Gelin biraz futbol konuşalım. Avrupa Futbol Şampiyonası grup eleme maçları devam ediyor.   Siz Hiddink ile milli takımımızın büyük ve kalıcı zaferler kazanacağına inanıyor musunuz?                                                              **   Ç

Gelin biraz futbol konuşalım.

Avrupa Futbol Şampiyonası grup eleme maçları devam ediyor.   Siz Hiddink ile milli takımımızın büyük ve kalıcı zaferler kazanacağına inanıyor musunuz?                                                              **   Çoğu zaman gerçekler ve doğrular yanı başımızdadır ama biz görmek istemeyiz ya da istediğimiz gibi görürüz. Önce ‘şaşmaz bilge’ tarihe başvuralım:   DÜNYA FUTBOL ŞAMPİYONALARI  

Yıl Şampiyon Teknik Direktör Milliyeti         1930 URUGUAY Alberto SUPPICI URUGUAY 1934 İTALYA Vittorio POZZO İTALYA 1938 İTALYA Vittorio POZZO İTALYA (1942 ve 1946 yıllarında 2. Dünya Savaşı nedeni ile turnuva düzenlenmedi.) 1950 URUGUAY İvan LOPEZ URUGUAY 1954 ALMANYA Sepp HERBERGER ALMANYA 1958 BREZİLYA Vicente FEOLA BREZİLYA 1962 BREZİLYA Aymore MOEİRA BREZİLYA 1966 İNGİLTERE Alf RAMSEY İNGİLTERE 1970 BREZİLYA ZAGALLO BREZİLYA 1974 ALMANYA Helmut SCHÖN ALMANYA 1978 ARJANTİN Luis MENOTTI ARJANTİN 1982 İTALYA Enzo BEARZOT İTALYA 1986 ARJANTİN Carlos BILARDO ARJANTİN 1990 ALMANYA F.BECKENBAUER ALMANYA 1994 BREZİLYA C.A.PARREIRA BREZİLYA 1998 FRANSA Aime JACQUET FRANSA 2002 BREZİLYA L.F.SCOLARI BREZİLYA 2006 İTALYA Marcello LIPPI İTALYA 2010 İSPANYA Vicente Del BOSQUE İSPANYA

  Amacım, ırkçılık veya temelsiz milliyetçilik yapmak değil. Benim için yerli antrenör-yabancı antrenör ayrımı değil iyi antrenör- kötü antrenör ayrımı vardır. Ancak ulusal takımların kulüp takımlarından çok farklı anlamı ve amacı olduğunu düşündüğüm için bu konumlara getirilen kişilerin aynı ulusal duygularla yoğrulmuş olması gerektiğini düşünüyorum. Yukarıda görüldüğü gibi, 19 Dünya Şampiyonasında kupayı kazanan ülkelerin tamamının teknik direktörleri kendi yurttaşları. Bu tesadüf olamaz. En iyi yol haritası tarihin kendisidir. Bir de Avrupa Şampiyonalarına bakalım:   AVRUPA FUTBOL ŞAMPİYONALARI  

Yıl Şampiyon Teknik Direktör Milliyeti         1960 SSCB G. KACHALIN SSCB 1964 İSPANYA Jose V. LLORENTE İSPANYA 1968 İTALYA F.VALCAREGGİ İTALYA 1972 ALMANYA Helmut SCHÖN ALMANYA 1976 ÇEKOSLOVAKYA Vaclav JEZEK ÇEKOSLOVAKYA 1980 ALMANYA J.DERWALL ALMANYA 1984 FRANSA Michel HIDALGO FRANSA 1988 HOLLANDA Rınus MICHELS HOLLANDA 1992 DANİMARKA R.M.NIELSEN DANİMARKA 1996 ALMANYA Berti VOGTS ALMANYA 2000 FRANSA Roger LEMERRE FRANSA 2004 YUNANİSTAN Otto REHHAGEL ALMANYA 2008 İSPANYA L.ARAGONES İSPANYA

  Görüldüğü gibi 13 Avrupa Şampiyonasında kupayı kazanan ülkelerin biri dışında tamamı yine kendi vatandaşı teknik direktörler ile çalışmış. Burada istisnayı oluşturan Yunanistan’ın anti futbolunu ve onların çirkinleştirdiği 2004 turnuvasını aklı başında hiçbir futbolsever hatırlamak istemiyordur sanırım.   Ortada çok somut bir gerçek var. Ulusal takımlar en üst düzey başarıları kendi içinden çıkardıkları teknik direktörler ile başarmışlar. Gerçeği başka yerde aramaya gerek yok. Üstelik bizde de durum farklı değil. Biz de uluslar arası başarılarımızı Türk teknik direktörler ile yakalamışız. Bakalım:   Türkiye A Ulusal Takımımızın Katıldığı Uluslar arası Turnuvalar:   AVRUPA ŞAMPİYONASI  

Yıl Teknik Direktör Başarı       1996 FATİH TERİM Gruptan Çıkamadık 2000 MUSTAFA DENİZLİ Çeyrek Final 2008 FATİH TERİM Yarı Final

    DÜNYA ŞAMPİYONASI   2002                           ŞENOL GÜNEŞ                   Dünya 3. lüğü   Katıldığımız tüm uluslar arası turnuvalara yerli antrenörler ile gitmişiz. Aklın yolu bir.   Ulusal takımlar, kulüp takımlarından farklıdır. Ulusal takımda başarıya ulaşmak için yalnız teknik, taktik, kondüsyon yeterli değildir. Ulusal bilinç ve ulusal sinerji gereklidir.   Dikkatli okurlar, yukarıda bir eksiklik olduğunu görmüşlerdir. Katıldığımız ilk dünya kupası organizasyonunu yazmadım; 1954 Dünya Kupası. İlk katıldığımız turnuvaydı. Hani şu elemelerde İspanya’yı kura sonucu geçtiğimiz, yazı-tura atılırken kalecimiz Turgay Şeren’in küçük bir İtalyan çocuğu olan ‘Franko’ yu çağırarak onun “yazı” deyişini dinleyip kurayı ve finalleri kazandığımız yıl. Finallerde Güney Kore’yi 7-0 yenip Almanya’dan iki maçta 11 gol yiyerek yurda dönmüştük. Teknik direktörümüz kimdi?                                                              **   Önce bir fıkra: Bir Alman, bir Fransız, bir Amerikalı ve bir Karadenizli Türk, poker masasında poker oynuyorlar. Oyun dönmüş ve Türk ile Amerikalı karşılıklı restleşerek yalnız kalmışlar. Amerikalının elinde en yüksek kağıt var ( floş rua), bizimkinde ise beş benzemez! Açmışlar kağıtları; Amerikalı “floş rua” diyerek kağıtları masaya dizmiş ve paralara uzanmış. “Hooop” demiş bizimki, kağıtlarını açmış ve “TRİLİNK!..” demiş, uzanıp bütün paraları almış.   Amerikalı kalakalmış, nasıl olur diye düşünmüş, ‘en yüksek kağıt bendeki olmalı’. Ama sesini çıkarmamış, ‘demek ki’ diye düşünmüş, ‘benim bilmediğim bir kural bu, cahilliğim ortaya çıkmasın.’ Bir sonraki turda yine Amerikalı ile Türk teke tek kalmışlar, fakat bu kez bizimkinde floş rua var, Amerikalıda beş benzemez. Yine restleşmişler, bizimki açmış kağıtlarını, “floş rua” demiş, paraya uzanmış. “Bir dakika” demiş Amerikalı, “bende trilink var!.” Bizimki paraları önüne çekerken yanıt vermiş: “TRİLİNK her oyunda bir kere olur!”                                                              **   Bizim futbolumuzda da sürekli TRİLİNK yapılıyor ama yapan fıkradaki gibi uyanık Türk değil başkaları ve biz her seferinde trilinke teslim oluyoruz.   1954 Dünya Kupası Finallerine Milli Takımımızı götüren İtalyan teknik direktör Sandra PUPPO ile HIDDINK’in Türkiye maceralarını birbirine paralel buluyorum.   Türk Milli Takımını 1954 finallerine hazırlayan Puppo, 11 maçta takıma 3 galibiyet kazandırabildi. Aynı zamanda Beşiktaş’ı da çalıştırıyordu. Elemelerde İspanya’ya 4-1 yenildik. Rövanşta Türkiye’de 1-0 kazandık. O zamanki statüye göre averaj kuralı uygulanmıyordu, bu yüzden tarafsız sahada 3. bir maç oynandı. Roma’daki maç 0-0 bitince iş kuraya kaldı ve Franko’nun da uğuruyla diyelim, finallere gittik. Daha önce de belirttiğim gibi gruptan çıkamadan evimize döndük.   Aynı yıl Puppo’nun yönetimindeki Beşiktaş 3. oldu ve Puppo, ülkemizden ayrılarak başka ufuklara yelken açtı: Barcelona, Juventus... Ama oralarda umduğunu bulamayınca 1960’da tekrar Türkiye’ye, Beşiktaş’ın başına döndü ve Beşiktaş yine 3. oldu! Ama nasılsa “trilink ancak bir kere olur” diyen yoktu karşısında ve 1962 Dünya Kupası finallerine hazırlamak için yeniden Milli takımın başına getirildi! Sonuç: Gidemedik! Yetmedi, 1966 Finallerine hazırlamasını istedik. Sonuç: Bir trilink daha! Yine gidemedik!                                                              **   Hiddink’e benzemiyor mu? Hiddink 1990-1991 sezonunda Fenerbahçe’nin başına getirildi. İlk maçta Lig’e yeni çıkan Aydınspor’a hem de kendi evinde 6-1 yenildi. O sezon Fenerbahçe en kötü sezonlarından birini yaşadı. Sonra gitti, dolaştı geldi Milli Takımın başına. Almanya yenilgisinden sonra açıklama yaptı:” Yenilgiyi abartmamalı, Dünya 3. süne yenildik” dedi. Peki Azerbaycan maçından sonra ne dedi? Açıklaması Ulusal Takımı mı yoksa kendi kariyerini mi daha çok düşündüğünü gösteriyor. Dedi ki, “Kötü oynadık, ben kariyerimde hiç iki maç üst üste yenilmedim!”   Ulusal bilinç, ulusal sinerji derken demek istediğim tam da bu işte. Bize hocası iki maç üst üste yenilmemiş değil, sahadaki oyuncuları üst üste yenilmemiş bir ulusal takım ve ulusal hoca lazım!   Biz izin verdikçe her maç sonrası trilink kartını cebinde saklayan bir hocayla yaşayacağız. Üstelik kariyeriyle ilgili söyledikleri de gerçeği yansıtmıyor. Hiddink, daha önce iki maç üst üste yenildi, hem de iki kere, üstelik Fenerbahçe’yi çalıştırırken: 1990-1991 Sezonu:    6. hafta: Sarıyer              2-1   Fenerbahçe                                 7. hafta: Fenerbahçe       3-5   Trabzonspor İkinci “double” ı da birkaç hafta sonra:                                12. hafta: Gençlerbirliği    3-0 Fenerbahçe                                13. hafta: Fenerbahçe      0-2 Galatasaray                                                              **   Teknik, taktik konulara girmeye hiç gerek yok. Hiddink’in kariyeri başarılarla dolu olabilir, çok iyi bir hoca da olabilir, itirazım yok. Konuyu ele aldığım çerçeve farklı. Ben kulüp takımlarından farklı olarak, ulusal takımlara ulusal hocaların daha yararlı olacağını, bütün dünyada da başarının böyle geldiğini, milli takımızın da ihtiyacının kariyer değil, ulusal bilinç olduğunu düşünüyorum. Yoksa elimizdeki floş ruaları bir trilinke teslim etmeye devam ederiz…