın Sur ilçesi belediyesi, yerleşim birimlerine Kürtçe isim verilmesi için referandum yapacakmış.

Referandumu hangi dilde yapacakları açıklanmamış!...

Şehrin birçok yerleşim adı değişecek de peki Diyarbakır’ın kendi adı ne olacak?

O da Türkçe değil çünkü. Ama Kürtçe de değil.

Kentin adı aslında Diyar-ı Bekr ve Arapça. Üstelik 7. yüzyıldan beri. (***)

Hazır sandığa gitmişken bu da sorulmalı bence…

Sözün özü; dil araçtır.

“Dilinin altındaki baklayı çıkar bakalım” demeye bile gerek yok,

Her şey ortada…


  *Cansu Çamlıbel, C. Talabani röportajı, 25/12/2010 Hürriyet Gazetesi

** M.Kemal ATATÜRK, Medeni Bilgiler, Millet Nedir? Bölümü

***Bilge UMAR, Türkiye’deki Tarihsel Adlar, Sayfa 218, İnkılap Yay.