Bahar dizisiyle Demet Evgar evlerimize baharı getirdi. Vurdulu kırdılı, ağalı paşalı hikâyelerden, herkesin bağırarak oynadığı, karakterlerin birbirlerine donuk gözlerle bakmalara doyamadığı dizilerden bunalan insanların evlerine neşe getirdi Bahar dizisi.

Henüz üç bölümü yayınlanmasına rağmen en çok izlenen dizi oldu, reytinglerde zirveye yerleşti. Her bölümü YouTube’da milyonlarca kez izlendi, izleniyor. Son baktığımda ilk bölümün izlenme sayısı 12 milyon olmuştu.

Peki bunun sırrı nedir?

İlki az önce söylediğim sebep: İnsanlar birbirine benzeyen dizilerden çok sıkıldılar. İç bunaltan hikâyeler, kötü yazılmış diyaloglar, kavga gürültünün ve şiddetin eksik olmadığı kurgular, zaten neşesi kaçık insanların can sıkıntısını artırmaktan başka bir işe yaramıyor. Hepimizin gündelik hayatımızda kaybetmek üzere olduğumuz en önemli duygu hâli neşe. Öfkeli, huysuz bir toplum olduk. Nezaket sadece sözlükte yer alan soyut bir kavram oldu artık. Şairin dediği gibi kimselerin vakti yok / durup ince şeyleri anlamaya.

Hayatın içinde her duygu var; nefret de, öfke de, keder de var. Ama sevinç de, neşe de, mutluluk da var. Hepsi insana ait haller. Ama bir dengeye de ihtiyacımız var. Demet Evgar dizide, Turgut Uyar’ın bir şiirinden dizeler okudu, bu rastgele bir seçim değildi. Şiirin adı: Tel Cambazının Tel Üstündeki Durumunu Anlatır Şiirdir. Şiirin son bölümü şöyle:

Aşkım da değişebilir, gerçeklerim de.

Pırılpırıl dalgalı bir denize karşı

Yangelmişim dizboyu sulara

Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum

Hiçbirinizle döğüşemem

Siz ne derseniz deyiniz

Benim bir gizli bildiğim var

Sizin alınız al inandım

Sizin morunuz mor inandım

Ben tam dünyaya göre

Ben tam kendime göre

Ama sizin adınız ne

Benim dengemi bozmayınız

 

Bir diğer sebep şu: Bir hikâyeyi anlatmanın birçok yolu vardır. “Gökyüzü altında söylenmemiş söz yoktur” denir, doğrudur. Mühim olan nasıl söylediğiniz, nasıl anlattığınızdır.

Dizideki Bahar karakteri dramatize edilerek hatta ajite edilerek, ağdalı bir şekilde de anlatılabilecek bir hikâyeye sahip: Tıp okumasına rağmen mesleğini yapamamış, profesör doktor kocası ve onun annesi tarafından 20 yıl boyunca sömürülmüş, kullanılmış, kandırılmış, aşağılanmış, iki çocuğunu yetiştirmek ve evi çekip çevirmekten başka bir işe yaramadığı sürekli hissettirilmiş bir kadın Bahar. Üstüne üstlük kocası onu aldatıyor, adamın başka bir ilişkisi var. Öylesine hor görülüyor ki, ölümle burun buruna geldiğinde bile kocası karaciğer nakline uygun olmasına rağmen buna yanaşmayıp eşine sırtını dönüyor. Kendi annesinden başka kimseden sevgi görmemiş, hep özverili olmak zorunda bırakılmış bir kadın. Victoria döneminde yazılmış bir İngiliz romanı gibi. Handiyse Kemalettin Tuğcu’nun besleme hikâyelerine bile benzetebiliriz.

Ama nasıl anlatılıyor, bu hikâye izleyiciye nasıl sunuluyor? Son derece samimi, sıcak bir dille, eğlenceli bir şekilde anlatılıyor. Bahar’ın karaciğer naklinden sonra, hayata farklı bakmaya başlaması, “uyanmaya” başlaması, olay örgüsünü zenginleştiriyor ve neşenin egemen olduğu bir hikâye izlemeye başlıyoruz.

Elbette dizinin bir uyarlama olduğunu biliyorum. Ama bize çok uygun uyarlandığı da apaçık ortada. Ayrıca hangi hikâye uyarlama değildir ki?

Dizinin başarısının altında yatan diğer bir sebep de, şahane oyunculuklar. Buğra Gülsoy, Mehmet Yılmaz Ak, Füsun Demirel, Hatice Aslan gibi usta oyuncular diziyi çok yukarı çekiyor. Ama en büyük pay tabii ki Demet Evgar’ın.

Demet’in dizi yayınlanmaya başladığından beri çok konuşulması, hakkında sürekli yazılar çıkması şaşırtıcı değil. Çünkü o hem çok iyi ve özel bir oyuncu hem de çok deneyimli. Yaklaşık 30 yıldır sahnede, sinemada ve televizyonda oyunculuk yapıyor. Ulusal ve uluslararası sayısız ödülü var.

Dizinin Türkiye’de en çok Manisa’da izlendiğinden eminim. Çünkü o Manisalılar için bizim Demet’tir. Sahneye ilk adımını Manisa’da attı ve o günden bugüne sürekli gelişerek daha iyi olarak yoluna devam etti. Manisa ile bağını da hiç koparmadı.

Yaklaşık 5 yıl önce Manisa’ya Kediler Bataklığında adlı oyunuyla geldi. Oyundan sonra sahnede duygusal anlar yaşadı. Sohbetimizde bana şöyle demişti:

“Hayatımız su gibi, akıp gidiyor işte. Mühim olan o kaynağı, o kökü unutmamak. Yoksa kurursun..”

Bu sohbetimizden altı yedi yıl önce de film çekimi için Manisa’daydı. Onur Ünlü’nün senaryosunu yazdığı ve yönettiği Sen Aydınlatırsın Geceyi filmi Akhisar’da çekildi ve 2013 yılında gösterime girdi. Bu özgün filmde Yasemin karakteriyle yine şahaneydi Demet ve drama dalında ödül de almıştı. Hem drama hem komedi alanında bu kadar başarılı olan kadın oyuncu sayımız bir elin parmaklarını geçmez sanırım.

Aile Arasında filmini zaten herkes biliyor; milyonlarca kişi sinemalarda izledi, sonrasında da başka mecralarda.

Sofra Sırları filmindeki oyunculuğu ise muazzam. Filmi iki kez keyifle izledim. Bu filmdeki rolüyle de Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanmıştı.

Ama onu sahnede izlemek sinema perdesinde veya televizyon ekranında izlemekten çok daha özel bir deneyim. Zaten o her şeyden önce bir tiyatro sanatçısı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümü mezunu. Yıllarca Kenter Tiyatrosu’nda çalıştı.

Birkaç yıl önce 39 Basamak oyunuyla İzmir’e geldiğinde onun nazik davetiyle gidip izlemiş ve bir kez daha oyunculuğuna hayran olmuştum.

İlginçtir, Demet’in ilk başrolü Leyla ile şimdi oynadığı Bahar karakterleri arasında benzerlikler var. İnternette biyografisiyle ilgili bilgilerde ilk olarak sahneye Kaç Baba Kaç adlı oyunla çıktığı yazıyor ama bu bilgi yanlış değilse de eksik.

1995-1996 Tiyatro sezonunda Manisa Afsem Tiyatrosu’nda iki oyunda yer aldı Demet. Biri Kaç Baba Kaç oyunundaki polis rolüydü ve küçük bir roldü. Diğeri Sadık Şendil’in yazdığı Kocamın Nişanlısı oyunuydu. Bu oyunda başrol Leyla karakterini oynuyordu.

Leyla bir profesördü. İyi eğitim almış, aydın bir kişilikti. Ama ne yazık ki tıpkı Bahar gibi kocası açısından çok şanssızdı. Kocası onu aldatıyordu. Leyla’yı boşamak, nişanlısıyla evlenmek istiyordu. Başka bir kadının varlığını öğrenen Leyla da bir dönüşüm geçiriyordu. Bahar gibi Leyla da hayatının bir döneminde bir aydınlanma yaşıyor ve başka bir insan oluyordu.

Demet daha ilk oyununda şahane bir performans sergilemişti. Bunu biliyorum çünkü aynı sahnedeydik. Leyla’nın hayırsız kocası Çetin’i de ben oynuyordum. Demet benim sahne arkadaşımdı. İki oyunda da birlikte oynadık. Birçok yere turneye gittik ve kalıcı anılar biriktirdik.

Demet o sıralar lise öğrencisiydi ve sahnenin tozunu yuttuktan sonra kararını verdi: Oyuncu olacaktı. Tiyatro onun için bir heves değil bir tutkuydu, aşktı. Tepeden tırnağa sahne için yaratılmıştı. İstedi, çalıştı ve başardı. Ve bunu koşulların günümüzden çok daha zor olduğu bir zamanda yaptı.

Onun başarı öyküsü ilham verici bir başarı öyküsüdür. Onu hâlâ zirvede tutan da o ilk günkü tutkusunu korumasıdır.

O dönemlerde Leyla’nın bir repliğini aramızda sürekli yineler, her duruma uydururduk. Leyla oyunun başlarında şöyle diyordu: “Kararsızlık felakettir der Descartes.”

Demet hiç kararsızlık yaşamadı. Tutkusunun peşinden gitti ve iyi ki öyle yaptı. Leyla’dan sonra Neslihan, Solmaz, Deniz, Zeynep, Şükran, Yasemin gibi birçok ölümsüz karakter yarattı. Şimdi de Bahar ile evlerimize baharı getirdi. Eski bir arkadaşı olarak onunla gurur duyuyorum.

Madem dizide seslendirilen Turgut Uyar şiirine değindik, yazımızı da bir Turgut Uyar şiiriyle bitirelim. Şiirin adı Bahar İçin Dediğim.

Millet bahara övgüler yazadursun

Yeşiller çizedursun, allar çizedursun

“Tut elimi, yum gözünü, aç gözünü

Ne Hintte; ne Çindeyiz

Bir ben, bir dilenci, bir köprü, bir sabah

Işıl ışıl bir bahar içindeyiz…”

 

[email protected]

 

 

*Turgut Uyar’dan yapılan alıntılar:

Dünyanın En Güzel Arabistanı. Turgut Uyar. Yapı Kredi Yayınları

Büyük Saat. Turgut Uyar. Yapı Kredi Yayınları.