Ne gelmez şeymiş bu demokrasi arkadaş! Neredeyse yüz yıldır bekliyoruz...   Ha geldi, ha gelecek, ha şu paketten sonra, hele bir AB’ye uyum paketi çıksın, şu seçimler bitsin, anayasa bir değişsin, terör bittikten sonra, enflasyonu bir indirelim onda

 

Ne gelmez şeymiş bu demokrasi arkadaş! Neredeyse yüz yıldır bekliyoruz...   Ha geldi, ha gelecek, ha şu paketten sonra, hele bir AB’ye uyum paketi çıksın, şu seçimler bitsin, anayasa bir değişsin, terör bittikten sonra, enflasyonu bir indirelim ondan sonra derken demokrasi bir türlü gelmez oldu memlekete...   Üstelik dünyanın başka hiçbir ülkesinde de “demokrasi” sözcüğü bu kadar sık konuşmalar ve yazılar içinde yer almıyordur. Bırakın kendisini, daha söylenişini bile başaramadık! Meclis kürsüsünden hala “demokraaasi” olarak telaffuz edenler var. Çok “a” ile söylenince daha çok demokrasi gelecek sanki! Halkımız da baştan beri bu sözcüğe alışamadı. Bu büyülü sözcüğü Demokrat Parti isim olarak aldığında, halkın dili dönmeyince “demokrat”ı “demirkırat” yapıverdi!                                                              **   Samuel Beckett’in en ünlü eseri “Godot’yu Beklerken” dir. Bu ünlü oyun ilk kez 1953’de sahnelendi. Absürt Tiyatronun en önemli eserlerinden biri kabul edilir. Oyun boyunca kayda değer hiçbir şey olmaz ve buna rağmen sizi sonuna kadar esir alır. Oyunun iki kahramanı Vladimir ve Estragon, her gün bir araya gelir ve Godot’yu beklerler. Godot’nun kim hatta ne olduğu belli değildir. Niye bekledikleri de... Oyun boyunca birkaç kez adı geçer ve siz sonuna kadar onlarla birlikte Godot’yu beklersiniz. Ama gelmez!   İnsanlığın yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan 2. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkımdan sonra bir tür umudu bekleyişin simgesidir Godot. Böylesine sıkıcı bir oyunun bu kadar etki yapmasının sebebi de izleyen her birey ve toplum için Godot’nun farklı anlamlar ifade etmesidir. Kimi için Godot bağımsızlık mücadelesidir, kimi için toprak reformu, kimi için de demokrasidir.                                                              **   İşte biz de Demokrat Parti’nin kuruluşundan beri ülkemize demokrasinin gelmesini bekliyoruz. 60 yıl oldu hala bekliyoruz. Artık bekleye bekleye, konuşa konuşa gerçekten neyi beklediğimizi de unuttuk. Demokrasinin değerini ona her anlamı yükleyerek erittik. Bir araç mıdır demokrasi, istenilen durakta inilen... Yalnızca bir oy pusulası mıdır? Başkanlık sistemi midir? Özerklik midir, yeni bir anayasa mıdır?   Çok mücadele edildi demokrasi için ama çok ta kesintiye uğratıldı. Aynı oyundaki gibi...   Godot’yu Beklerken oyununda, her perdenin sonunda bir çocuk gelir sahneye ve kahramanlarımıza Godot’nun gelmeyeceğini söyler.   Bizde de 27 Mayıs’ta... 12 Mart’ta... 12 Eylül’de... 28 Şubat’ta... 27 Nisan’da... Bir “çocuk” geldi ateşli oyuncaklarıyla ve demokrasinin gelmeyeceğini söyledi.                                                              **   Ama umudumuzu yitirmedik ve tekrar tekrar bekledik demokrasiyi.   Bugün ise, yani şimdiki zamanda... Geçmişte demokrasinin gelmeyeceğini söylemek için sahneye gelenler, sahneyi bırakıp gittiler...   E niye hala demokrasi gelmiyor? Demokrasi yoksunluğundan sorumlu tutulanlar çekildiyse, biz niye hala akıl tutulması yaşıyoruz? Artık demokrasinin gelmesini ve topraklarımıza yerleşmesini istiyoruz.   Oyunun verdiği mesaj bizim için de geçerli: “Yarına kalmamız için bir nedenimiz olmalı.”...